18 Kasım 2021 Perşembe

 

AZİZ NESİN'DE ÖĞRETMEN

Ali TÜRKSEVEN



Şimdiye dek, Aziz Nesin için çok şey yazıldı, söylendi. Ama onun yapıtlarına yansıyan öğretmenlere ilişkin pek bir araştırma yok. Kuşkusuz, ileride bu konuya ilişkin daha kapsamlı çalışmalar yapılacaktır. Ben de Zeki Sarıhan'ın önerisiyle, derginin Ağustos sayısına yetiştirebileceğim sürede, bu çalışmayı yaptım.

“Dünya'nın En İyi Öğretmenleri”

Aziz Nesin, Böyle Gelmiş Böyle Gitmez/2'de "Bana öyle gelir ki, sanki dünyanın en iyi öğretmenleri benim öğretmenlerimdi. Böyle olduğuna gerçekten de inanmışımdır. (s.432)" der. Gerçekten de, özyaşamını anlattığı bu iki ciltte, öğretmenlerinden saygıyla, sev­giyle söz eder. Hiç sevmediği -az sayıdaki- öğretmenleri için bile saygıyı elden bırakmaz.

Böyle Gelmiş Böyle Gitmez/1 "Yol" (Öz- yaşam, 1966) adlı yapıtında Nesin, çocukluğunu anlatır. Beş yaşındayken Mahalle Mektebine yazılır. Orası, evlerine çok uzaktır. “Mahalle mektebi­miz işte orada bir ev. Hoca'nım, bir Tatar kadın. Üç de yetişmiş kızı var, kızları güzel gelirdi bana...   (s.31)”

Mahalle Mektebinden ayrılır. Sekiz yaşında hafızdır. Artık, onu Galip Amca'sı okutur.: “Beni Galip Amcam okuttu, ilkin ondan okuma-yazma öğrendim, sonra Arapçaya başladık (s. 39).”

Galip Amca'sı "bir roman"dır: "Arapça, Farsça, Fransızca ve yüksek matematik bilen, şiirler yazan bir rüfaî ve kadirî dervişi... Zamanına göre çok devrimci, ilerici bir adam (s.39)"dır.

Aziz Nesin'in ilk öğretmenliği: “Kasımpaşa pazar yerinin dibinde bir caminin imamına haftada elli kuruşa ders vermeye başladım: Tec­vit ve Arapça...”  “Öğretmenliğimden haftada elli kuruş aldığım o zaman, evimizin aylık kirası yüz kuruştu, (s.49)”

En Büyük Adam: Sınıf Öğretmenimiz

Aziz Nesin, Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebindedir: "Dünyada tanıdığın en büyük adam kimdir?" diye sorulsa hemen "Zekâî Bey " derim, üçüncü sınıf öğretmenimiz Zekâi Bey... (s.300)" "Evlerinin önünden geçerken bile saygı duyuyorum, başımı evden yana çeviremiyorum. (s.302)"

Başka bir öğretmeni için "Rıfkı Bey'in üzerimdeki etkisi büyüktür (s.418)" der. "Karıncayı incitmez", "melek" (s.403)" gibi bir adamdır o. Aziz Nesin, artık, Darüşşafaka'dadır.

Kendisini döven bir öğretmeni için "Hiç sevmem Şakir Bey'i, kendini sevdirmedi ki... (s.428)" demeden geçemez.

Osman Nuri Bey'den söz ederken "Ne iyi öğretmenlerden okumuştuk. (s.431)" der.

Öğretmenleri Veli Bey, derste, Amerika'yı ve zenginleri öven bir olayı tatlı tatlı anlatır. Aziz Nesin buna ilişkin "Birkaç kuşağı, öğretmenleri, büyükleri bu aldatmacayla kandırmışlardır. (s. 486)" der.

