CUMHURİYET’İN 75. YILINDA EDEBİYAT
KİTAPLARINDA DİL VE
ANLATIM
Ali
TÜRKSEVEN
Giriş
İlköğretimde Türkçe, ortaöğretimde Türk dili ve edebiyatı kitapları “anadili eğitim öğretim araçları”dır. Bu yazıya konu olanlar, edebiyat kitaplarıdır. (Türk dili ve edebiyatı dersinin öbür iki kitabı da “Türk dili” ve “kompozisyon”dur.)
20. Yüzyılın sonlarına geldiğimiz bu dönemde, anadili öğretim aracı olan edebiyat kitapları, acaba Türkçeyi nasıl kullanıyor? Öğrencilere örnek olabiliyor mu?
1998-1999 Eğitim-Öğretim Yılında da okutulacak -söz konusu- kitaplara bakalım:
Edebiyat-2 [1]
“Bir başka deyişle, folklor ürünlerinin ilk
söyleyeni bilinmediği için halkın ortak malı olarak kalmıştır.”
(s.15)
Tümcede özne belirsizdir. "Ürünlerinin" sözcüğünü ürünleri, biçimine getirmek gerekir.
“Edip Ahmet'in bu manzum ve öğretici kitabı,
Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig ile Kaşgarlı Mahmut’un Divân-ü Lûgati’t
Türk'ten sonra Türkçenin, en değerli eserlerindendir.” (s.72)
Burada “belirtilen (tamlanan) eki eksikliği” vardır. “Türk’ten” sözcüğü Türk’ünden, “Bilig” sözcüğü de Bilig’i olmalıdır.
“Taş, mermer, tahta vb. sert cisim
üzerindeki oyma veya kabartma yazı, tarih ve yazıtlara kitâbe denir.” (s.41)
“Eşanlamlı sözcükleri birlikte kullanmak”, “bir şeyi kendisiyle tanımlamak” gibi sorunlar var; çünkü yazıt ile kitabe eşanlamlıdır.
“Bu erenler, Türkistan’dan Anadolu’ya gelen
alplerdi.” (s.78)
Sorun, alp sözcüğüne ek(ler)in geliş biçimindedir. Bu sözcük Türkçe olup /a/’nın yanındaki /l/ kalındır. Türkçede “ince l” ince ünlülerle, “kalın l” kalın ünlülerle kullanılır. Bu yüzden de alplerdi değil, alplardı olur.
“Sağduyu, hazır cevaplılık (…)” (s.108)
Hazır cevaplılık değil, hazırcevaplık olmalıdır.
“Hikâyede, ‘doğana aldırmak’, ‘gözüne görünmek’, ‘can yerine can bulmak’ gibi birçok deyim ve atasözü de yer almıştır.” (s.139)
Bu tümcede verilen örneklerin hepsi deyimdir.
“Gevherî, okuduğunuz bu koşmasında
sevgilisinden uzak kalmanın, ona ulaşamamanın özlemini anlatmakta, onun
kendisine çektirdiği acıları dile getirmektedir.” (s.208)
Ona ulaşamamanın
özlemi olmaz, sıkıntısı olabilir.
“Aşağıda okuyacağınız
semaî de, koşma gibi Türk Halk Edebiyatı nazım şekilleri içinde en çok
kullanılan bir nazım şeklidir.” (s.209)
Tümcenin sonundaki bir nazım şeklidir (gereksiz yineleme) kaldırılmalı, yerine kullanılanlarındandır getirilmelidir.
Edebiyat-1
[2]
“Okuduğunuz türkünün konusu nedir, ne
anlatılıyor?” (s.37)
İkinci tümcede dolaylı tümleç (türküde) eksiktir.
“Yapı bakımından nesir ve şiir hangi
noktalarda birbirine benzer veya ayrılır?” (s.39)
Burada da ikinci tümcede dolaylı tümleç (birbirinden) eksiği vardır.
“Şair ayrıca ikinci bentte Tanrı’ya sitem
ediyor, niçin?” (s.54)
Şöyle olması gerekmez miydi? “Şair ayrıca ikinci bentte Tanrı’ya niçin sitem ediyor?”
“Hikâyenin konusunu vermek için yazarın,
yaşanılan hayattan aldığı veya hayalinde canlandırdığı vaka olaydır.” (s.180)
Tümcede yaşanılan hayat, konusunu vermek, vaka olay gibi epeyce sorun var.
“Bütün kahramanlar olaylar içindeki yer ve
öneme göre romanda yer alırlar.” (s.207)
Öneme sözcüğü, önemine olmalıdır.
