Bir gün kendi Yazım Kılavuzumuzu
eleştireceğim hiç usuma gelmezdi. Öyle ya, alışmıştık devrimci TDK'nin
güvenilirliğine. Dil Derneği de onun süreği olduğuna göre, güvenmememin hiçbir
nedeni yoktu. Dil Derneğinin Yazım Kılavuzu benim için güvenilir bir kaynaktı;
ama henüz onu edinmemiştim. Çeşitli yerlerde, yapıtın dizin bölümünden
yararlanmıştım. Evdeyse, (10. Baskı) Yeni Yazım Kılavuzu'yla yetiniyordum.
Öğrencilerime önerip kendime
almamamın utancıyla yaşamaktansa, kıydım paraya. Yakın bir süre önce, Yazım
Kılavuzu'nun 3. Baskısını aldım. Doğallıkla, derslerimde ondan yararlandım. İlk
sorunu öğrenciler çıkardı: 43. sayfadaki "... Ay ise Dünya'nın çevresinde
yirmi dört saatte dolanır." bilgisi yanlış değil miydi? Ben coğrafya
öğrencesi görmeyeli yıllar olmuş; ama çocuklar haklı: Takvimdeki bir aylık süre
"Ay'ın Dünya çevresindeki dönüşünün göstergesi" değil mi? Gerçi söz
konusu örnek, (10. Baskı) Yeni Yazım Kılavuzu'ndan aktarılmış. Demek ki bu
coğrafya yanlışı herkesin gözünden kaçmış. (Öğrencim Pelin'e aferin!) Dil
Derneğine dergimi almak için gittiğimde, bu durumu oradaki birkaç arkadaşa
anlattım. Anlattım anlatmasına; ama içime de bir kurt düştü: Ya başka sorunlar
da varsa?
Yapıtı "Sözcük Dizini
(s.75)"ne dek okudum. Ufak tefek birkaç yanlış olsaydı, böyle bir yazı
yazmaya gerek yoktu; sözlü olarak iletebilirdim ilgililere. Ama durum biraz
ciddi. "Dost acı söyler" deyip...
Dizgi
Yanlışları
Hayvar (38. sayfa, 2. satır) →Hayvan, büyükağızlığiller (48. sayfa, 10.
satır) →büyükağızlıgiller, zıpçıkçı (49. sayfa, 23 satır) →zıpçıktı, rumbilim (51. sayfa, 18 satır) →ruhbilim
Yazım
ve Noktalama Yanlışları
vardır. (30. sayfa, 4. satır) →vardır:
/ Kuruluş (51. sayfa, 28. satır) →kuruluş
/ Gülşehri (61. sayfa, 23. satır) →Gülşehri:
/ Ölümü (61. sayfa, 23. satır) →ölümü / doğu-batı çelişkisi (64. sayfa, 22.
satır; 26. sayfada 9. maddedeki"... Batı kaynaklı..." doğru
kullanımıyla da çelişiyor) →Doğu-Batı
çelişkisi / Ünlü ozanımız Cahit Külebi (66. sayfa, 22. satır; 40. sayfada 3. maddedeki
kuralla çelişiyor) →Ünlü Ozanımız Cahit Külebi / (") (67. sayfa, 1. satır;
Yeni Yazım Kılavuzu'nda da 45. sayfada özdeş kullanım var) → " / Ataç'ın
(68. sayfa, 4. satır; 55. sayfada 7. maddedeki kuralla çelişiyor) →Ataç'ın,
Sözcük
Seçimi
Genelde sözcük seçimine özen
gösterilmiş olmasına karşın, Türkçe karşılığı bulunan şu sözcüklerin
(kuralların açıklanmasında örnek tümcelerde) kullanılmasını geri (ya da
özensiz) bir tutum olarak değerlendiriyorum: hatırlamak (s.31), irade, millet
(s.54), didaktik, fizyolojik, psikolojik, sosyal (s.56), hakiki (s.58),
laboratuvar (s.63), sosyolojik (s.64), mesaj (s.67), tatil, cümle (s.68).
58. Sayfada "sözcük
grupları" ad takımındaki "grup"u "sözcük"e
yakıştıramadım. Ayrıca, her yerde "tümce" denmesine karşın, 62.
sayfanın son satırında "cümle" sözcüğü kullanılması da bir çelişki
yaratıyor. (Bir de kişisel görüş: 66. sayfada "gidişat" kullanılmış.
Ben, "gidiş" sözcüğümüze Arapça "-at" ekinin eklenmesini
hiç sevemedim.)
Anlatım
Bozukluğu
"Her türlü ad, yalın ad
olarak kullanılabilir: yol, yaz, Ankara, kent gibi." (s.59)
Burada
yalın'dan sonraki ad'a gerek var mı?
