18 Kasım 2021 Perşembe


 

DOĞRU TÜRKÇEYE DOĞRU

Ali TÜRKSEVEN

            Giriş

            Türkçenin doğru kullanılabilmesi, küçük yaşlardan başlayarak verilecek doğru bir anadili eğitimi ve bilinciyle olanaklıdır. Ortaklaşa bir iletişim aracı olan Türkçeyi eskiden beri doğru kullananlar olduğu gibi yanlış kullananlar da olmuştur. Türkçe yanlışlarının günümüzde ortaya çıkan bir sorun olduğu sanılmamalıdır. Eskiden yanlışlar da doğrular da bu denli hızlı yayılamıyordu. Son dönemlerde iletişim ve bilgi araçlarının büyük ilerleme göstermesi, dil akışını da hızlandırmıştır. Bu araçlar içinde ben en çok televizyonu önemsedim; çünkü düğmesine dokunduğumuz an karşımızdaydı. Çay, kahve gibi sunum da gerektirmiyordu, giyim kuşamımıza özen de. O, çağrısız bir konuktu; nazı, kaprisi de yoktu. Artık çocuklarımızın bir anne babası daha olmuştu, halkımızın da bir öğretmeni. Bu nedenle, dil yanlışlarıyla ilgili yazmayı “Türkçe ödevim” saydığımda ilk yazım “Televizyondaki Dil Yanlışları” oldu (Öğretmen Dünyası, Temmuz 1992).

            Yanlışların yaygınlaşması Türkçeyi seven herkes gibi beni de üzdü, kaygılandırdı; ama hiçbir zaman umutsuz ve karamsar olmadım ben. Bu konuda yazdıklarımı da birbirimizi, ilgilileri uyarmak, sorunlara dikkat çekmek / çözüm üretmek ve Türkçenin tarihine bir not düşmek olarak algıladım. 1997’den bu yana gazetelerde, televizyonlarda, bulunduğum çevrelerde konuşulan / yazılan Türkçeden beni rahatsız eden örneklerin bir bölümünü yazıp biriktirmiştim. Bunlar  -yanlışlığın niteliğine göre- on yedi başlık altında toplanıp incelenebilir. Söz konusu örnekler ve düzeltme önerilerim şöyle:

            1) Gereksiz Sözcük Kullanmaktan Kaynaklanan Yanlışlar

            “İnsanlar, sokakta dolaşırken, taşıt araçlarına binerken, alış veriş yaparken konuşma ve davranışlarında hangi görgü kurallarına uymalıdır?”  (Lise Türk Dili ve Edebiyatı 3, Mahir Ünlü, Ömer Özcan, İnkılap Kitabevi, 2001, s.28)

            Ömer Asım Aksoy “taşıt aracı” yanlış kullanımını “yinelemeler” başlığındaki örnekler arasında inceliyor ve şöyle diyor:   ‘Taşıt’, sonundaki  -t eki dolayısıyla ‘taşıma aracı’ demektir. Bu nedenle yanı sıra bir de ‘aracı’ ya da ‘vasıtası’ getirmek bir yineleme olur.”  (Dil Yanlışları, TDK Yayınları, Ankara, 1980, s.87-88)

            “…tanımlar ve tarifler yapılmalıdır.”  (Hüseyin Çelik, Millî Eğitim Bakanı, NTV haberler, 07.11.2003)

            “Tanım” Türkçe, “tarif” Arapçasıdır. İşin üzücü yanı, bu basit yanlışlığı yapan kişinin Türk dili ve edebiyatı konusunda yükseköğrenim görmüş, doktora yapmış ve ulusal eğitim bakanı olarak görevlendirilmiş olmasıdır.

            “Bu, henüz daha teyit edilmedi.”  (Tülin Daloğlu, Star TV, anahaber, ABD muhabiri, 06.07.2001)

            “Henüz” sözcüğü Farsça olup (olumsuz tümcelerde) “daha” sözcüğümüz ile eşanlamlıdır. Biri (doğal olarak “henüz”) gereksizdir.

            “…Türkçe dili…”  (İzmir’de bir açıkoturumdan, 28.09.2001)

            “Türkçe” Türk dili demektir; bu nedenle Türkçe dili tamlaması yanlıştır.

            “Sanatçının yüz mimiklerini taklit etti.”  (Pazar Keyfi, Show TV, 13.05.2001)

            Mimik “en çok konuşurken anlatılan duyguları berkitecek yolda yüzde beliren kımıldanışlar”dır. Dolayısıyla bu tümcede “yüz” sözcüğü gereksizdir.

            “Bunun için önce yetenek ve kabiliyetlerini tanımalısın.”  (Terörle Mücadele ve Harekât Dairesi Başkanlığının hazırlattığı filmden, TRT GAP, 05.07.2001)

            “Yetenek”, Arapça “kabiliyet”in Türkçesidir. Anlamları değişik sözcüklermiş gibi böylece kullanılamaz.