Çok duygulu bir öğretmenleri vardır: "Şükrü Bey, kafamda çok saygın bir anı olarak yaşamaktadır; içli, çok duygulu bir adamdı, konuşurken hem ağlar, hem de ağlatırdı. Düşünürüm: Ben hâlâ çok gözüyaşlıyımdır. Gazetelerdeki acıklı olaylar bile beni ağlatır. Belki de bu duygululuk, Şükrü Bey gibi öğretmenler elinde yetişmemizdendir. (s. 507)"

Beşinci sınıftayken Hozer adını verdikleri (gerçek adını bilmiyor Aziz Nesin) bir öğretmenleri vardır. Tabiat Tedkiki dersine gelir. Aziz Nesin "Yüzünün güldüğünü, yada kızdığını hiç anımsamıyorum. Yine de sevimli gelirdi bize, ama korkardık da... (s. 491)" der. Hozer'in sözlü sınavda soruları bilemediği için Aziz Nesin'e sıfır verişini yazarımız hiç unutamaz: "Bu başarısızlığım bana çok ağır geldi, o denli ağır geldi ki, o günkü durumum hâlâ rüyalarıma girer. (s. 494)" diye anlatır.

Darüşşafaka'da aylık almadan Fransızca öğretmenliği yapan yaşlı adamdan etkilenmiştir: "Ben de büyüyünce, her ne olacaksam olacağım, ama yine de Darüşşafaka'da parasız öğretmenlik yapacaktım (s.494) diye geçirir içinden.

"Öğretmenler Destanı"

“Böyle Gelmiş Böyle Gitmez'in ikinci cildi de bir öğretmenler des­tanı olsun istiyorum. Çünkü gerçek yaşamımda da böyleydi. (s. 438)” Evet Aziz Nesin, Böyle Gelmiş Böyle Gitmez/ 2 "Yokuşun Başı" (1977) adlı yapıtını böyle nitelendiriyor. Yalnızca bu yaklaşımı bile onun, öğretmenlere ne denli önem ve değer verdiğinin bir göstergesi olsa gerek. Aziz Nesin gerçekten de bu yapıtın yaklaşık dörtte üçünü, ortaokullarda tanıdığı öğretmenlerine ayırmıştır.

Vefa Ortaokulunda İngilizce Öğretmeni Muhittin Raif Bey'i hiç mi hiç" sevmez: "Ortaokuldayken hiç sevmediğim, (askerî) lisedeyken, çok sevdiğim öğretmenim Muhittin Raif’le, yıllar sonra askerlikten ayrılınca dostluk kuracaktım. Onunla birlikte Rıza Tevfik'in evinde ede­biyat söyleşilerine katılacaktım. (s. 130)"

Türkçe öğretmenleri, Enver Kemal Bey'dir.

“Coğrafya öğretmenimiz çok şık giyinirdi. Yüzü hiç gülmezdi. Adı, Rüknettin Nasuhioğlu. Sonradan Demokrat Parti iktidarında milletvekili, daha sonra da İçişleri Bakanı olmuştu. (s.178)”

Aziz Nesin, daha sonra Davutpaşa Ortaokulundadır. Burada en sevdiği öğretmeni Sami Bey'dir: "Kırsaçlıydı. Bir ayağı birazcık mıydı, yoksa yamuk muydu, biraz paytak yürürdü. Edebiyatçı olmak isteyip de olamamış Türkçe öğretmenlerindendi. (s. 219-220)"

Resim öğretmenleri "Resimden nefret ettiren bir öğretmen ( s. 210)"dir.

Beden Eğitimi Öğretmenleri Kemal Bey "kışın, karlı havada bile palto giymez (s. 211)."

Matematik öğretmeni "Kömürcü (s. 211)" lakaplı biridir: "Öğrencileriyle arasında hiçbir bağ, sıcaklık, kaynaşma, ders anlat­masından başka bir değini yoktu. (s. 212)"

Aziz Nesin'i dolaylı olarak, oyun yazarlığına yönelten, Müzik Öğretmeni Hulusi Bey'dir (s. 212).