“Özellikle Osmanlı döneminde ve bilhassa
XVII. Yüzyıldan sonra Orta Oyunu çok gelişmiştir.” (s.231)
Tümcedeki bilhassa gereksizdir.
“Okuduğunuz nutku Atatürk 29 Ekim 1933’te
Ankara’da yapılan bir Cumhuriyet Bayramı kutlama töreninde söylemiştir.”
(s.257)
Söz konusu bayram belli bir bayramdır, “herhangi bir” bayram değildir. Bu yüzden tümcedeki bir sözcüğü, anlamı bozmaktadır.
Edebiyat-2 [3]
“Halk bilimi (folklor), halk âdet, gelenek
ve göreneklerini (…)” (s.17)
Âdet ile görenek eşanlamlıdır.
“Destan ve şiirlerini kopuz denilen millî Türk sazı eşliğinde söylerdi.” (s.23)
“Millî
olmayan saz” Türk sazı olur mu?...
“Birçok halk hikâyesinde kahramanlara
yardımcı olarak yer alır. Kahramanların yardımcısıdır.” (s.223)
İkinci tümcenin gereksizliği çok açık.
“Nedim, Lâle Devri’nin olduğu kadar
edebiyatımızın da en şuh ve neşeli şairlerindendir.” (s.243)
Türkçe Sözlük’e göre: şuh Neşeli ve serbest (kadın).
“İnsanlarda yanlış ve hatalı davranışların
sonunda bir pişmanlık görülür.” (s.249)
Yanlış ile hatalı eşanlamlıdır.
“Hikmet tarzının en önemli yazarı
aşağıdakilerden hangisidir?” (s.260)
Hikmet terimi şiirle ilgili olduğuna göre, yazarı değil, ozanı (:şairi) denmeliydi.
Edebiyat-3 [4]
“Güç ve kuvvet, çevrelerine yarar sağlarsa
değer taşırlar.” (s.71)
Güç ile kuvvet eşanlamlıdır.
“Kitap okuma kişilere göre bir zevk, sanat,
tutku ve ihtiras olarak nitelendirilebilir.” (s.74)
Tutku ile ihtiras eşanlamlıdır.
“Halit Ziya’nın bir sanatkâr olan Mâi ve Siyah romanının kahramanı Ahmet
Cemil de anlatamaz.” (s.138)
Bir sanatkâr olan sözü, kahramanı sözcüğünün önüne alınmalıdır.
“Halit Ziya Uşaklıgil, hikâyesini bir ömür
boyu süren zaman içinde oluşturur.” (s.147)
Bulanık bir anlatım… Anlatılmak istenen, “öyküdeki zamanın bir ömrü kapsadığı”dır.
“Gökalp’in (…)” (s.181)
Benzer bir örnekte açıklamıştık; Gökalp’ın olmalıdır.
Edebiyat-4 [5]
“1955’li yıllarda görülen bir harekettir.”
(s.46)
“1965’li yıllarda etkileri azaldı.” (s.46)
Sıfırla biten yıllar çoğullanabilir (örneğin, l950’ler).
“Bayrağın millet ve devlet için önemi nedir,
neyi temsil eder?” (s.47)
İkinci tümcede özne (bayrak) eksiktir.
“Cahit Sıtkı Tarancı’ya göre sadece var
olmak bile bir saadet, bir mutluluktur.” (s.76)
Saadet ile mutluluk eşanlamlıdır.
“(…) bazı alışkanlıklara kapılır ve kendini
onlardan koruyamaz.” (s.140)
Alışkanlıklara sözcüğünün önüne kötü önadı (:sıfatı) getirilmelidir.
“Bunlardan başka pek çok gezi yazısı yazmış
yazarımız vardır.” (s.150)
Tümcedeki pek çok sözünün yeri yanlıştır. Bu söz, yazarımızdan önce olmalıdır.
Edebiyat-1 [6]
“Bunu alelâde, sıradan bir söz veya yazıdan
ayıran nedir?” (s.5)
Alelâde ile sıradan eşanlamlıdır.
“Yazar, burada edebiyat tarihinin tanımını
yapmakta ve diğer bilim dallarıyla ilişkisi üzerinde durulmaktadır.” (s.8)
Yüklemlerin
çatıları uyuşmamaktadır. İkinci yüklem, durmaktadır
olmalıdır.
“(…) şiire getirdiği tertip, düzen ve ahengi
(…)” (s.37)
Tertip ile düzen eşanlamlıdır.
