18 Kasım 2021 Perşembe


 

"YAZIM KILAVUZU" ÜZERİNE

Ali TÜRKSEVEN

Bir gün kendi Yazım Kılavuzumuzu eleştireceğim hiç usuma gelmezdi. Öyle ya, alışmıştık devrimci TDK'nin güvenilirliğine. Dil Derneği de onun süreği olduğuna göre, güvenmememin hiçbir nedeni yoktu. Dil Derneğinin Yazım Kılavuzu benim için güvenilir bir kaynaktı; ama henüz onu edinmemiştim. Çeşitli yerlerde, yapıtın dizin bölümünden yararlanmıştım. Evdeyse, (10. Baskı) Yeni Yazım Kılavuzu'yla yetiniyordum.

Öğrencilerime önerip kendime almamamın utancıyla yaşamaktansa, kıydım paraya. Yakın bir süre önce, Yazım Kılavuzu'nun 3. Baskısını aldım. Doğallıkla, derslerimde ondan yararlandım. İlk sorunu öğrenciler çıkardı: 43. sayfadaki "... Ay ise Dünya'nın çevresinde yirmi dört saatte dolanır." bilgisi yanlış değil miydi? Ben coğrafya öğrencesi görmeyeli yıllar olmuş; ama çocuklar haklı: Takvimdeki bir aylık süre "Ay'ın Dünya çevresindeki dönüşünün göstergesi" değil mi? Gerçi söz konusu örnek, (10. Baskı) Yeni Yazım Kılavuzu'ndan aktarılmış. Demek ki bu coğrafya yanlışı herkesin gö­zünden kaçmış. (Öğrencim Pelin'e aferin!) Dil Derneğine dergimi almak için git­tiğimde, bu durumu oradaki birkaç arkadaşa anlattım. Anlattım anlatmasına; ama içime de bir kurt düştü: Ya başka sorunlar da varsa?

Yapıtı "Sözcük Dizini (s.75)"ne dek okudum. Ufak tefek birkaç yanlış olsaydı, böyle bir yazı yazmaya gerek yoktu; sözlü olarak iletebilirdim ilgililere. Ama durum biraz ciddi. "Dost acı söyler" deyip...

Dizgi Yanlışları

Hayvar (38. sayfa, 2. satır)  →Hayvan, büyükağızlığiller (48. sayfa, 10. satır) →büyükağızlıgiller, zıpçıkçı (49. sayfa, 23 satır)  →zıpçıktı, rumbilim (51. sayfa, 18 satır)  →ruhbilim

Yazım ve Noktalama Yanlışları

vardır. (30. sayfa, 4. satır) →vardır: / Kuruluş (51. sayfa, 28. satır)  →kuruluş / Gülşehri (61. sayfa, 23. satır)  →Gülşehri: / Ölümü (61. sayfa, 23. satır) →ölümü / doğu-batı çelişkisi (64. sayfa, 22. satır; 26. sayfada 9. maddedeki"... Batı kaynaklı..." doğru kullanımıyla da çelişiyor)  →Doğu-Batı çelişkisi / Ünlü ozanımız Cahit Külebi (66. sayfa, 22. satır; 40. sayfada 3. maddedeki kuralla çelişiyor) →Ünlü Ozanımız Cahit Külebi / (") (67. sayfa, 1. satır; Yeni Yazım Kılavuzu'nda da 45. sayfada özdeş kullanım var) → " / Ataç'ın (68. sayfa, 4. satır; 55. sayfada 7. maddedeki kuralla çe­lişiyor) →Ataç'ın,

Sözcük Seçimi

Genelde sözcük seçimine özen gösterilmiş olmasına karşın, Türkçe karşılığı bu­lunan şu sözcüklerin (kuralların açıklanmasında örnek tümcelerde) kullanılmasını geri (ya da özensiz) bir tutum olarak değerlendiriyorum: hatırlamak (s.31), irade, millet (s.54), didaktik, fizyolojik, psikolojik, sosyal (s.56), hakiki (s.58), laboratuvar (s.63), sosyolojik (s.64), mesaj (s.67), tatil, cümle (s.68).

58. Sayfada "sözcük grupları" ad takımındaki "grup"u "sözcük"e yakıştıramadım. Ayrıca, her yerde "tümce" denmesine karşın, 62. sayfanın son satırında "cümle" söz­cüğü kullanılması da bir çelişki yaratıyor. (Bir de kişisel görüş: 66. sayfada "gidişat" kullanılmış. Ben, "gidiş" sözcüğümüze Arapça "-at" ekinin eklenmesini hiç se­vemedim.)