Aziz Nesin'in "Yaşamımda tanıdığım çok özgün kişilerden biriydi (s. 231)" dediği Hüseyin Hüsnü, ona Fransızca dersi verir. "Hüseyin Hüsnü Bey, okulların eğitim yöntemini, ders kitaplarını beğenmediği için çocuklarını okula göndermiyordu. Çocuklarını kendisi eğitip okuta­caktı. Okuldan daha iyi öğrenim vereceğine inanıyordu (s. 232)"

Davutpaşa Ortaokulundaki Tarih Öğretmeni Memduh Bey, Maltepe Askerî Lisesinde de öğretmendir. Aziz Nesin'in askerî liseye gitmesini istemez: "Asker okuluna gidersem kendime yazık edecek­tim. Sivil okulda okursam, O'na göre iyi bir aydın olabilecektim... (s. 267)" Aziz Nesin yine de tasdiknamesini alıp askerî liseye gitmek is­teyince, Memduh Bey, tasdiknameyi vermez. Aziz Nesin de Türkçe Öğretmeni Sait Bey'den tasdiknameyi alır.

Çengelköy Askerî Ortaokulunda

Aziz Nesin bu okula, on dört yaşında, yedinci sınıftan başlar.

Kemal Bey, Nebatat (:bitkibilim) öğretmenidir: "Üniversiteyi yeni bitirmiş olmalıydı. Zayıf, kısa, ince sesli bir gencecik öğretmendi. Ama ders öğretimi çok iyiydi. (s. 303)"

Daha sonra bu derse Zeki Bey adında bir dişçi gelir. "Zeki Bey'in, kürsüye oturup  tırnaklarıyla dişlerinin paslarını çıkardığını bile anımsar (s. 313)" ve "bu  iyi öğretmen"in neden böyle yaptığına üzülürmüş.

Aziz Nesin, bu okuldaki öğretmenlerine çok değer verir: "Asker okulunda öyle iyi öğretmenlerden öğrenim gördüm ki, sanki bütün yeryüzündeki öğretmenler içinde onlardan daha iyisi, daha bil­gilisi, daha olgunu olamazmış gibi gelirdi bana. (...) Şu anda da yine aynı duygular içindeyim, (s. 336)"

Aziz Nesin'i resim yapmaya özendiren, işte o "güzelim" öğretmenlerinden biri de Ressam Cevat Bey'dir. "Savaşçı yetiştiren bir okul"da savaşı yeren "Garp Cephesinde Yeni Bir şey Yok"u salık verirken öğrencilerine, gözleri yaşlıdır. Aziz Nesin "Cevat Bey salt resim dersi vermemiş, yazarlık dersi de vermişti bana. (s. 339)" der.

Bu okulda Sıfırcı Nizam, kimya öğretmenidir.

Aziz Nesin, Atölye Dersi Öğretmeni Süreyya Bey'e hay­randır.

Zıpır Nazmi, beden eğitimi öğretmenleridir: "Zamanından önce gelişmiş (s. 353)" değeri daha sonra anlaşılacak kişilerdendir.

Müdürleri Binbaşı İsmail Hakkı Bey "Baban muhterem adamdı, eşşoğlueşşek! (s. 355)" diye bağırır, kimi şehit oğlu öğrencilere.

Müdür Muavini Suat Bey, "güleç yüzlü bir adam (s. 356)"dır. Hiç berbere gitmez; saçını, sakalını kendisi kesermiş. Aziz Nesin de elli beşinden sonra öyle yapmaya başlamış.

Hikmet Bey, tarih öğretmenidir ve yarbaydır. "Kısa boylu"dur ve "bir omzu eğik (s. 360)"tir.

İngilizce Öğretmeni Atıf Bey'den "belleğinde hiçbir iz yok (s. 362)"tur.

Vücud-i beşer (:teşrih, anatomie) dersi öğretmeni, Doktor İsmail Hakkı Bey'dir. Aziz Nesin'in "Hayranlık duyduğu (s. 429)" bir öğretmenidir.

Kurtuluş Savaşı'na katılmış öğretmenlerinden biri de Davut Şükrü'dür : "Davut Şükrü, o söylence kahramanı öğretmenlerimden yalnızca biridir, bir simgedir O. Öğretmenlerimin hepsi de özverili kişilerdi. (s. 436)"

"Kurmay albay emeklisi Adil Bey bir süre coğrafya öğretmenliğimizi yapmıştı. ( s. 442)"

Binbaşı Hakkı Raif Bey, daha sonra bu derse gelir : "Hakkı Raif Bey iyi giyinirdi. (s. 444) " Aziz Nesin, bu sevdiği öğretmeninin kardeşinin, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Birinci Şubesi'nde görevli olduğunu yıllar sonra görünce "kutsadığım Hakkı Raif'in bendeki anısına gölge düşmüştü. (s. 449)" der.