“Meselâ çok üzüldüğünüz, ümitsizliğe düştüğünüz
zaman ‘dünyam karardı’, yeni çocuğu olan bir anne ve babaya ‘gözün aydın”
deriz.” (s.56)
Üzüldüğünüz ve düştüğünüz sözcükleri üzüldüğümüz, düştüğümüz biçiminde olmalıdır.
“(…) açık ve net bir ifade (…)” (s.60)
Açık ile net eşanlamlıdır.
“Gül ise hep naza çekilir; bülbüle pek yüz
vermez.” (s.72)
Türkçede naza çekilmek denmez, naza çekmek denir.
“Şimdiye kadar âşıklar için düzenlenen bir yarışma, şölen, bayram gibi bir programı bizzat veya televizyondan takip ettiniz mi?” (s.95)
Burada takip etmek yanlış kullanılmıştır.
Tümceye göre, izlemek (:seyretmek)
denmelidir.
“Bu mevsimin hüzünlü havası şairi öyle sarmış ki, benzini bile solmuş ve sararmış görüyor.” (s.150)
İkinci ve üçüncü tümcenin öznesi (şair) eksik.
“Onu rahatsız etmek bir yana, yaşama sevinci
verir.” (s.174)
Tümcede
dolaylı tümleç (ona) eksiği vardır.
“Ancak asıl olay, üçüncü ağızdan yaptı,
görmüştü gibi ifadelerle anlatılmıştır.” (s.186)
Burada ifadelerle pürüz yaratmaktadır, eylemlerle (:fiillerle) olmalıdır.
“Tiyatro okunmaktan ziyade seyredilmek için
yazılır.” (s.213)
Tümcedeki seyredilmek, sahnelenmek olmalıdır.
“Bu oyunun en önemli iki kahramanlarından
biri, Karagöz, diğeri de Hacivat’tır.” (s.227)
İki kahramanlar denmez. İki sözcüğü, tümceden çıkarılmalı ya da kahramanlarından sözcüğü, kahramanından olmalıdır.
“Şimdiye kadar yaptığınız gezilerde en çok
ilginizi çeken şeyler nelerdir?” (s.245)
En çok sözü, çekenin önüne alınmalıdır.
Edebiyat-3 [7]
“(…) edebî eserler (…) ona yaşama sevinci,
ümit soluklamalı (…)” (s.12)
Soluklamak sözcüğüne buradaki gibi bir anlam yüklemeye gerek var mı? Türkçede yaşama sevinci vermek, ümit aşılamak gibi sözler varken…
“Kâinattaki en harika sanat eseri olan insan
elinden çıkan edebî eser (…)” (s.12)
“Yazarların anlatmak istediği”ne göre, insan sözcüğü, insanın olmalıdır.
“(…) anarşi ve kargaşadan (…)” (s.13)
Anarşi ile kargaşa eşanlamlıdır.
“(…) açık ve net (…)” (s.180)
Açık ile net eşanlamlıdır.
Edebiyat-4 [8]
“(…) tek hedefi, çocuklarını da aynı şekilde
dürüst ve namuslu birer insan olarak yetiştirmek, onlara iyi birer terbiye
vermektir.” (s.39)
Türkçede iyi birer terbiye denmez, iyi bir terbiye denir.
“İnsanlar hasta oldukları zamanlar daha
hassas ve duyarlı olurlar.” (s.94)
Hassas ile duyarlı eşanlamlıdır.
Edebiyat-2 [9]
“Fuat Köprülü’nün ‘Edebiyat Tarihi’ konulu
inceleme ve değerlendirmesini de göz önünde bulundurularak, edebiyatın diğer
bilim dallarıyla ilişkisini özetleyelim.” (s.11)
Bulundurularak eylemsisinin çatısı, anlatımı bozmaktadır. Bu eylemsi, bulundurarak biçiminde olmalıdır.
“Bu yönüyle edebiyat tarihleri, toplum
bilimin konusu içine giren pek çok malzemeyi de bünyesinde taşıyan bir bilim
dalıdırlar.”
Tümcenin son sözcüğü, dalıdır olmalıdır.
“Komedi türünün çeşitlerini hatırlayarak,
okuduğunuz eserin ne tür bir komedi olduğunu söyleyiniz.” (s.251)
Gereksiz yinelemeleri gidermek için, komedi türünün çeşitlerini sözü, komedinin çeşitlerini biçiminde olmalıdır.
Edebiyat-4 [10]
“(…) Orhan’ın Nilüfer Hatun’a aşkı ve
evlenmesi de ele alınmıştır.” (s.103)
Evlenmesi eylemsisinin tümleci (onunla), eksiktir.
“(…) büyük bir beğeniyle ve zevkle
okunmaktadır.” (s.136)
Beğeni ile zevk eşanlamlıdır.