Anlatım Bozukluğu

"Her türlü ad, yalın ad olarak kullanılabilir: yol, yaz, Ankara, kent gibi." (s.59)

Burada yalın'dan sonraki ad'a gerek var mı? (Kişisel görüşüm: "olarak" bile ge­reksizdir.)

"... Anayasamızda 'Ulusun dili Türkçedir' anlatımına yer verilmesine karşın, güzel Türkçemizi koruyucu, geliştirici, alınmış yasal hiçbir önlem yoktur." (s.67)

"anlatımına yer verilmesi" kullanımı, sözü gereksiz yere uzatıyor, "alınmış yasal hiçbir önlem yoktur" kullanımında da "alınmış" ile "yoktur" sözcükleri çelişiyor. Tüm­ceyi -anlamını bozmadan- şöyle düzeltebiliriz: Anayasamızda “Ulusun dili Türkçedir” denmesine karşın, güzel Türkçemizi koruyucu, geliştirici hiçbir yasal önlem alın­mamıştır.

Bilgi Yanlışları

24. Sayfa: "Ünsüz Uyumları"nın a maddesindeki örnekler arasında "kurs-ta, sınıf-­tan" sözcükleri de veriliyor. 25. Sayfadaki c maddesinde ise "Ünsüzlerin uyumu, di­limizdeki yabancı kaynaklı sözcükler için de geçerlidir." denip "Arap-ça, cumhuriyet­çi..." gibi örnekler sıralanıyor. Böylece a maddesinde kurs ve sınıf sözcükleri Türkçe imiş gibi gösteriliyor. Oysa sınıf Arapça; kurs ise, kurs(l) Arapça, kurs(2) Fransızcadır (Türkçe Sözlük, 1982, s.524). (Burada da bir sorun var: Dil Derneğinin Türkçe Sözlük'ünde kurs[l] de Fransızca kökenli gösteriliyor: s. 370)

25. Sayfa: "Ünsüz Uyumlarının c maddesinde "Ünsüzlerin uyumu, dilimizdeki ya­bancı kaynaklı sözcükler için de geçerlidir: Arap-ça, cumhuriyet-çi, fırsat-çı, kebap-çı, kitap-çı, kooperatifçi, merak-tan; Alman-ca, güzel-ce..." deniyor. Burada yer alan gü­zelce Türkçe bir sözcüktür ve güzel, "göz-el"den gelmektedir.

Yine bu sayfada "Ünsüzlerin Değişimi" konusunun 3. maddesinde "Anlamları bir­birinden ayrı olan kimi sesteş sözcüklerdeki ayrımları belirtmek üzere, son seslerindeki /b/, /c/, /d/ ünsüzleri korunmuştur: ad (isim), at (hayvan); sac (maden), saç (baş kılı)..." deniyor. Verilen örneklerden anlaşılacağı gibi, sesteşlik (:eşseslilik) konusu ka­rıştırılıyor. Bu konu Türkçede hemen hemen tüm kaynaklarda özdeş biçimde ele alı­nır. Ben burada yalnızca Dil Derneğinin Türkçe Sözlük'ünden alıntılıyorum: "eşsesli Anlamları ve içinde yer aldıkları sözcük bölümleri ayrı olmasına karşın aynı seslerden oluşan (sözcükler): Renk adı olan 'kara' ile toprak anlamındaki 'kara' eşsesli iki sözcüktür (s. 191)." (Burada sanırım "Dilbilim ve Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü"nün de payı var; çünkü eşseslilikte "Kimi dillerde görülen yazılışı ayrı, söylenişi aynı olan sözcüklerin özelliği. [Ör. Fransızcada seau 'kova', saut 'atlama', sot 'budala', sceau 'mühür'] [s.78]" deniyor. Oysa Türkçede "eşseslilik"te yazılış ve okunuş özdeşliği vardır: yüz- yüz, asma-asma, bin-bin, bağ-bağ, sürü ne-sürüne... gibi.)

30.-31. Sayfa: "Dilimizde iki türlü 'de' vardır. Ek olan '-de' ve bağlaç olan 'de' söz­cüğü (s.30)" deniyor. Yalnızca "-de eki ve de sözcüğü" denseydi, sorun olmayacaktı. Sözcük de'yi “bağlaç”lıkla sınırlayınca bir eksik kalıyor: ilgeç de. Türkçedeki de söz­cüğü, kullanıldığı yere göre ilgeç ya da bağlaç olur:

İlgeç: "Benimle de alay etti. (Ediskun, 1985, s. 287)"

Bağlaç: "O sevinmesin de kim sevinsin" (Ediskun, 1985, s.305)"

56. Sayfa: "Virgül" konusunun 11. maddesinde "... tümceyi anlamca pekiştiren 'evet, hayır, peki, elbette, olsun, öyle gibi' belirteçlerden sonra kullanılır: Evet, ben de senin gibi düşünüyorum. / Hayır, seninle gelmeyeceğim. / Peki, öyle olsun. / Elbette, geri dö­necek." deniyor. Belirteç diye sayılan sözcüklerin türü, belirteç değil, ilgeçtir. Tümce örneklerinden anladığıma (ve Ediskun'dan öğrendiğime) göre, sayılan ilgeçlerde de bir yanlışlık var: elbetteden sonra "olsun, öyle" değil, "öyle olsun" olacak.