            “On sekiz yaşından aşağı küçüklerin girmesini polis men eder.”  (bir eğlence yerinden)

            Bu tümcede “aşağı” sözcüğünün gereksizliği çok açık. Öte yandan burada ilginç bir mantık da var: “On sekiz yaşından ‘yukarı’ küçükler” girebilir.

            “…silahla ateş ederek…”  (televizyondan)

            “Ateş etmek” silahla yapılabileceğinden “silahla” sözcüğü gereksizdir.

            “…alkolsüz içki…”  (basından)

            İçki “alkollü içecek”tir, alkolsüz içki olmaz. “İçecek” sözcüğü alkollüyü de alkolsüzü de kapsar. Bu nedenle “alkolsüz içecek” denebilir.

            “…görevinden istifa etmek…”  (basından, televizyondan)

            “İstifa etmek” “işinden çekilmek” demektir. “Görev” de “bir şeyin ya da bir canlı varlığın göregeldiği iş, kendisinden beklenen eylem, vazife; resmi iş” olduğundan “istifa etmek” “iş ya da görev”den ayrılmayı anlatır; burada “görevinden” sözcüğü gereksizdir.

            “Üçüncü kattan aşağı atladı.”  (basından, televizyondan)

            “Üçüncü kattan atladı.” anlatımı eylemin “aşağı” doğru yapıldığını bildirmektedir.

            “…gizli şifre…”  (basından, televizyondan, halktan)

            “Şifre” “gizli haberleşmeye yarar işaretler dizgesi” demektir; gizli olmayan “şifre” olmaz.

            “Çamaşırlar neredeyse kurudu sayılır.”  (halktan)

            “Neredeyse” sözcüğü bir tümcede, eylemin tam gerçekleşmediği, ona yaklaşıldığı anlamını verir. “Kurudu sayılır.” anlatımı da “kuruma eyleminin tam gerçekleşmediği” demektir. Dolayısıyla “Çamaşırlar neredeyse kurudu.” tümcesiyle “Çamaşırlar kurudu sayılır.” tümcesi anlamca özdeştir.

            “İçimden neden bu insanların bu kadar mutlu olduğunu düşünmeye başladım.”  (öğrencilerden)

            “Düşünme” beyinde, içimizde olan bir eylemdir; bu nedenle bu tümcede “içimden” sözcüğü gereksizdir.

            “…evden dışarı çıkmak…”  (öğrencilerden)

            “Evden çıkmak” anlatımı “dışarı” kavramını da kapsar.

            “…geçmişteki atalarımız…”  (öğrencilerden)

            “Atalarımız” dediğimizde “geçmişte, bizden önce yaşamış ve ölmüş büyüklerimiz”i anlatmak istediğimiz için “geçmişteki atalarımız” yanlıştır.

            2) Sözcüğün Yanlış Yerde Bulunmasından Kaynaklanan Yanlışlar

            “İkinci yarıda 35 dakika 10 kişiyle oynamasına karşın Barcelona, G.Saray’ı yenemedi.”  (Hürriyet, 07.12.2001)

            Tümce bu kuruluşuyla, Barcelona’nın 35 dakika boyunca 10 kişiyle oynadığı anlamını veriyor; oysa anlatılmak istenen, G.Saray’ın böyle oynadığıdır. Tümce şöyle düzeltilebilir: G.Saray ikinci yarıda 35 dakika 10 kişiyle oynamasına karşın Barcelona (G.Saray’ı) yenemedi (ya da : …karşın Barcelona’ya yenilmedi).

            “Yüksek Mahkeme, dinleme talebini, 6’ya karşı 5 oyla kabul ederek, bir ilke de imza atmış oldu.”  (Cumhuriyet, s.4, Anka kaynaklı, 15.07.2004)

            Buradaki rakamların yerlerinin değiştirilmesi gerekiyor; çünkü karar “5’e karşı 6 oyla” kabul edilebilir.

            “Hocam, yılanla kızları korkutma düşüncesi sizde nasıl hasıl oldu?”  (Günlük Evrensel, Gözleme, Y.S., 30.03.2004)

            Buradaki “Hoca”, “yılan”ı  da “kızlar”ı da korkutmuş görünüyor; oysa “kızları yılanla korkutma” söz konusudur.

            “Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan, NATO Gayrıresmi Savunma Bakanları toplantısına katılmak üzere Norveç’e gitti.”  (basından)

            Uzun tamlamalarda sıfatı ilgili olduğu sözcüğe yaklaştırmak anlamı bulanıklıktan kurtarır, anlamayı kolaylaştırır. Yukarıdaki haberde “toplantının gayrıresmi” oluşu söz konusudur; ama savunma bakanlarının gayrıresmi olduğu gibi de anlaşılabilir. Bu nedenle “gayrıresmi” sözcüğü “toplantı” sözcüğünden önce kullanılırsa tartışılacak bir şey kalmaz.

            “Sistemin yeni devreye girmesi nedeniyle aksaklık yaşanmaması için tedbirler alan İZSU,…”  (Yeni Asır, s.7, 06.07.2001)

            “Yeni devre” değil “devreye yeni girme” söz konusudur; “yeni” sözcüğünün yeri değişmelidir.

            “Neyse fazla yıllardan bahsetmeyeyim.”  (Ebru Yarbasan, Yeni Asır, 06.07.2001)

            “Fazla yıllar” değil “fazla bahsetmemek” anlatılmak isteniyor. Dolayısıyla “fazla” sözcüğü “bahsetmeyeyim”den önce kullanılmalıdır.

            “Yedi hasarlı bina çöktü.”  (basından, televizyondan)

            Tümce bu biçimiyle hasarın yedi tane olduğunu bildiriyor. Oysa “Hasarlı yedi bina çöktü.” yargısı anlatılmak isteniyor.

            “Hatırlarım yaşlı bir kadınla dalga geçtiğimiz için abimle, babamdan dayak yediğimizi.”  (bir yazardan)

            Bulanık bir tümce. Tümceyi kuran kişiyle ağabeyi, babasından mı dayak yemiş; yoksa tümceyi kuran kişi ve yanındaki(ler) ağabey ve baba tarafından mı dövülmüştür?

            Tümcenin alındığı kaynakta olayın akışından birinci olasılığın geçerli olduğu anlaşılıyor. Bu durumda tümce şöyle düzeltilebilir: Abimle (ben) yaşlı bir kadınla dalga geçtiğimiz için babamdan dayak yediğimizi hatırlarım.

            “Çok otobüs bekledim.”  (halktan)

            “Çok otobüs” beklenmiyor, otobüs çok bekleniyor. “Otobüs çok bekledim.” denemeyeceğine göre “Otobüsü çok bekledim.” , “Kızılay otobüsünü çok bekledim.” vb. tümceler oluşturulabilir.

            “İnsanlar, içindeki boşluğu durmadan kapatmak için uğraşırlar.”  (öğrencilerden)

            “Durmadan” sözcüğü “kapatmak” eylemsisine bağlanıyor; oysa uğraşmak eyleminin “durmadan” olduğu anlatılmak isteniyor. Bu nedenle “durmadan” sözcüğü “uğraşırlar” eyleminden önce kullanılmalıdır. (Ayrıca “içindeki boşluğu kapatmak” sözü de Türkçede “içindeki boşluğu doldurmak” biçiminde söylenir.)

            “İlk toprağa çıktığı anda çevresindeki zeytin ağaçlarını fark etti.”  (öğrencilerden)

            Burada “ilk” sözcüğü yanlış yerdedir; “çıktığı” eylemsisinden önce kullanılmalıdır.

            “İki evli ablam var.”  (öğrencilerden)

            Tümce “Evli iki ablam var.” olmalıdır; çünkü yukarıdaki biçimiyle “iki evi olan” ya da “iki kez evlenmiş / iki eşi olan” gibi amaca uymayan anlamlara gelmektedir.

            3) Sözcük Seçiminin Doğru Olmamasından Kaynaklanan Yanlışlar

            “Okuma, üretim imecesinin uygulandığı köy enstitülerinde yüz elliyi geçkin (öykücü, romancı, denemeci, şair…) sanatçı yetişti:”  (İsmail Erten, “Okuma İmecesi [ya da İnsan Okur]” , ÇTD 193, Mart 2004, s.35)

            Türkçe Sözlük’e göre “geçkin”: “1.İhtiyarlamaya yüz tutmuş, geçmiş: Geçkin bir karpuz.” Anlaşılacağı gibi “yüz elliyi geçkin” değil, “yüz elliyi aşkın” denmelidir.

            “Güzellikleriyle büyüleyen iki ithal fotomodel, 90 kıyafet tanıttı, sevecen tavırlarıyla da sempati topladı.”  (Milliyet Ege, s.2, 11.02.2004)

            Yukarıdaki tümce “magazin Türkçesi”ni güzel yansıtıyor. Sözcük seçimindeki savrukluk, özensizlik, bilinçsizlik (ithal, kıyafet, tavır, sempati), yanında yanlışlık da barındırıyor. “Sevecen”, Arapça “müşfik (şefkatli)” sözcüğünün Türkçesidir; ama burada “şirin, sevimli” gibi bir anlamda kullanılmaya çalışılmış.

            “Bacaklarda fer kalmadı.”  (Kadir Çöpdemir, ATV, 14.12.2003)

            “Fer” Arapça “parlaklık, aydınlık; (gözde) canlılık” demektir. Örnek: Gözünün feri kaçmış.” Bacaklar için “fer” değil, “güç” söz konusudur.

            “eğerleme”  (Bir Kelime Bir İşlem, TRT-GAP, 18.05.2002)

            “Bir Kelime Bir İşlem” yarışmasını bilirsiniz. Yarışmacılar, rasgele verilen yazaç(harf)lardan sözcük yapıyorlar. Hangi yarışmacının sözcüğünde daha çok yazaç varsa o kazanıyor. Bir yarışmacının “eğerleme” diye oluşturduğu sözcük doğru sayıldı; oysa    Türkçede böyle bir sözcük yok, “eyerleme” var.

            “Atalarımız yoğurdu keşfettiler.”  (Hüsnü Gökalp, Tarım ve Köy İşleri Bakanı, TV Haberleri, 04.07.2001)

            Türkçede “bulmak” sözcüğü “icat” ve “keşif” kavramlarını da kapsar. Yukarıdaki tümce “Atalarımız, yoğurdu buldular.” biçiminde kurulsaydı sorun olmayacaktı. “İcat” kavramı “ilk kez yeni bir şey yaratma”dır; dolayısıyla yoğurdun ilk kez yapılışı icat; yerçekiminin bulunuşu “keşif”tir.

            “Ölmesini sağlayacak kadar derin kesmemiş.”  (CTV, “Tutkular”, yabancı film, 11.08.1997)

            Tümce “Ölmesine yol açacak kadar derin kesmemiş.” biçiminde olmalıdır; çünkü “sağlamak” olumlu sonuçlar içeren yargılarda kullanılır.

            “Bana birkaç fikir verebilir misin?”  (New York’ta Sonbahar, yabancı film, TRT-1, 07.11.2003)

            Tümce çeviri kokuyor. Türkçede “birkaç fikir vermek” yoktur. Bir konuda “yol(lar) göstermek”, “öneri(ler)de bulunmak”, “görüşünü söylemek” gibi anlatım biçim ve olanaklarımız vardır.

            “Umarsızca güneşin tadını çıkardı.”  (İzmir TV, 11.08.2002)

            “Umarsızca” çaresiz bir biçimde demektir; oysa bu tümcede “güneşin tadını çıkaran” kişi hiç kimseye aldırış etmeden bu işi yapıyor. “Umarsızca” değil, “umursamadan” sözcüğü kullanılmalıdır.

            “Çevir gazı yanmasın.”  (Ebru Yaşar, Zaga, Kanal D, 2003)

            İzlence sırasında Ebru Yaşar’ın bu yanlışını Okan Bayülgen “Çevir kazı yanmasın.” diye düzeltmişti. “Çevir gazı yanmasın.” sözünde sanırım şu mantık var: Ocağın gaz düğmesini çevir de yemek yanmasın. İlginç.

            “Ölü sayısının artması bekleniyor.”  (basından, televizyondan)

            “Ölü sayısının artması” beklenmez. Bu, “korkularak beklenen” bir durumdur; tümce “Ölü sayısının artmasından korkuluyor / kaygılanılıyor.” gibi bir biçimde kurulmalıdır.

            “İşsizlik sayısı % 13 arttı.”  (basından)

            “İşsiz sayısı” ya da “işsizlik oranı” artabilir; ama işsizlik sayısı artmaz. Tümce “İşsizlik % 13 oranında arttı.” biçiminde kurulmalıdır.

            “Sahnedeki şarkıcıya jest olsun diye çiçek fırlattılar.”  (basından)

            “Jest olsun diye” çiçek fırlatılmaz. “Fırlatmak” eyleminde bir kabalık, sertlik söz konusudur. Burada “atmak” eylemi kullanılmalıydı.

            “Bitirdiğim okulumla bağlantımı daima kesmemişimidir.”  (öğrencilerden)

            “Daima” sözcüğü olumlu eylemlerle kullanılır; burada (olumsuz eylemlerle kullanılan) “hiçbir zaman” olmalıydı.

            “Kimi kişiler girişimcidir, sürekli iletişim kurup söyleşmek isterler.”  (öğrencilerden)

            Arapça “müteşebbis” sözcüğünün Türkçede “girişimci” ve “girişken” olmak üzere iki karşılığı var. Bu tümcede uygun sözcük “girişken”dir.

            4) Nesne Eksikliğinden Kaynaklanan Yanlışlar

            “Bir taksici öldürüldü, diğeri gasp edildi.”  (STV haberler, 10.07.2001)

            Burada “ikinci taksicinin gasp edildiği” anlamı vardır. “Gasp” (Arapça) “zorla alma” demektir. Haberde anlatılmak istenen, “taksinin gasp edildiği”dir. Bu durumda tümce “Bir taksici öldürüldü, diğerinin arabası gasp edildi.” olmalıdır.

            “Konuşanların kâğıdını alıp dışarı atacağım.”  (Benim yanlışım; öğrencim yanlışımı bulup düzeltti.)

            Burada “Konuşanların kâğıdını dışarı atacağım.” anlamı vardır, “konuşanları dışarı atmak” söylenmek isteniyor. “…onları dışarı…” biçiminde düzeltebileceğimiz gibi tümceyi yeniden kurabiliriz: Kâğıdını alıp konuşanları dışarı atacağım.