(Kişisel görüşüm: "olarak" bile gereksizdir.)
"... Anayasamızda 'Ulusun
dili Türkçedir' anlatımına yer verilmesine karşın, güzel Türkçemizi koruyucu,
geliştirici, alınmış yasal hiçbir önlem yoktur." (s.67)
"anlatımına yer
verilmesi" kullanımı, sözü gereksiz yere uzatıyor, "alınmış yasal
hiçbir önlem yoktur" kullanımında da "alınmış" ile
"yoktur" sözcükleri çelişiyor. Tümceyi -anlamını bozmadan- şöyle
düzeltebiliriz: Anayasamızda “Ulusun dili Türkçedir” denmesine karşın, güzel
Türkçemizi koruyucu, geliştirici hiçbir yasal önlem alınmamıştır.
Bilgi
Yanlışları
24. Sayfa: "Ünsüz Uyumları"nın a
maddesindeki örnekler arasında "kurs-ta, sınıf-tan" sözcükleri de
veriliyor. 25. Sayfadaki c maddesinde ise "Ünsüzlerin uyumu, dilimizdeki
yabancı kaynaklı sözcükler için de geçerlidir." denip "Arap-ça,
cumhuriyetçi..." gibi örnekler sıralanıyor. Böylece a maddesinde kurs ve sınıf sözcükleri Türkçe imiş gibi gösteriliyor. Oysa sınıf Arapça; kurs ise, kurs(l) Arapça, kurs(2) Fransızcadır (Türkçe Sözlük,
1982, s.524). (Burada da bir sorun var: Dil Derneğinin Türkçe Sözlük'ünde
kurs[l] de Fransızca kökenli gösteriliyor: s. 370)
25. Sayfa: "Ünsüz Uyumlarının c maddesinde
"Ünsüzlerin uyumu, dilimizdeki yabancı kaynaklı sözcükler için de
geçerlidir: Arap-ça, cumhuriyet-çi, fırsat-çı, kebap-çı, kitap-çı,
kooperatifçi, merak-tan; Alman-ca, güzel-ce..." deniyor. Burada yer alan güzelce Türkçe bir sözcüktür ve güzel, "göz-el"den
gelmektedir.
Yine bu sayfada "Ünsüzlerin
Değişimi" konusunun 3. maddesinde "Anlamları birbirinden ayrı olan
kimi sesteş sözcüklerdeki ayrımları belirtmek üzere, son seslerindeki /b/, /c/,
/d/ ünsüzleri korunmuştur: ad (isim), at (hayvan); sac (maden), saç (baş
kılı)..." deniyor. Verilen örneklerden anlaşılacağı gibi, sesteşlik
(:eşseslilik) konusu karıştırılıyor. Bu konu Türkçede hemen hemen tüm
kaynaklarda özdeş biçimde ele alınır. Ben burada yalnızca Dil Derneğinin
Türkçe Sözlük'ünden alıntılıyorum: "eşsesli
Anlamları ve içinde yer aldıkları sözcük bölümleri ayrı olmasına karşın
aynı seslerden oluşan (sözcükler): Renk adı olan 'kara' ile toprak anlamındaki
'kara' eşsesli iki sözcüktür (s. 191)." (Burada sanırım "Dilbilim ve
Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü"nün de payı var; çünkü eşseslilikte "Kimi dillerde görülen yazılışı ayrı, söylenişi
aynı olan sözcüklerin özelliği. [Ör. Fransızcada seau 'kova', saut 'atlama',
sot 'budala', sceau 'mühür'] [s.78]" deniyor. Oysa Türkçede
"eşseslilik"te yazılış ve okunuş özdeşliği vardır: yüz- yüz,
asma-asma, bin-bin, bağ-bağ, sürü ne-sürüne... gibi.)
30.-31. Sayfa: "Dilimizde iki türlü 'de'
vardır. Ek olan '-de' ve bağlaç olan 'de' sözcüğü (s.30)" deniyor.
Yalnızca "-de eki ve de sözcüğü" denseydi, sorun
olmayacaktı. Sözcük de'yi “bağlaç”lıkla
sınırlayınca bir eksik kalıyor: ilgeç de.
Türkçedeki de sözcüğü, kullanıldığı
yere göre ilgeç ya da bağlaç olur:
İlgeç: "Benimle de alay etti.