Eksiklikler

"Büyük Harflerin Kullanılışı" konusunun özel adlar bölümünde bir tip örnek, ku­rallar arasında yer almıyor: Savaş, barış, genelge, bildiri, devrim, kıyım vb. özel addır ve bunları oluşturan sözcüklerin baş harfleri büyük yazılır: Birinci Dünya Savaşı, Lozan Barış Antlaşması, Amasya Genelgesi, İnsan Haklan Evrensel Bildirisi, Ekim Devrimi, Sivas Kıyımı... gibi.

"Büyük Ünlü Uyumuna Uymayan Ekler" konusu hemen hemen tüm yazım kı­lavuzlarında benzer biçimde ele alınır: "-ken, "-leyin, -ki, -gil, -(i)mtrak, -(i)yor" ekleri, uymaz. Bu eklere ilişkin kural, bir eksiklik -ve bundan kaynaklanan bir yanlışlık- ba­rındırıyor. Söz konusu ekler "kimi kez uyan, kimi kez uymayan ekler"dir. Büyük ünlü uyumu, kalınlık-incelik uyumudur. Eklerin buna her zaman uyması için iki biçimli (ince ve kalın) olması gerekir. Oysa bu eklerin sorunu, tek biçimli olmalarıdır. Durum böyle olunca, ekin yapısında ince ünlü varsa, son sesleminde ince ünlü olan sözcüğe ek­lendiğinde uyacaktır: gelir-ken, gece-leyin, gece-ki, teyzem-gil... gibi. Ekin yapısında kalın ünlü varsa, son sesleminde kalın ünlü olan sözcüğe eklendiğinde uyar: uyu-yor, sarı-mtrak... gibi. Nedense, yazım kılavuzları bu duruma hiç değinmezler.

Ayrıca, ben, büyük ünlü uyumu kuralını biraz daha kısaltıyorum: Bir sözcüğün tüm ünlüleri ya kalın ya ince olmalıdır. (Öğretimde işe yarıyor.)

Sonuç ve Öneriler

Yazım kılavuzu hazırlamanın birçok güçlüğü olduğunu kestirebiliyorum. Ortalığı karıştıran yazım kılavuzları olduğunu da biliyorum. Ama öte yandan şunu da bi­liyorum: Yazım kılavuzları doğru, bilimsel, mantıklı, yeniliklere açık, tutarlı, örnek alı­nacak yapıt... olmalıdır.

Amacım "Yazım Kılavuzu"nu kötülemek değil. Belki kimi eleştirilerime ka­tılmayanlar da olacaktır. Ben, bildiğimce, katkıda bulunmaya çalıştım bu yapıta. Kul­landığımız, savunduğumuz bir yapıtın yanlışlarına, eksiklerine göz mü yumacağız; yoksa bunları düzeltip giderecek miyiz? Ben ikincisini seçtim.

KAYNAKÇA

Ediskun, Haydar. Türk Dilbilgisi. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1985.

Dil Derneği. Türkçe Sözlük. İstanbul: 1997 (Tempo dergisinin armağanı).

Dil Derneği. Yazım Kılavuzu. Ankara: 1995.

TDK. Dilbilim ve Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü. Ankara: 1980.

TDK. Türkçe Sözlük. Gözden geçirilmiş altıncı baskı. Ankara: 1982.

TDK. Yeni Yazım Kılavuzu. 10. Baskı. Ankara: 1980.

(Çağdaş Türk Dili 121, Mart 1998)

Not:

Bu yazıyı Ayfer Çam Öneren, ÇTD’nin Mayıs 1998 (123.) sayısında “Yazım Kılavuzunun Eleştirisi Üzerine” başlıklı yazısıyla yanıtladı.

Hadra Kübra Erkınay, "Türkçe Dersi Öğretim Araçlarında Yazım Kurallarının Öğretimi ve Konuyla İlgili Öğretmenlerin Görüşü" adlı yüksek lisans tezinde bu yazıyı anmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  “de” Sözcüğü Sorunu Ali TÜRKSEVEN               Sorun Şifreleri çok tartışılan şu 2011 YGS’nin 29. Türkçe sorusu, “bağlaç”ın ne ol...