Resim öğretmenleri, ünlü ressam Sami Yetik'tir: "Oldukça ba­bayani giyinir (s. 453)."

Sağlık koruma (:hygiene) dersi öğretmeni, Dr. Fikri Servet: "İyi bir öğretmen (s. 455)"dir.

Türkçe öğretmeni "Bahri Bey de emekli subay ( s. 458)"dır. Unutulmaz bir öğretmen"dir "Bahri Baba".

Bir Sürgün: Aziz Nesin

Bir Sürgünün Anıları (1957), Aziz Nesin'in 1947'de Bursa'daki sürgünlük dönemini anlattığı yapıtıdır. Aziz Nesin burada, parasızlıktan, çocuklara Ulucami'de Kuran dersi verir. İçinden "Sürgünden sonra da Bursa'da kalsam, bu Kuran dersi hiç de kötü iş değilmiş." diye geçirir. Bir gün onun kim olduğunu öğrenen babalar, çocuklarını derse göndermezler ( s. 55-57).

Aziz Nesin otelde kalırken, onun orada kaldığını bir kitapçıdan öğrenen bir okur, onu bulur. Okurla Aziz Nesin, yirmi yıl öncesinden okul arkadaşı çıkarlar. Okur, Aziz Nesin'e bir evde bir oda kiralar. Ara sıra onun yanına gelip konuşur. Bu durumu öğrenen arkadaşının karısı küplere biner. Adama "Ya o, ya ben..." der. Aziz Nesin de adama gitmesi için yalvarır. Adamın karısı öğretmendir. Adam "En çok da memleket ölçüsüne göre aydın bir kadın sayılması gereken karısının bu kaba davranışına kızıyordu. (s. 64) " Aziz Nesin "Aradan yıllar geçti. Ben hâlâ kadını haksız bulmuyorum (s. 64)" der.

Öğretmenleri Küçük Düşürücü (!) Bir Yapıt

Şimdiki Çocuklar Harika (1967, “Bu kitap ergenler içindir”) adlı yapıtının başında "Bu romanı salt çocuklar için değil, ana-babalarla öğretmenler için de yazdım." der.

Roman, iki çocuğun mektuplaşması biçimindedir. Zeynep Yalkır ile Ahmet Torbay adındaki beşinci sınıf öğrencilerinin mektuplaşma tarihleri 15 Kasım 1963 ile 27 Nisan 1964 arasıdır. Romanın son mektubu da 11 Nisan 1967 tarihi taşıyan "Yazardan Çocuklara Mektup"tur.

Romanın sonuna eklenen, yazarın çocuklara ikinci mektubunda Şimdiki Çocuklar Harika'nın çocuk romanları yarışmasında neden ödül al(a)madığı açıklanıyor: Onat Kutlar, Aziz Nesin'in altmışıncı yaş günü (1975'te) toplantısında konuşmacıdır: Söz konusu yarışmanın ön ele­mesini yapan kişilerden biridir. (Yarışma 1963 ya da 1964 yılında yapılmıştır.) Onat Kutlar bu romanı çok beğenir. Seçici kurul ise bu yapıtı, eğitsel yönden yanlış, öğretmenleri küçük düşürücü bulur! Oysa, Aziz Nesin tüm alaycılığına karşın, bence, öğretmenlere (müdürlere ve müfettişlere de) küçük düşürücü yaklaşmamaktadır.