(Ediskun, 1985, s. 287)"
Bağlaç: "O sevinmesin de kim
sevinsin" (Ediskun, 1985, s.305)"
56. Sayfa: "Virgül" konusunun 11.
maddesinde "... tümceyi anlamca pekiştiren 'evet, hayır, peki, elbette,
olsun, öyle gibi' belirteçlerden sonra kullanılır: Evet, ben de senin gibi
düşünüyorum. / Hayır, seninle gelmeyeceğim. / Peki, öyle olsun. / Elbette, geri
dönecek." deniyor. Belirteç
diye sayılan sözcüklerin türü, belirteç değil, ilgeçtir. Tümce örneklerinden anladığıma (ve Ediskun'dan
öğrendiğime) göre, sayılan ilgeçlerde de bir yanlışlık var: elbetteden sonra "olsun, öyle"
değil, "öyle olsun" olacak.
Eksiklikler
"Büyük Harflerin
Kullanılışı" konusunun özel adlar
bölümünde bir tip örnek, kurallar arasında yer almıyor: Savaş, barış, genelge,
bildiri, devrim, kıyım vb. özel addır ve bunları oluşturan sözcüklerin baş
harfleri büyük yazılır: Birinci Dünya Savaşı, Lozan Barış Antlaşması, Amasya
Genelgesi, İnsan Haklan Evrensel Bildirisi, Ekim Devrimi, Sivas Kıyımı... gibi.
"Büyük Ünlü Uyumuna Uymayan
Ekler" konusu hemen hemen tüm yazım kılavuzlarında benzer biçimde ele
alınır: "-ken, "-leyin, -ki, -gil, -(i)mtrak, -(i)yor" ekleri, uymaz. Bu eklere ilişkin kural, bir
eksiklik -ve bundan kaynaklanan bir yanlışlık- barındırıyor. Söz konusu ekler
"kimi kez uyan, kimi kez uymayan ekler"dir. Büyük ünlü uyumu,
kalınlık-incelik uyumudur. Eklerin buna her zaman uyması için iki biçimli (ince
ve kalın) olması gerekir. Oysa bu eklerin sorunu, tek biçimli olmalarıdır.
Durum böyle olunca, ekin yapısında ince ünlü varsa, son sesleminde ince ünlü
olan sözcüğe eklendiğinde uyacaktır: gelir-ken, gece-leyin, gece-ki,
teyzem-gil... gibi. Ekin yapısında kalın ünlü varsa, son sesleminde kalın ünlü
olan sözcüğe eklendiğinde uyar: uyu-yor, sarı-mtrak... gibi. Nedense, yazım
kılavuzları bu duruma hiç değinmezler.
Ayrıca, ben, büyük ünlü uyumu
kuralını biraz daha kısaltıyorum: Bir sözcüğün tüm ünlüleri ya kalın ya ince
olmalıdır. (Öğretimde işe yarıyor.)
Sonuç
ve Öneriler
Yazım kılavuzu hazırlamanın
birçok güçlüğü olduğunu kestirebiliyorum. Ortalığı karıştıran yazım kılavuzları
olduğunu da biliyorum. Ama öte yandan şunu da biliyorum: Yazım kılavuzları
doğru, bilimsel, mantıklı, yeniliklere açık, tutarlı, örnek alınacak yapıt...
olmalıdır.
Amacım "Yazım
Kılavuzu"nu kötülemek değil. Belki kimi eleştirilerime katılmayanlar da
olacaktır. Ben, bildiğimce, katkıda bulunmaya çalıştım bu yapıta. Kullandığımız,
savunduğumuz bir yapıtın yanlışlarına, eksiklerine göz mü yumacağız; yoksa
bunları düzeltip giderecek miyiz? Ben ikincisini seçtim.
KAYNAKÇA
Ediskun, Haydar. Türk Dilbilgisi. İstanbul: Remzi
Kitabevi, 1985.
Dil Derneği. Türkçe Sözlük. İstanbul: 1997 (Tempo dergisinin armağanı).
Dil Derneği. Yazım Kılavuzu. Ankara: 1995.
TDK. Dilbilim ve Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü. Ankara: 1980.
TDK. Türkçe Sözlük. Gözden geçirilmiş altıncı baskı. Ankara: 1982.
TDK. Yeni Yazım Kılavuzu. 10. Baskı. Ankara: 1980.
(Çağdaş Türk Dili
121, Mart 1998)
Not:
Bu yazıyı Ayfer Çam Öneren,
ÇTD’nin Mayıs 1998 (123.) sayısında “Yazım Kılavuzunun Eleştirisi Üzerine”
başlıklı yazısıyla yanıtladı.
Hadra Kübra Erkınay, "Türkçe Dersi Öğretim Araçlarında Yazım Kurallarının Öğretimi ve Konuyla İlgili Öğretmenlerin Görüşü" adlı yüksek lisans tezinde bu yazıyı anmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder