18 Kasım 2021 Perşembe


 

 

TÜRKÇE GELİŞİYOR, GELİŞECEK

Ali TÜRKSEVEN

 

            Son zamanlarda dil kirlenmesi adlandırması yaygınlaşmaya başladı. Ne demek dil kirlenmesi? Ben bu adlandırmadan, dilin yapısını, güzelliğini, anlamını bozacak öğelerin dile karışmasını anlıyorum. Söz konusu bozucu öğeler yalnızca yabancı sözcüklerle sınırlı değil. Dil kirlenmesi; dilin yozlaşması, yapısından uzaklaşması, tanınamaz duruma gelmesinin ilk adamıdır bence. Peki, Türkçe kirleniyor mu? Türkçenin bugünkü durumu ne?

            Türkçenin geldiği noktayı belirlemek için, geçmişine bir göz atmak gerekiyor. Türkçe, bırakın Osmanlılar Dönemini, Atatürk Dönemindekinden bile çok ileri bir düzeydedir. Bu, konuşma dilinde de yazı dilinde de böyledir. Dil bir araç olduğuna göre, onu iyi kullanabilmek, onu tanımakla olanaklı. Bu da eğitim-öğretim konusu. Türkçenin bugün geldiği sevindirici nokta, Cumhuriyet Döneminde halkın eğitim-öğretim düzeyinin yükselmesindendir.

            Yukarıdaki yaklaşımım, bardağın dolu yarısıyla ilgiliydi. Gelelim bardağın boş yarısına: Dilimiz, istediğimiz noktada mı? Her kavramı, nesneyi Türkçe sözcüklerle adlandırabiliyor muyuz? Ortaöğretimden geçmiş herkes (hadi biraz daha yumuşatalım: çoğunluk), Türkçeyi yanlışsız kullanabiliyor mu? Benim, bu sorulara yanıtım, hayır.

            Yakın döneme dek, Arapça-Farsça sözcüklere karşılıklar bulmaya çalıştık. Bu konuda önemli başarılar kazandığımız, kuşkusuz. Birtakım dinci basın dışında, yazı dilinde Türkçe sözcükler egemen. Kaldı ki, dinci basında da Dil Devrimi ürünü sözcükler ister istemez kullanılıyor. Bu da Dil Devriminin gücünü, haklılığını gösteriyor.

            Son yıllarda batı ülkelerinden çok sayıda sözcük girmeye başladı dilimize. Devrimci TDK, bu sözcüklere Türkçe karşılıklar bulmaya çalışıyordu. Devrimci karşıtı 12 Eylül Darbesiyle, TDK etkisizleştirilince, Türkçe  -neredeyse-  kalkansız kaldı yabancı sözcüklere karşı.

            Türkçeye duyarlı kişilerin, bilim adamlarının, sanatçıların tek tek çıkışları yeterli değildir. Toplumsal konularda, dilde de, örgütlülük gerekir. Örgütlülükte para gücü de çok önemlidir. Bugün Dil Derneği vardır; yapısında belki yeterli kişi de vardır; ama yeterli para gücünün olduğunu sanmıyorum. Türkçe bilinci için kamuoyu oluşturacak yayınlar, çalışmalar biraz da paraya dayanıyor. Elinde bu gücü olan TDK ise, ancak yakın dönemde batı kaynaklı sözcüklere Türkçe karşılıklar bulmaya başladı. Dilimizin temel kaynağı olan sözlük ve yazım kılavuzu konusunda ise, TDK, işi karıştırmaktan öteye gidemedi. Buna ise devletin kendisi yol açtı.

*

            Çizgisiz kâğıdı nasıl kullanacağını bilmeyen Türkçe öğretmenleri gördüm. “Atatürk’ün Ankara’daki evi yıkıldı.” diye kötü amaçlı düşüncelerle sorduğu tümcesini “Atatürk”ün: özne / Ankara’daki: dolaylı tümleç / evi: belirtili nesne / yıkıldı: yüklem” biçiminde öğelerine ayıran öğretmenler duydum. Kim yetiştirdi (ya da yetiştiremedi) bunları? Bu tür öğretmenler, 12 Eylül’den sonra bilim adamlarını yapısından uzaklaştıran YÖK üniversitelerinden geldi. Bu üniversiteleri bu duruma getiren de devlettir.