            “Bazı taraftarlar takımına gönülden bağlıdır, çok sever.”  (televizyondan)

            “… takımına … sever” olmaz; ikinci tümcenin yüklemi (sever), “takımını / onu” nesnesini istemektedir.

            “Herkese güleryüzle davranıp güleryüzle göndereceğiz.”  (televizyondan)

            “Herkese … göndereceğiz” olmaz; yüklem anlamca “herkesi” nesnesine gereksinmektedir.

            “Sanık, bir eve girmiş, yalnız yaşayan bir kadının bileziklerini çalmış ve öldürmüş.”  (basından)

            “Öldürmüş” eylemine gereken “kadını / onu” nesnesinin kullanılmaması, tümceye “sanığın, bilezikleri öldürdüğü” anlamını  vermektedir.

            “Bana hem arkadaşlık yapar hem korur.”  (öğrencilerden)

            “Bana … korur” olmaz; ikinci yüklem (korur), “beni” nesnesini istemektedir.

            5) Dolaylı Tümleç Eksikliğinden Kaynaklanan Yanlışlar

            “Çünkü çocuklarımızı gerçekten seviyor, inanıp güveniyoruz.”  (Âdem Yargı, Etki Yayınları, “Çocuk Yazarlar Dizisi” önsözünden)

            İkinci tümcenin yüklemi, “onlara” dolaylı tümlecini gerektirmektedir.

            “Konuklarını kâh oynatıyor kâh duygu dolu anlar yaşatıyor.”  (Televole, 16.07.2001)

            İkinci tümcede “onlara” sözcüğü eksiktir (… onlara duygu …).

            “Politikacıyla yakınlaşmayın, uzak durun.”  (basından)

            İkinci tümcede “ondan” sözcüğü eksiktir (… ondan uzak …).

            “Birbirimizi kutladık, sarıldık.”  (öğrencilerden)

            İkinci tümcede “birbirimize” sözcüğü eksiktir.

            “Sevdiğim insanı, daha önceki gibi bir daha yitirmemek için sıkı sıkı sarıldım.”  (öğrencilerden)

            Tümcede “ona” sözcüğü eksiktir (… ona sıkı sıkı …).

            “Hiç kimse beni dinlemedi ve inanmadı.”  (öğrencilerden)

            İkinci tümcede “bana” sözcüğü eksiktir.

            6) İlgeç (Edat) Tümleci Eksikliğinden Kaynaklanan Yanlış(lar)

            “ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, kadın doktorlar, erkeklere oranla hastalarına daha çok zaman ayırıp daha fazla ilgileniyor.”  (Milliyet, s.26, 15.08.2002)

            Tümcede “onlarla” sözcüğü eksiktir (… ayırıp onlarla …).

            7) Özne Eksikliğinden Kaynaklanan Yanlışlar

            “Kndığı otomobil lüks bir Mercedes’ti ve aşırı derecede alkollüydü.”  (basından)

            Tümce bu biçimiyle “Mercedes’in alkollü olduğu” anlamını vermektedir. İkinci tümceye özne (sürücü) eklenmelidir (… sürücü aşırı …); çünkü bu “bağlı tümce”yi oluşturan iki ayrı tümcenin özneleri ayrıdır.

            “Dil kirlenmesi, onu da üzüyor, önlem alınmasını istiyor.”  (basından)

            İkinci tümcede özne kullanılmadığı için birinci tümcenin öznesi (dil kirlenmesi), ikinci tümcenin de öznesi görünüyor. Tümce yeniden şu biçimde kurulabilir: Dil kirlenmesine üzülüyor, önlem alınmasını istiyor.

            8) Yüklem Eksikliğinden Kaynaklanan Yanlışlar

            “O bana dert, ben ona mutluluk verdim.”  (Orhan Gencebay)

            Burada anlatılmak istenen “O bana dert verdi, ben ona mutluluk verdim.” yargısıdır. “Verdi” sözcüğünün kullanılmaması “yüklem eksikliği”ne, dolayısıyla birinci yargının eksik kalmasına yol açmaktadır.

            “Saddam Hüseyin’in mektubu sansürlü ve adrese teslim değil.”  (TRT-2 haber başlığı, 24.06.2004)

            Bu bağlı tümcenin sonundaki “değil” olumsuzluk ilgeci (“ve” bağlacından dolayı) “sansürlü” sözcüğüyle de ilişkilidir. Birinci tümcenin bir ekeylemle ya da yardımcı eylemle bitirilmesi gerekir: sansürlüydü, sansür edilmişti gibi. (İkinci tümcenin yüklemi “… değildi” yapılarak birinciye uydurulmalıdır.)

            9) Yardımcı Eylem Eksikliğinden Kaynaklanan Yanlış(lar)

            “Az yağmurlu, çok sıcak olmayan bir günde yola çıktık.”  (öğrencilerden)

            Buradaki de bir tür yüklem eksikliğidir; ancak burada yan yargının yüklemi (eylemsi) eksiktir (Az yağmurlu olan …). Bu eksiklik “Az yağmurlu … olmayan” anlamına yol açmaktadır. Bu tür anlatımlarda tümceye yardımcı eylem eklemektense  -yapılabiliyorsa-  sözdizimini değiştirmek daha uygundur: Çok sıcak olmayan, az yağmurlu bir günde yola çıktık.

            10) Gereksiz Yardımcı Eylemden Kaynaklanan Yanlış(lar)

            “Bana bunları çağrışım ettirdiği için Asmalı Konak’a teşekkür…”  (Rauf Tamer, Star gazetesi, s.3, 18.10.2003)

            Doğrusu, yazar, “çağrıştırdığı” gibi “cuk oturan” bir sözcük varken “çağrışım ettirdiği” diye bir “yeni” kalıbı nasıl buldu, anlayamadım.

            11) Deyimlerle ve Atasözleriyle İlgili Yanlışlar

            “Sütten dili yanan, yoğurdu üfleyerek yer.”  (Haluk Levent, Milliyet, s.17, 24.09.2003)

            Deyimlerin ve atasözlerinin önemli bir özelliği “kalıplaşmış sözler” olmasıdır; sözcükleri (eşanlamlılarıyla bile) değiştirilemez. Bu atasözünde “dili” değil “ağzı” sözcüğü vardır.

            “Eşek ölmüş, ortaklık ayrılmış.”  (Renkli Hayatlar, Star TV, 19.06.2002)

            “Eşek” değil, “öküz”… Daha doğrusu: Öküz öldü, ortaklık ayrıldı (bozuldu, bitti) (Emin Özdemir, Atasözleri Sözlüğü).

            “cepte keklik”  (M.Ali Birand, “Manşet”, CNN Türk, 12.11.2003)

            Öyle değil, “çantada keklik”… (Demek ki Birand’ın cepleri çok büyük!)

            “Bir darbımesel vardır: Bir arpa boyu yol gidemedik.”  (Bülent Arınç, % 100 Siyaset, NTV, 20.06.2002)

            “Darbımesel” (Farsça) atasözü demektir; oysa yukarıdaki söz atasözü değildir; masalların tekerlemelerinde geçer, deyimdir.

            “Deprem hallaç pamuğu gibi salladı.”  (televizyondan)

            Deyimimiz “hallaç pamuğu gibi atmak”tır.

            “Kör atın kör alıcısı olur.”  (televizyondan)

            “Kör atın” değil, “topal atın”…

            “Vatandaş kılı kırk yararak geçinmeye çalışıyor.”  (televizyondan)

            “Kılı kırk yarmak” “özenle, en küçük ayrıntılarına değin incelemek”tir. Bu tümcede kullanılması gereken, “kıt kanaat” deyimidir.

            “Eşeğin ölümü arpadan olsun”  (halktan)

            “Eşeğin” değil, “atın”…

            12) Melez Tamlamalar

            “… gayr-i yasal”  (İzmir’de bir açıkoturumdan, 28.09.2001)

            “Gayr”, “-siz” ekimiz ya da “değil” olumsuzluk ilgecimiz gibi görev ve anlam yüklenen Arapça bir sözcük (gayr-i mahdud: Hudutsuz, sonsuz. gayr-i müslim: İslam olmayan). “Yasal olmayan”, “yasadışı” gibi anlatım olanaklarımız varken “gayr-i kanunî” diye düşünüp tamlamanın yarısını Türkçeleştirince işte böyle sözler ortaya çıkıyor; hem de Türkçeyi yanlış kullananlar eleştirilirken…

            “Gerçi o anti-yasal bir durum değil.”  (Tüketici Hakları Derneği İzmir Şubesi Başkanı, Ege TV, Kadın ve Yaşam, 05.07.2001)

            “Anti-”, Fransızca-Türkçe Sözlük’te “adların önüne gelerek karşıtlık anlamı veren önek” diye açıklanıyor. Önceki örnekte Arapça etkisi, burada da Fransızca etkisi…

            13) Melez Sözcük(ler)

            “… umutvar …”  (İzmir’de bir açıkoturumdan, 28.09.2001)

            “-var” Farsçada sözcük olarak (“gibi, kez, uygunluk, sahip” anlamlarında) ya da ek olarak (-li ekimiz gibi) kullanılıyor. “Ümîd-var” (ümitli) olur; ama ummak eyleminden türetilen “umut” sözcüğüne Farsça bir ek getirilebilir mi? Üstelik “-li” gibi çok işlek bir ekimiz dururken… (Türkçe hiçbir dilden ek gereksinmeyecek ölçüde güçlü ve varsıl bir dildir.)

            14) Ek Eksikliğinden Kaynaklanan Yanlışlar

            “Art arda patlayan silah sesleri herkesi korkuttu.”  (televizyondan) 

            “Silah sesleri” patlamaz, silahlar patlar. Tümce “Art arda patlayan silahların sesleri herkesi korkuttu.” biçiminde olabilir.