“Denemelerinde genellikle serbest ve güncel
olaylarla ilgili konulara yer vermiş (…)” (s.150)
Serbest ve güncel olaylarla ilgili konulara sözü, güncel olaylarla serbest konulara biçiminde olmalıdır.
“(…) genç bir öğretmenin, vazifeye atıldığı
günden emekli oluncaya kadar geçen süre içinde, meslek aşkını hiç kaybetmeden
ortaya koyduğu gayret ve fedakârlık örneği dile getirilmiştir.” (s.229)
Tümcedeki geçen süre içinde sözü gereksizdir.
“Hikâyede, doğrudan yazarın görüşlerinin
ortaya konduğu bir anlatım göze çarpmaktadır.” (s.229)
Buradaki doğrudan sözcüğü, ortaya sözcüğünün başına alınmalıdır.
Edebiyat-1 [11]
“Bizim duygularımızı terbiye edecek,
zevkimizi geliştirecek, yeni ufuklar kazandıracak daha iyi ve daha güzeli
yakalamak için tutulan yollar, edebiyatta tür ve üslûplara yol açar.” (s.15)
Üçüncü yan tümceciğin dolaylı tümleci (bize) eksiktir.
“ ‘O zaman’ sözü kastedilen nedir?” (s.36)
Burada sözüden sonra ile ilgeci olmalıdır.
“Klasik şiirimizde kullanılan Arapça ve
Farsça asıllı bazı kelimeleri farklı bir şekilde söylemesi onun şairlikteki
başarısını gösterir.” (s.61)
Kelimeleri farklı bir şekilde söyleme değil, kelimelere farklı anlamlar yükleme denmeliydi.
“Bir genç kız, akşam elinde tahta oyun
kaşığı ile gelen sevdiği genci (nişanlısını) görünce söylemiştir.” (s.79)
Bu tümcenin başına Birinci maniyi sözü getirilmelidir. (Çünkü daha sonra ikinci mani, üçüncü mani gibi sözler geçmektedir.)
“Kafiye düzeni abxb, cccb, çççb gibi.”
(s.83)
Tümcenin sonundaki gibi kaldırılmalı, yerine … biçimindedir getirilmelidir.
“Bu nazımda birinci basamakta devamlı olarak
‘Lâ ilâhe illâllah’ demek; ikinci basamakta Allah’ın sıfatlarını gösteren
adlarından birini (Rahman, Rahim, Kadir vb.) devamlı söylemek; üçüncü basamak
‘Hû’ (O) ismini devamlı söyleyerek dervişin eğitimi sürdürülür.” (s.113)
Yazarların tümceyi toparlayamadıkları anlaşılıyor. Söz konusu nazmı göz önüne alarak tümceyi şöyle yapabiliriz: Bu nazımda birinci basamakta devamlı olarak “Lâ ilâhe illallah”; ikincide “Rahman, Rahim, Kadir vb. (Allah’ın sıfatlarını gösteren adlar)”; üçüncüde “Hû (O)” demek gerektiği belirtiliyor. Bu söyleyişlerle dervişin eğitimi sürdürülür.
“Klasik Türk mûsıkisinden bir şarkı
dinleyiniz. Günümüz Türk Sanat Mûsıkisi şarkılarından biri ile
karşılaştırınız.” (s.143)
İkinci tümcede nesne eksikliği (bunu ya da bu şarkıyı), vardır.
“Tarifi biraz basitleştirirsek, ‘gerçekte
yaşanmış veya yaşanması muhtemel hayat olaylarını anlatan kısa edebî yazılara
hikâye denir’ gibi bir tanım ortaya çıkar.” (s.164)
Tümcenin sonu
anlamsız bir biçimde uzatılmış. Şöyle bitirilebilirdi: (…) hikâye” diyebiliriz.
“Kahramanın
karşısındakine bağırması, kovması birer olaydır.” (s.166)
İkinci eylemsinin nesnesi (onu) eksiktir.
“Hikâye ile roman arasındaki farkı şöyle
sıralayabiliriz:” (s.189)
Fark değil, farklar sıralanabilir.
“(…) örf, âdet ve töreleri (…)” (s.231)
Örf ile âdet eşanlamlıdır.
Edebiyat-1 [12]
“Kelime (sözcük), ses ya da ses
topluluklarıyla yapılmış, dilin en küçük anlamlı öğesidir.” (s.27)
Anlamlı sözcüğü, en küçükten önce olmalıdır.
“Okuduğunuz ‘türkü’nün şairi belli değildir.