Okulda denetim: "Öğretmenimiz bir sabah, okula müfettiş ge­leceğini söyledi. Çok heyecanlıydı. (s. 23)" Öğretmen, müfettişin neler sorduğunu başka okullardan öğrenmiştir. Öğrencilere yeni def­terler aldırtır. Müfettişin geleceği gün, öğrencilere soracağı proble­min çözümünü verir. Öğrenciler de boş durmayıp başka okuldaki ar­kadaşlarından, müfettişin sorduğu soruları ve yanıtlarını öğrenirler. Ama öğrenciler, soruları belli bir sıraya göre ezberlemişlerdir. Dene­tim sırasında yanıtlar karışır : "Müfettiş öyle kızmıştı ki, kızgınlıkla o da şaşırıp,

— Oğlum, dedi, Amerika’yı yapan Mimar Sultan Mehmet'tir. Süleymaniye Camisini de keşfeden Fatih Sinan'dır. (s. 27)

Öğretmenlerinin okuldan ayrılması "acı bir haber (s. 33)" dir. Yeni gelen erkek öğretmen, öğrencilere tek tek sorular sorarak onların neler öğrendiğini yoklar. Durumu beğenmez (s. 33).

Öğretmen güzel şiir okumayı, elleri sallamak, ayağı yere vur­mak diye bilmektedir. Şiirde "hey" sözcüğünün geçtiği yerde öğretmen, ayağını yere vurunca "Öğretmenin ayağı, çürük döşeme tahtasının arasından içeri girmişti. Ben de yardım ettim. Zorla ayağını çıkarabildi. (s. 38-39)"

Öğrenciler, öğretmenlerin verdiği ev ödevlerinin çokluğundan yakınırlar ( s. 51). Bir gün Osman adında bir öğrenci, öğretmenlerinin yazılı ödevleri okumadığını öne sürer. Çünkü öğretmenleri, her gün yazılı yoklama yapıyor, iki günde bir de ev ödevi veriyordur. Osman, bu görüşünü kanıtlamak için yazılı ödevlerinin birinde Galatasaray-Ankaragücü maçını anlatır. Öğretmenin de o ödevleri okuyacağı tutar. Ama öğrenciler "Demek yine de Osman haklıymış (s. 63)" diye düşünürler sonuçta. (Böyle Gelmiş Böyle Gitmez /I 'de, Aziz Nesin, Darüşşafaka'da Vahit adlı bir öğrencinin ödevlerde hep maç anlattığını yazar.)

Sınavda arkadaşına kopya veren öğrenci için öğretmenin tutu­mu şöyledir: "Bu durumu ailene bildirmek zorundayım. (s. 162)"

Kendini yazar sanan bir öğretmen, derslerde birçok kez "Yazar olacaktım ama kısmet değilmiş. (s. 171) " diye yakınır. Öğretim yılı sonunda öğrencilerin oynaması için piyes aranır: "... öğretmenimiz bunların hiçbirini beğenmediği için, kendisi bir piyes yazdı. (s. 171)"

Muhbir Öğretmenler

Tek Yol (1978) romanında başkişi Paşazade'dir. Sabıkalı bir do­landırıcı olarak polisten kaçarken, bindiği otobüsün bir kasaba kahvesi­nin önünde durmasıyla küçüksu dökmek için iner. Kasabalılar da onu, ortaokula yeni atanan Matematik Öğretmeni Orhan Bey sanırlar. Paşazade, orada iyi bir öğretmenlik yapar. Dahası, müfettişlerin de­netiminden sonra bakanlıktan takdirname bile alır. Okulun müdürü de, ondan on beş gün önce gelen idealist ve iyimser biridir. Paşazade ona gerçeği açıklar, ama başka öğretmen olmadığı için, müdür, Paşazade'nin öğretmenlik yapmasını, herkesin onu Orhan Bey diye bilmesini ister.

Aziz Nesin, Paşazade'nin ağzından, öğretmenlerin bölünüşünü, söyle değerlendirir.: "Çok şaşılası bişeydir; bu öğretmenler birliği ku­rulur kurulmaz, bizim okulun öğretmenleri aralarında önce ikiye, sonra üçe bölündüler. Daha sonra da parçalanıp, beşe, altıya ayrıldılar. (s. 405)"

Öğretmenlerin çoğu da sık sık mazeret izni, hastalık raporları alıp zamanlarının çoğunu lokalde geçirmektedirler.  (s. 407)

Öğretmenler bölünüp parçalandıktan sonra, birbirlerini ba­kanlığa şikâyet ve ihbar etmişlerdir. (s. 408-409) Bunun üzerin müfettişler gelince, muhbir olmayan tek kişinin, sahte öğretmen Paşazade olduğu anlaşılır. 