            “Adsoylu sözcüklerin türünü, tümce ya da sözcük öbeklerinden ayrı olarak tek başına adlandırmak yanlışlıklara yol açabilir.”  (Ali Türkseven, ÇTD 191, Ocak 2004, s.516)

            Burada “tümce ya da sözcük öbeklerinden” anlatımı “tümce öbekleri” gibi bir anlama da gelebilir. “Tümce” sözcüğü “tümceden” biçimine getirilirse anlatım düzelir. (Yerini değiştirme yöntemiyle de düzeltebiliriz: “… sözcük öbeklerinden ya da tümceden …”

            15) Virgül Eksikliğinden Kaynaklanan Yanlış(lar)

            “Örgüt liderinin itirafı üzerine öldürülen müsteşarın eşi Özden Sipahioğlu, dava açmak için Dışişleri’nden yanıt bekliyor.”  (basından)

            “Üzerine” sözcüğünden sonra virgül konmaması nedeniyle tümcenin anlamı alt üst olmuş.

            16) Mantık Yanlışları

            “Amerikan Büyükelçisi, Ecevit çiftini geliş ve gidişlerinde kapıya kadar uğurladı.”  (Star TV, anahaber, 04.07.2001)

            “Gidiş”te “kapıya kadar uğurlamak”, “geliş”te “kapıda karşılamak” olur.

            “Sevgilisinin babasını uzun saçlarına sinirlendiği için başından vurarak öldüren 20 yaşındaki Muhittin Bektaş, cinayeti işledikten 1 hafta sonra yakalandı.”  (Sabah, s.23, 19.11.1997)

            Tümceden çıkan (yanlış) anlam şudur: Muhittin Bektaş, sevgilisinin babasını öldürmüştür; çünkü onun uzun saçlarına sinirlenmektedir. Haberle ilgili fotoğrafların yanında ise şu bilgi var: “Muhittin Bektaş saçları uzun olduğu için kendisine küfrettiğini öne sürdüğü sevgilisi Aysun’un babası Ayhan Koçyiğit’i başından vurarak öldürdü.”  Buradaki doğru bilgiden yararlanarak yukarıdaki yanlış tümceyi şu biçimde doğrultabiliriz: Sevgilisinin babası uzun saçlarına sinirlendiği için, onu başından vurarak öldüren 20 yaşındaki Muhittin Bektaş, cinayeti işledikten 1 hafta sonra yakalandı. (Öğrencim Engin, tümcenin yeniden şöyle kurulmasını öneriyor: 20 yaşındaki Muhittin Bektaş, uzun saçlarına sinirlenen sevgilisinin babasını başından vurarak öldürdükten 1 hafta sonra yakalandı.)

            17) Türkçe Sayılamayacak Tümceler

            “İstemiyorum ki beni terk etsin.”  (Serdar Ortaç, Neler Oluyor Hayatta, Kanal D, 06.07.2001)

            Farsça “ki” bağlaçlı tümceler Türkçenin sözdizimine  -genellikle-  aykırılık gösterir. Türkçe düşünüp Türkçe anlatan kişi “Beni terk etmesini istemiyorum.” derdi.

            “Evliliğinin totaline bakarsak mutlu musun Hülya?”  (Pazar Keyfi, Show TV, 08.07.2001)

            Bu tümceyi İngilizceye çevirelim, Hülya yerine Helen diyelim. Araya da “total” karşılığı olarak “toplam, bütün” gibi Türkçe bir sözcük sokalım: When we look at the toplam marriage, are you happy Helen?”  Nasıl, güzel mi oldu? Bir dilsever, Türkçe karşılığı varken böylesine yabancı sözcük kullananlara “gidinin züppeleri!” diyordu. Ben de …

            “Millî bayramlarımızı bir şuura dönüştürmemiz lazım.”  (Hüseyin Çelik, Millî Eğitim Bakanı)

            Altı sözcükten oluşan kısa bir tümce; ama Türkçe karşılıkları olan “millî, şuur, lazım” gibi yabancı sözcüklerle doldurulmuş. Hadi yerlerine Türkçelerini koyalım: “Ulusal bayramlarımızı bir bilince dönüştürmemiz gerek.” Ne demekse? Karışık sözcüklerle dolu bir beynin üreteceği düşünce de karışık oluyor. Cumhuriyet tarihimizde böyle bir “ulusal” eğitim bakanı görüldü mü?

            “İşte sinema atölyesinden öğrenci ve hem mühendis hem tavukçuluk yapan işittiklerim ve onun kamerasıyla saptadığı görüntüleri gördükten sonra ben de isyan ettim.”  (Işıl Özgentürk, Cumhuriyet, s.16, 15.02.2004)

            Işıl Özgentürk’ün ne demek istediğini ben anlayamadım.

            Sonuç ve Öneriler

            Yalnızca bu yazıdakilerle sınırlı olmayan, başka kaynaklarda da görebileceğimiz örnekler, hemen hemen hepimizin  -az ya da çok-  Türkçe yanlışı yaptığını gösteriyor. Yanlışların giderilebilmesi yorucu, sıkıntılı, uzun bir süreçtir; ama olanaksız değildir. Neler yapılabilir?

A)     Kurumsal Olarak: 

           1. Devlet

           a) TDK ayıbını çözmelidir. TDK, Atatürk’ün kurduğu ve amaçladığı yapıya döndürülmelidir; çünkü dilbilimcileri yapısında barındıran, bilimsel, aydınlatıcı, öncü, büyük ve saygın bir kurum gereksinmesi vardır.

            TDK  sorunu çözülünceye dek, resmi yazı ve kitaplarda TDK’nin “İmlâ Kılavuzu”na uyma zorunluluğu kaldırılmalıdır. Öğretim ortamlarında en çok yararlanılan kaynak, Ömer Asım Aksoy başkanlığında hazırlanan Ana Yazım Kılavuzu’dur. Devlet ille de bir yazım kılavuzunu dayatacaksa bunu önersin. (Bu önerisiyle TDK’ye de Dil Derneği’ne de eşit uzaklıkta durmuş olacaktır.) Devletin yapacağı bu hizmet bile  -bozulan yazım birliğini sağlamada (doğru) bir adım olacağı için-  Türkçe açısından çok önemlidir.

            b) MEB’i, Kültür ve Turizm Bakanlığını dil konusunda örnek bakanlıklar durumuna getirmelidir; ama görüyoruz ki bu bakanlıklara müsteşar olarak getirilen kişilerin Türkçeye bakışları hiç de sıcak değildir (Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Necat Birinci için bak. Öğretmen Dünyası, 226. sayı, Ekim 1998, sayfa 15-16, 19-20; Çağdaş Türk Dili, 128. sayı, Ekim 1998, s.30-31). Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in Türkçesi ve bu konudaki görüşleri ise ortadadır. Bu iki bakanlığın, ders kitaplarından tutun da yayımladıkları / yayımlayacakları, satın aldıkları / alacakları kitap ve dergilerle milyonlarca öğrenciye, okuyucuya ulaşma olanakları vardır. Ya güçlerinin ayrımında değiller ya güçlerini kötüye kullanıyorlar. Türkçenin en seçkin, en doğru örnekleri buralardan tüm ülkeye ne güzel yayılabilir.    

            2. Üniversiteler

            Türk diliyle ilgili bölümler ve dersler için Türkçeyi seven, bilen öğretim görevlileri çalıştırmalıdır. Öğretmen adaylarının buralarda yetiştirildiği de unutulmamalıdır.

            Yabancı dille öğretim uygulamasını bırakmalıdır. Gerekiyorsa mesleğe yönelik yabancı dil dersi okutulabilir. Bilimsel terimler üretmelidir.

            3. Basın, Televizyon

            Çalıştıracağı kişilerde “Türkçeyi doğru kullanma”yı birinci koşul olarak aramalıdır. Yayımlanacak / okunacak yazıları (çeviri film metinleri de içinde olmak üzere) yalnızca dizgi yanlışları yönünden değil, Türkçe kuralları açısından da inceleyecek görevliler çalıştırmalıdır. Televizyonlarda dil izlenceleri yapılabilir.

            4. Belediyeler

            İşyeri ve sokak tabelalarını denetlesinler. Sayılarla ayrılan / belirtilen sokaklarda nicedir nokta kullanılmaz oldu (1274 Sokak gibi). Son yıllarda işyeri adlarında, cam yazılarında ürkütücü boyutlara ulaşan yozlaşmayı engellesinler.

            5. Reklamcılar

            Bir reklam ajansının eleman alma duyurusunda gördüğüm “Türkçeyi yazıp bozacak kişiler”  araması, bu kesimin Türkçeye bakışındaki sakatlığı gösteriyor. Çeviri reklamları Türkçeye uyarlama yaklaşımları bile rahatsız edici (yabancı kişi adına karşılık Türkçeden ad seçiyorlar: Babür!). Türkçeye saygılı reklam ajansları ve metin yazarları ne yazık ki çok az. Reklamcılar, Türkçeyle “oynasınlar” ama onu bozmadan.

B)     Özel Olarak: 

Her şeyi başkalarından beklemeden, bildiğimizce, gücümüz yettiğince, bıkmadan usanmadan, sürekli öğrenci olarak, her yerde her zaman Türkçe için de çalışmayı unutmayalım.

Türkçe yoksa “ben” yokum.

                                                                             (Çağdaş Türk Dili 199, Eylül 2004)   

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  “de” Sözcüğü Sorunu Ali TÜRKSEVEN               Sorun Şifreleri çok tartışılan şu 2011 YGS’nin 29. Türkçe sorusu, “bağlaç”ın ne ol...