Beşer mısradan oluşmuştur.” (s.65)
İkinci tümcenin öznesi (türkü) eksiktir.
“(…) hem babasının öcünü almış, hem de bazı
toplumla ilgili işleri, kendisini köylüye sevdirerek yaptırmış (…)” (s.135)
Bazı sözcüğü, işlerinin önüne alınmalıdır.
“Son yüzyıllarda, güldürü ve acıklı öğeleri
içine alan (…)” (s.175)
Güldürü sözcüğü, güldürücü olmalıdır.
“(…) gelişen tiyatromuz, başarılı tiyatro
yazarlarının da yetişmesine neden olmuştur.” (s.181)
Neden olmak sözü “sebep olmak”ın çevirisi gibi görünüyor. Bunun yerine, yol açmak denebilir; bu da “olumsuz” durumlar için kullanılır. Olumlu durumlar için sağlamak sözcüğü yeğlenebilir. Nitekim yukarıdaki tümcenin sonu yetişmesini sağlamıştır olabilir.
Edebiyat-2 [13]
“Bizim edebiyatımızın, kahramanı hayvan olan
en tanınmış hikâyelerinden biri olan Hârnâme’yi ise Şeyhî yazmıştır.” (s.116)
Tümcedeki ikinci olan pürüz yaratıyor. Tümce başka türlü kurulmalıdır.
Edebiyat-1 [14]
“Farklı milletlerde örf, âdet, gelenek ve
göreneklerin değişiklik göstermesinde dil bir etken olabilir mi?” (s.5)
Buradaki örf ve âdet sözcükleri gereksizdir.
“Kavuştak, nakarat şeklinde tekrarlanan
mısra veya mısralardır.” (s.44)
Kavuştak ile nakarat eşanlamlıdır. Nakarat şeklinde sözü gereksizdir.
“Âşık tarzı şiir söylemenin en önemli
özelliği irticalen (hazırlıksız) şiir söylenmesidir.” (s.53)
Buradaki ikinci şiir gereksizdir.
“(…) bu dönem Klâsik Türk Edebiyatı, (Divan
Edebiyatı) olarak adlandırılır. Ancak bu adlandırmaların en uygun ve en geniş
kapsamlı olanı Klâsik edebiyattır.” (s.63)
İki tümce birbirinden kopuk. İkinci tümceden önce “değişik adlandırma örnekleri” olmalıydı. Örneğin, ilk tümcedeki ayraç imi kaldırılarak ve dönemin yanına virgül konarak düzeltme yapılabilir.
“Yazarın hikâyede kullandığı dil sade,
yalın, açık bir konuşma dilidir.” (s.101)
Sade ile yalın eşanlamlıdır.
“(…) bir aşk yüzünden çektiği acılar ve
ıstıraplar akıcı bir anlatım tekniği ile dile getirilmiştir.” (s.114)
Acı ile ıstırap eşanlamlıdır.
“Romanlarda kullanılan cümlelerin boyları ve
yapısı da üslûp özellikleri bakımından değer taşır.” (s.116)
Cümlelerin boyu olmaz, uzunluğu olur.
“(…) son derece zeki, hassas ve duyarlı
davranmaktadır.” (s.124)
Hassas ile duyarlı eşanlamlıdır.
“Hayalî ve hayalci hem şekilleri oynatır
(…)” (s.131)
Buradaki ve bağlacı veya olmalıdır.
“(…) yazar, kendi kendisiyle konuşur gibi
samimî ve içten bir dil kullanmıştır.” (s.145)
Samimî ile içten eşanlamlıdır.
Edebiyat-3 [15]
“Hint edebiyatında, bu yüzyılı temsil eden
sanatçı ise Tagore (Tagor)’dur.” (s.25)
Tümcenin aksayan yanı, şöyle olmalıdır: Bu yüzyılda, Hint edebiyatını temsil eden (…)
“Bu bildiri, (…) ilk beyanname olması
bakımından önemlidir.” (s.98)
Bildiri ile beyanname eşanlamlıdır.
“Yazarı tarafından Sakarya Ordusu’na ithaf
edilen eserin şimdiye kadar on sekiz baskısı yapılmış, iki defa filme alınmış
(…)” (s.144)
İkinci tümcenin öznesi (sözde öznesi: belirtisiz nesnesi:eser) eksiktir.
Edebiyat-4 [16]
“(…) Reşat Nuri Güntekin, roman, hikâye,
tiyatro, makale ve mizahî türlerde eserler veren bir yazarımızdır.” (s.16)
Burada sorun yaratan mizahî türlerde sözünü, mizah türlerinde yapmak gerekir.