            Anadilini bilinçli olarak okulda öğrenecek öğrencilere bakalım: Kent merkezlerindeki okullarda dersliklerdeki öğrenci sayısı kırkın, ellinin üzerinde. Öğretmen, iyi yetişmiş olsa bile, öğrencilerini iyi yetiştiremeyecektir. Halk çocuklarının yeterli eğitim almasını sağlamayan devlet, üstelik eğitimi paralı duruma getirmeye çalışıyor. Neresinden bakarsak bakalım, sonunda devlete varıyoruz.

            Bir çocuğun ana babasının Türkçesi iyi değilse, çocuk, anadilini evde öğrenemiyor. Okulda öğrenemiyor. Peki, nerede öğrenecek? Güzel romanlar, öyküler, şiirler okuyarak öğrensin desek, okuma alışkanlığı kazandıramadığımızdan yakınıyoruz. Evinde, çevresinde, okulunda anadilini iyi öğrenememiş kişiler, bakıyoruz, başbakan olmuş, konuşmasına gülüyoruz; profesör olmuş, ders kitabı yazmış, öğrencisi okuduğunu anlayamıyor; radyo ya da izleteç(:televizyon)te izlenceler hazırlıyor, Türkçesi evlere şenlik.

            Sanıyorum, her dilde birtakım yanlışlıklar yapılır. Her dile başka dillerden sözcükler girer. Ama bizdeki biraz aşırı. Keşke bu yönde değil de özleştirmede olsaydı aşırılığımız. Geçen yıl, çeviri yayınlar da yapan bir yayınevi, çevirilerin Türkçeye uygunluğunu denetleyecek birini arıyormuş. Beni önermişler. Yayınevinin sahibiyle görüştük. Dedi ki: “Aslında bu işi yapabilecek, benim fakülteden öğretmenim …  … var; ama onu Türkçe konusunda aşırı buluyorum.” Söz konusu kişi, benim de dilini beğendiğim bir yazardı. İlerici yayınevi sahipleri böyle düşünürse, gericiler ne düşünmez, ne yapmaz?

            Aydın denebilecek arkadaşlar tanıyorum. Dil konularında düşünüp yazmama pek anlam veremiyorlar. Bunu gereksiz bulanlar bile var. Dahası aşırı bulanlar da oluyor. Aşırı bulanlar, biçem yoksulu kişiler genellikle. Anadillerinin önemini kavrayamadıklarından, bir biçem de yaratamıyorlar.

*

            Bu yazımda, yapılan dil yanlışlarından örnekler vermedim. Gerçekte bu tür örnekler çok olduğundan, böylesi bir yazı yazmak daha kolay olurdu benim için. Nereye baksanız yanlış dolu. Yazdıklarımızla yanlışlar düzeliyor mu? Rastlantı mıdır bilemiyorum; ama kimi reklam metinlerindeki yanlışların düzeltildiğini görünce seviniyorum.

            Türkçeyi herkesin çok iyi bilmesini bekleyemeyiz. Kimi yanlışları hoş da görmeliyiz. Her şeye karşın, Türkçe ilerliyor, gelişiyor. Türkçeyi seven aydınlar, sanatçılar, bilim adamları boş durmuyor. Devlet, geriden izlese de dilimiz gelişiyor.

                  

(Çağdaş Türk Dili 102 / 103, “Dil Kirlenmesi ve Dilimizin Bugünkü Durumu Özel Sayısı”, Ağustos / Eylül 1996)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  “de” Sözcüğü Sorunu Ali TÜRKSEVEN               Sorun Şifreleri çok tartışılan şu 2011 YGS’nin 29. Türkçe sorusu, “bağlaç”ın ne ol...