Öykülerindeki Öğretmenler

Mahmut ile Nigâr ( 1959) adlı yapıtın İyi Olur İnşallah öyküsünde yazarın köylülere yaklaşımı, Yakup Kadri'nin Yaban  romanındakine benzer. Öğretmen, Aşağı Mıcır adlı, seksen evlik bir köyde görev yapar. Bu köylüler, çok miskindir. Uzun yıllar yurtdışında yaşayıp köye dönen Yusuf Efendi'yle birlikte, öğrencilerin okula gönderilmelerini sağlarlar. Tatil olunca öğretmen "Ben daha bu köyde kalmam (s. 27)" deyip başka bir köye tayin yaptırır. Öğretmene "Sen de gidersen ben buralarda çıldırırım (s. 27)" diyen Yusuf Efendi, gerçekten çıldırır.

Bozguncu öyküsünde bir ortaokul öğretmeni, suçun politi­kacılardan çok, dalkavuklarda olduğunu savunur. Bu görüş üzerine yapılan tartışma ve anlatılan anılarla öğretmenin yargısı çürütülür (s.113-122).

Dakikada Bir Doğum'dan bir tümcelik, öğretmen betimlemesi : "Terden, kirpiğindeki rimel yanağının kırmızısına biriki yol süzülmüş bayan öğretmen, sinirli" (s. 70)

Büyük Grev (1978) adlı yapıtın Biz Ne Halt Ettik öyküsünde emekli albay, avukat, kaymakam, bakkal, traktör sürücüsü, profesör hekim tiplerinin yanında bir de emekli tarih öğretmeni vardır: "Hiçbir tartışmaya katılmaz, o denli az konuşurdu ki, sanki Türkçe bilmiyor­muş sanılabilirdi. ( s. 133)" Yazar, burada sayılan tiplerin çoğunu alaya alır. Çünkü onlar Çeyrek akıl Cemal'e uyup kıyıda fırtınaya yakalanan kotrayı kurtarmak isterken parçalarlar. Öğretmense kot­rayı kurtarmak için denize girmemiştir. Bunu akıllılığına yoran albaya "akıllı olduğumdan değil, ishal olduğumdan (...) soyunup denize gir­meyi göze alamadım (s. 144)" der.

Turistik Belgemizi Geri Alsınlar öyküsünde okul müdürü, (başka bir bakanlığın da olsa) müfettişlerin yedirilip içirilmesi, ödüle armağana boğulması düşüncesindedir. Elbette işlerinin görülmesi için... (s. 207) Çocuklardan mehter takımı da kurar. (s. 209) Öğretmen de, müdürün isteğiyle, öğrencileriyle turist karşılamaya gider (s. 209).

Nah Kalkınırız (1988) yapıtına adını veren bu öyküde küçük, on iki olay vardır. Bunlardan biri de pazarcılık yapan öğretmenlerle il­gilidir. Babasıyla pazara giden ilkokul son sınıf öğrencisi bir kız, öğretmeni onu görüp utanmasın diye o yana gitmek istemez. Babasının da gözleri dolar ve "Bizde bu değerbilmezlik varken biz (sekiz aaaaaaaa boyu uzatarak) naaaaaaaah kalkınırız! (s. 154-155)" der.

Korkacak Ne Varmış öyküsünde, çeşitli korkuların yanı sıra öğretmen korkusuna da değinilir: "Ne buyurdunuz? Öğretmenlerimden mi? (...) Korku değildi ki o, saygıydı. (...) Korkmuyorsam,tarih öğretmeni döğerken niçin mi kaçtım? Korkumdan kaçmamıştım ki, saygımdandı. (s. 90)"

Kör Döğüşü (1988) yapıtının Tanıştığımıza Çok Memnun Oldum öyküsünde Şazi Bey adında bir öğretmen vardır. Eğitimimizde hiçbir sistem olmadığından yakınır. Her müfettişin değişik bir anlayışı olduğunu, kiminin Fransa, kiminin İtalya etkisinde bulunduğu, sonuçta da kendisini öğretmenlikten aldıklarını anlatır ( s. 22-29).

Açış Nutku'nda, nutuk çekmeyi iyi bilen biri vardır. Bu kişi, öğrenciliğinde, ders yılı sonu gelince, attığı nutuklarla sınıfı geçermiş: Sıfırcı Sadri adındaki kimyacı bile ağlamaktan konuşamaz duruma gelir ve bu öğrenciye on numara verir. "En asık suratlısı, en yumuşak kalpli olur. (s. 47)" diye düşünür bu öğrenci.

Deliler Boşandı (1957) yapıtının Hepsi Yapıcı idi öyküsünde bir meslek yüksekokuluna atanan değişik müdürlerin yaptıkları anlatılır. Öncekinin yaptığını sonraki bozar (s. 86-92).

Damda Deli Var (1956) yapıtındaki İlerigelen Adamlar öyküsünde "K" kasabasında, partinin ilerigelenleri beklenmektedir. "Ortaokul müdürü bir hafta çalışarak, Parti Başkanına bir karşılama nutku hazırlamıştı. Buna karşılık her gece birlikte ve başkanın hesabına içiyorlardı (s. 48)" "Enstitünün dikiş öğretmeni (başka bir öğretmeni yoktu) krepon kâğıtlarından yapma çiçekli bir buket yapmıştı, (s. 50)" Eğitim aksamıştır: "İlkokul, ortaokul öğrencileri başlarında öğretmenleri hergün istasyona iniyor, karşılama için hazırlanıyorlardı, (s. 50)"

İşiniz Oldu Gayri!'de hukuk profesörü ve iktisat doktoru kişilerin politikaya girdiklerinde halk tarafından (kullandıkları dil bakımından) anlaşılmadıklarına değinilir.

İnsanlar Uyanıyor (1972) yapıtının Ne Hale Gelmişiz öyküsünde olay, yazarın askerî okuldaki bir anısına dayanıyor. Tarih öğretmenleri, emekli bir kurmay subaydır. Bodos Mehmet'e, bu öğretmen lise bakalorya sınavı (olgunluk sınavı)nda “Anlat bakalım bize Kurtuluş Savaşını! (s. 56) " der. O da "Kurtuluş Savaşını sizler yaptınız... (s. 57)" gibi yuvarlak sözler söyler. “Bodos Mehmet'in sözlerinin, tarih öğretmenimizin hoşuna gittiği yüzünden belli oluyordu. (s. 57)” Bodos Mehmet, savaşın ayrıntılarını anlatamayınca oda­dan kovulur.

Ah Biz Eşekler! (1960) yapıtındaki Hıçkırık öyküsünde, hıçkırıkları yüzünden başarısızlığa uğrayan biri anlatılır. Sözlü sınav sırasında, bildiği soruları “Hıyk!” sesi yüzünden yanıtlayamaz. Mümeyyizler güler, öğrencisine güvenen tarih öğretmeni kriz geçirir. (ss. 53-60)

Fil Hamdi (1955) yapıtının Güvercin Kakaları öyküsünde, derse geç kalan Dilekçeci Haydar'a kızan öğretmeni için Haydar şöyle der: ".. Sanki hayatında işi devlet dairesine hiç düşmemiş gibi dert­ten anlamayan öğretmenim kızar, küplere binerdi. (s. 50)" Bu öğretmenin de etkisiyle okulu bırakır.

Bay Düdük (1958) yapıtındaki Fişe Giren Çıkamaz öyküsünde yıllarca liselerde öğretmenlik yapmış olan Arif Bey anlatılır. "Zaman zaman da bilgisinden yararlanılmak istenince, kendisi­ne başka devlet işlerinde görevler (s. 293)" verilir. Arif Bey, polisin uyarısıyla, fişlenen görevlileri işten atar. Ama bir gün o da, öbürleri gibi suçsuz yere fişlenir. Artık "Pezevenk Arif Bey"dir.

Masal-Gezi-Taşlama

Hoptirinam (Büyükler için masallar, 1958) yapıtının Taktik masalından: "1478'de ruhum bir öğretmenin kalıbında yeniden dünyaya geldi, öğrencilerime verdiğim dersler iktidarın tutumuna aykırı görüldüğünden mahkeme beni yirmi yıl hapse mahkûm etti. (s.332)"

Dünya Kazan Ben Kepçe (Gezi, 1977), Aziz Nesin'in Irak ve Mısır izlenimlerini anlattığı yapıtıdır. Irak'ta Kerkük yöresinde Türkçe öğretim yapan bir ilkokula giderler. Öğretmen, çocuklara "gürül gürül (s. 106)" okumayı öğretmiştir. Aziz Nesin çok duygulanıp çocuklardan birini öper.

Mısır izlenimlerinden: " Birleşik Arap Cumhuriyeti Eğitim Ba­kanlığı, bir yıllığına bir Türk profesörünü Kahire'ye çağırmış. (...) Bu Türk profesörü, kaldığı bir yıl içinde Kahire'de ne yapmış? Söyleyeyim de şaşın: yalnız namaz kılmış (s: 181)"'

Azizname (Taşlamalar, 1948) adlı yapıtında 10. Yıl Marşı için yazdığı nazirede "Dershanesiz, okulsuz, öğretmensiz kitleyiz (s. 14)" diyerek "koltuk düşkünlerini taşlar.

Sonuç

Aziz Nesin'in yukarıda andığımız ve alıntıladığımız yapıtları da gösteriyor ki, o, öğretmene, öğrenciye, eğitim-öğretime çok önem veren bir yazarımızdır.

Kimi kez öğretmenleri gülünç duruma düşürmüyor mu? Evet düşürüyor; ama bu durum da, gülmecenin bir özelliği. Onun yapıtlarında gülünç duruma düşürülen tiplere bakıldığında, öğretmenlere daha insaflı davrandığı görülür.

Eğitim işlerine verdiği önemin en büyük kanıtı da, Nesin Vakfı'nda uygulanmasını istediği on beş ilkelik vasiyetidir. .

Eğitim Konusundaki Vasiyeti

Aziz Nesin'in "bir bilimsel bilgiye dayanarak değil, deneyimle­rinden çıkardığı sonuçlara göre eğitim konusunda, Nesin Vakfı'nda uy­gulanmasını istediği vasiyeti"nin ana başlıkları şöyle:

1. Çocuklar; yeteneklerine göre yapıcı, kurucu ve yaratıcı üretmen olacak biçimde eğitilecek.

2. Çocuklar dünyaya, insanlara, olaylara eleştirel bir gözle bakabilecekler.

3. Çocuklara ceza verilmeyecek.

4. Vakıfta çocuklara hiçbir şey yasak olmayacak.

5. Çocukların şımarma hakları olmalıdır.

6. Çocuklar, toplumsal borçlarının ne olduğunu öğrenmelidir.

7. Çocuklar, kendilerini severek ve kendilerine değer vere­rek yetişmelidir.

8. Çocuklar, aşağılık duygularını tanımalı, yenmeli ve aşağılık duygularından itici güç olarak yararlanmalı.

9. Çocuklar, uygar insanlar olarak yetişmelidir.

10. Çocuklar, kendilerini ve çevrelerini değiştirebilmeli.

11. Çocuklar, korkudan korkmadan yetişmeli.

12. Çocuklar, yaşama atılınca sevdikleri işi yapmalı.

13. Çocuklar, özgün düşün ve davranışlı olmalı.

14. Çocuklar, zengin imgelemli olmalı, büyük düşlemler kur­malı.

15- Çocuklar, yaşamın bir savaşım olduğunu öğrenmeli.

(“Eğitim Konusunda Vasiteyimdir” Korkudan Korkmak, ss. 73-104)

(Öğretmen Dünyası 188, Ağustos 1995)

 


 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  “de” Sözcüğü Sorunu Ali TÜRKSEVEN               Sorun Şifreleri çok tartışılan şu 2011 YGS’nin 29. Türkçe sorusu, “bağlaç”ın ne ol...