“Roman kahramanı Sadık Turan’ın hayatı,
büyük ölçüde yazarın kendi hayatını anlatmaktadır.” (s.145)
Tümce -anlatılmak istenene göre- yeniden kurulmalıdır.
Edebiyat-1 [17]
“(…) dinî değeri olan cami, türbe gibi
yerler (…)” (s.40)
Dinî değeri olan sözü gereksizdir.
“Günümüzde komşular ve akrabalar arasında
yardımlaşmalar yeterince yapılabiliyor mu?” (s.76)
Anlatım, çeviri kokuyor. Şöyle olabilirdi: Günümüzde komşular ve akrabalar yeterince yardımlaşıyor mu?
“İnsanın bu dünyada iyilik ve kötülük
arasında ayırım yapıp doğru yolu seçebilmesi (…)” (s.132)
Burada ayırım yapıp sözü yanlış kullanılmıştır. Anlatımı şöyle düzeltebiliriz: İnsanın bu dünyada iyiliği kötülükten ayırıp doğru yolu seçebilmesi (…)
“Türk edebiyatında hiciv, övgü, tasavvufî ve
dinî konularda kıtalar yazılmıştır.” (s.138)
Hiciv, övgü (…) konular olmaz.
“Konu olarak genellikle münâcât, naat, övgü
ve hiciv şiiri olan tasavvufî düşüncelerin de işlendiği Terkîb-i bent (…)”
(s.144)
Virgül eksikliği, anlamı alt üst ediyor. Olan sözcüğünden sonra mutlaka virgül konmalıdır.
Edebiyat-2 [18]
“Eser, sanatçı ve toplum, karşılıklı bir
etkileşim içerisindedir.” (s.16)
Karşılıklı sözcüğü gereksizdir.
“1974 yılında Alma Ata’da yapılan bir kazıda
bulunan gümüş bir fincan ele geçmiştir.” (s.20)
Bulunan sözcüğü gereksizdir.
“İkinci manayı ise; insan, birinci anlamı
zihnine aktararak icat eder.” (s.27)
Bulanık bir tümce…
Yeniden düzenlenmeli.
“Türk töresi, Türk
medeniyetinin ilk yazılı belgesidir.” (s.37)
Buradaki virgülün yerine ve bağlacı kullanılmalıdır; çünkü Türk töresi özne gibi görünmektedir.
Türklerdeki bir geleneğe göre, herkes
yaptığı işe uygun bir ad alırlardı.” (s.38)
Yüklemin alırdı biçiminde olması gerekir.
“Nihayet Basat kılıcıyla Tepegöz’ün gözünü
kör eder.” (s.43)
Tepegöz’ün gözünü kör eder değil, Tepegöz’ü kör eder denmeli.
“Bilindiği gibi Ferhat ile Şirin
hikâyesinde, Ferhat’dan Şirin’e kavuşması karşılığında, dağları delip su
getirmesi istenir.” (s.48)
Mantık yanlışlığını şöyle düzeltebiliriz: (…) Ferhat’ın dağları delip su getirmesi karşılığında Şirin’e kavuşabileceği anlatılır.
“Seytek babasının bir ihanet sonucu ölmesi
üzerine onun yerine geçer.” (s.55)
Bir ihanet sonucu ölmesi sözü, hainlerce öldürülmesi olmalıdır.
“Bazılarına göre okuma yazma bilmeyen ümmî
bir şairdir.” (s.84)
Okuma yazma bilmeyen ile ümmî özdeştir.
“Bu sevgiden dolayıdır ki Yunus’un tarihî
kişiliği unutulmuş, destanî bir şahsiyet hâline gelmiştir.” (s.84)
İkinci tümcenin öznesi eksiktir.
“Yunus Emre, şiirlerinde hece ve aruzu
birlikte kullanmıştır.” (s.84)
Anlatım bulanıktır. Yunus’un, aruz ve hece ölçüleriyle şiirler yazdığı, anlaşılır biçimde verilmelidir.
“Bu sebeple fıkra güldürürken düşündüren
mensur hikâyeler olarak tanımlanabilir.” (s.95)
Mensur sözcüğü anlatımı bozmaktadır.
“Fıkralar, genellikle tek bir olay üzerinde
kurulur, tasvir, tahkiye (hikâye etme) gibi ayrıntılar bulunmaz.” (s.95)
İkinci tümcede dolaylı tümleç (fıkralarda), eksiktir.
“Mevlâna’nın Mesnevîsi’nden ve diğer Arapça
kaynaklardan yararlandığına bakılırsa, Arapça ve Farsçayı iyi derecede
bildiğini söyleyebiliriz.” (s.101)
Tümcenin son iki
sözcüğü şöyle olmalıdır: bildiği
söylenebilir.
“Şeyhî Tokuzlar köyünün tımarına el koymaya
giderken, köy tımarının eski sahipleri ona saldırırlar, döverler, yaralarlar.”
(s.124)
Son iki yüklemin nesnesi (onu), eksiktir.
“Şüphesiz bunların altı tanesi belki de
tamamı makamdır.” (s.145)
Şüphesiz ile belki de çelişmektedir.
“Sevgili herkesin dertleriyle ilgilendiği
hâlde, o, şairle ilgilenmemektedir.” (s.154)
Tümcedeki o sözcüğü, anlatımı bozmaktadır.
“Geçen dönem öğrendiğiniz deneme türüyle
ilgili bilgileri kısaca hatırlayalım.” (s.186)
Tümcenin son sözcüğü, hatırlatalım olmalıdır ya da öğrendiğiniz sözcüğü, öğrendiğimiz olmalıdır.
Edebiyat-3 [19]
“Babası İstanbul’a dönünce, dayısının
kızlarına özenmeye başlar.” (s.12)
Burada dayısının sözcüğünden önce Neriman (özne), eklenmelidir.
“ ‘Uydurma söz’lerin dil ve kültürümüze
vereceği zararlar ne olabilir?” (s.19)
Ne sözcüğü, neler olmalıdır.
“Tanzimat Fermanı, Türk siyasî hayatında
olduğu kadar, Türk sosyal hayatını da derinden etkileyen bir olaydır.” (s.24)
Hayatında sözcüğü, hayatını olmalıdır.
“Eskilerin yolunda fakat yeni meseleleri
işleyen bir edebiyat olamadı.” (s.24)
Bulanık bir anlatım… Yeniden düzenlenmeli.
“(…) ona ne gibi yarar veya zarar verir?”
(s.25)
Türkçede yarar vermek denmez, yarar sağlamak denir.
“Şiirimizde ölüm, metafizik gibi konuları
ele aldılar.” (s.97)
Şiirimizde sözcüğü, şiirlerinde olmalıdır.
“Bu mümkün olmayınca Hüseyin Kâzım’ın
Manisa’daki çiftliğine gidip orada hayallerindeki dünyayı kurmak isterler.”
(s.123)
Gidip sözcüğü, gitmek olmalıdır.
“Türkçenin Fransızcaya uygulanmasından
Servet-i Fünûn nesrinin üslûbu doğmuştur.” (s.132)
Türkçenin Fransızcaya uygulanması nasıl oluyor?
Edebiyat-4 [20]
“Basit-birleşik, soru-ünlem, kurallı-devrik
cümleler nerelerde kullanılmıştır?” (s.115)
Soru-ünlem (…) cümleler denmez.
“Âşık Veysel, Ali İzzet gibi Cumhuriyet
döneminin yeni fikirleri geniş halk kitlelerine âşıklar vasıtasıyla
ulaştırılmış (…)” (s.153)
Âşık Veysel ve Ali İzzet gibi, âşıklar sözcüğünün önüne getirilmelidir.
Sonuç
Örneklerde de görüldüğü gibi, pek çok edebiyat kitabında azımsanmayacak dil ve anlatım yanlışı vardır. (Yargımız, yanlışı az kitaplar için değildir.) Bu da, kitap yazarlarının daha titiz çalışmaları gerektiğini göstermektedir.
Kitapların sözcük seçimini ayrıca incelemedik; ama örneklere baktığımızda yaşayan Türkçe denilen özensiz bir dil anlayışına -az ya da çok- uygun olduklarını görüyoruz. Kimi kitap yazarlarının bu görüşte oldukları söylenebilir; ama Türkçeden yana birtakım yazarların Talim ve Terbiye Kurulu engeline takıldığı bir gerçektir. Bu yazarlar ya baştan, bu Kurul’un onaylayacağı bir dili kullanmak zorunda kalıyorlar ya da daha sonra onlardan istenen düzeltmelerle yaşayan Türkçeye yaklaştırılıyorlar.
Gerek sözcük seçimi gerekse anlatımın doğruluğu konusunda son söz Talim ve Terbiye Kurulu’nun olduğundan sorumluluk da onundur. Bu yüzden de her konudaki yetersiz, gerici, bilimdışı tutumlarıyla tanınan bu Kurul’un varlığı / yapısı yeniden gözden geçirilmelidir. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Genel Sekreteri Kıymet Coşkun’un önerdiği gibi, Talim ve Terbiye Kurulu lağv mı edilir, üyeleri mi değiştirilir, bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey var: Cumhuriyet’in 75. yılında, 2000’e iki kala, Talim ve Terbiye Kurulu -bu yapısıyla- eğitimimizde bir kamburdur.
(Çağdaş
Türk Dili 128, Ekim 1998)
[1] Nurer UĞURLU, Edebiyat-2, Örgün Yayınları, İstanbul, 1996.
[2] Prof. Dr. Kemal YAVUZ, Prof. Dr. Kâzım YETİŞ, Doç. Dr. Necati BİRİNCİ, Edebiyat-1, Bayrak Basım/Yayım/Tanıtım, İstanbul, 1995.
[3] Prof. Dr. Kemal YAVUZ, Prof. Dr. Kâzım YETİŞ, Doç. Dr. Necati BİRİNCİ, Edebiyat-2, Bayrak Basım/Yayım/Tanıtım, İstanbul, 1995.
[4] Prof. Dr. Kemal YAVUZ,
Prof. Dr. Kâzım YETİŞ, Doç. Dr. Necati BİRİNCİ, Edebiyat-3, Bayrak Basım/Yayım/Tanıtım, İstanbul, 1996.
[5] Prof. Dr. Kemal YAVUZ, Prof. Dr. Kâzım YETİŞ, Doç. Dr. Necati BİRİNCİ, Edebiyat-4, Bayrak Basım/Yayım/Tanıtım, İstanbul, 1996.
[6] Muhittin KÜÇÜK, Aziz KILINÇ, Musa ŞENOL, Ali AVCI, Edebiyat-1, Sürat Yayınları, İstanbul, 1996.
[7] Muhittin KÜÇÜK, Aziz KILINÇ, Musa ŞENOL, Ali AVCI, Edebiyat-3, Sürat Yayınları, İstanbul, ?
[8] Muhittin KÜÇÜK, Aziz KILINÇ, Musa ŞENOL, Ali AVCI, Edebiyat-4, Sürat Yayınları, İstanbul, ?
[9] Mustafa ALAN, Hilmi KURTOĞLU, Edebiyat-2, Oran Yayıncılık ve San. Ltd. Şti., İzmir, 1996.
[10] Mustafa ALAN, Hilmi KURTOĞLU , Edebiyat-4, Oran Yayıncılık ve San. Ltd. Şti., İzmir, 1996.
[11] Prof. Dr. Sadık K. TURAL, Prof. Dr. Şerif AKTAŞ, Öğr. İdris KARAKUŞ, Edebiyat-1, Deniz Yayınevi, İstanbul, 1996.
[12] Mahir ÜNLÜ, Ömer ÖZCAN, Edebiyat-1, İnkılâp Kitabevi Yayın Sanayi ve Ticaret A.Ş., İstanbul, ?
[13] Mahir ÜNLÜ, Ömer ÖZCAN, Edebiyat-2, İnkılâp Kitabevi Yayın Sanayi ve Ticaret A.Ş., İstanbul, ?
[14] Melahat KOYUNCU, Mustafa KOYUNCU, Sabiha SÖNMEZ, Edebiyat-1, Pasifik Ders Kitapları A.Ş., Ankara, ?
[15] Melahat KOYUNCU, Mustafa KOYUNCU, Sabiha SÖNMEZ, Edebiyat-3, Pasifik Ders Kitapları A.Ş., Ankara, ?
[16] Melahat KOYUNCU, Mustafa KOYUNCU, Sabiha SÖNMEZ, Mehmet İLTER, Edebiyat-4, Pasifik Ders Kitapları A.Ş., Ankara, ?
[17] Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL, Dr. Ali TORUN, Murat ÖZBAY, Dr. Himmet BİRAY, Musa ÇİFTÇİ, Edebiyat-1 (ciltli), Ders Kitapları A.Ş., İstanbul, 1996.
[18] Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL, Dr. Ali TORUN, Murat ÖZBAY, Dr. Himmet BİRAY, Musa ÇİFTÇİ, Edebiyat-2 (ciltli), Ders Kitapları A.Ş., İstanbul, 1995.
[19] Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL, Dr. Ali TORUN, Murat ÖZBAY, Dr. Himmet BİRAY, Musa ÇİFTÇİ, Edebiyat-3 (ciltli), Ders Kitapları A.Ş., İstanbul, 1995.
[20] Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL, Dr. Ali TORUN, Murat ÖZBAY, Dr. Himmet BİRAY, Musa ÇİFTÇİ, Edebiyat-4 (ciltli), Ders Kitapları A.Ş., İstanbul, 1995.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder