18 Kasım 2021 Perşembe


 

VİS/İON (-İTE, -UEL)

ALI TÜRKSEVEN

Ülkemiz Batı uygarlığına yöneldiğinden bu yana oradan çok sayıda nesne ve kav­ram aldık. Başlangıçta, özellikle kavramların karşılıkları Osmanlıcada arandı. Türkçenin bilim dilinde olsun, sanat dilinde olsun bugün bile azımsanmayacak ölçüde Arapça, Farsça kökenli terim vardır. Ancak son yıllardaki asıl sorunumuz, sağanak biçiminde gelen Batılı sözcük sorunudur. Uygarlıkta başı çeken Batı, öbürlerini de birçok konuda kendine uyduruyor. Bilinçli bir uyum yaşayan ülkeler için pek sorun yok. Sorunu olanlar, bizim gibi geri kalıp da onların eteğine yapışanlar.

Gelişmiş ülkelerde her gün yeni bir buluş, yeni bir araç yapılıyor. Doğal olarak, bu yeniliğin adını da onu yapan belirliyor ve de kendi dilinde. Diline önem veren ülkeler, bu yenilik, yurtlarına girerken kendi dillerinde bir karşılık bulmaya çalışı­yorlar. Ülkemizde de "Atatürkçü TDK" döneminde bu konuda çok önemli çalış­malar yapıldı. Şimdi de benzer çalışmaları Dil Derneği üstleniyor, hem de çok kısıtlı olanaklarıyla.

"Televizyon" aygıtını yapan ülke -hangisiyse- yaptı ve adını da öyle koydu. Biz de bu aygıtı adıyla birlikte aldık ve adını da kendisi gibi çok benimsedik. Öyle ki aygıtın girişinden epeyce sonra önerilen "uzgöreç"i kimse kullanmaya yeltenemedi. Çünkü "televizyon" sözcüğü iyice yerleşmişti; ama sorun bununla bitmedi. Son günlerde "televizyon" sözcüğündeki "vizyon"un giderek yaygınlaşan bir kullanım alanı bulduğu görülüyor. Daha dün (18 Mayıs) akşamüstü TRT'nin bir kanalında bir ressamımız "vizyon"lu, "visuel"li bir söyleşi yapıyordu. Dilin gelişmesinde ol­duğu gibi, yozlaşmasında da aydınlarımızın parmağı vardı.

Dilimizin gelişmesine çok yararı dokunan bir yazarımıza, Nurullah Ataç'a ba­kıyorum. 15.8.1952'de yazdığı bir yazısında şöyle diyor: "Remy de Gourmont'a göre 'deniz' deyince denizi görenler görücüler, 'deniz' sözünün kâğıt üzerindeki biçimini görenler de duyuculardır... Bilirim, içerlerler bu 'görücü' sözüne, oğullarına kız be­ğenmeye denir. Onlar da görücüdür, visuel'ler de görücüdür. Bir sözün birkaç anla­mı olur." ("Söz Olsun" Ulus) Gerçi Ataç'ın "görücü" karşılığıyla çevirdiği "visuel"i daha sonra sözlükler "görsel" diye Türkçeleştireceklerdir. Ataç'ın zamanında "-sal, -sel" eki şimdiki gibi işlek bir ek değildir.

Sözlüklere başvuruyorum "vision" için. Fransızca Sözlük "görme, izleme, ha­yal, ham hayal, gönül gözüyle görme" karşılıklarını veriyor. İngilizce Sözlük "gö­rüş, görme, hayal, imgelem, kuruntu" sözcükleriyle karşılıyor "vision"u. Alman­ca Sözlük de "hayal, görünme, belirme, sanrı" karşılıklarını veriyor. Görüldüğü gibi bu sözcük, üç dilde de, hemen hemen özdeş anlamda kullanılıyor; yazılışı ise hepsinde de "vision". (Söylenişi elbette değişiyor.)

Türkçeye gelindiğinde "vision"u kullanmanın hiçbir gerekçesi yoktur. Bu sözcüğe -kullanılacağı yere göre- karşılık olabilecek yeterli sayıda Türkçe sözcük var­dır. Sözlüklerin verdiği karşılıklara şu örnek de eklenebilir: "Bir filmin vizyona girmesi" yerine "bir filmin gösterime girmesi" denebilir.

Fransızca "visuel" (İngilizce "visual") sözcüğünü kullanmak ise düpedüz özen­ti. Almanca Sözlük'te bile "vision" yer alıyorken, "görsel, görülebilir" anlamın­daki "visuel" yok.

"Vizyon" ile kökteş olan bir sözcük de "vizite". Yazılışı "visit" (İngilizce), visite (Fransızca), visitation (Almanca)" gibi değişiklikler gösterse de "muayene, zi­yaret, teftiş, yoklama" anlamlarına geliyor. Türkçede de benzer anlamlar için kul­lanılıyor. Türkçe Sözlük (6. Baskı) "1.Hekimin hastanedeki hastaları dolaşıp yok­laması. 2.Hekime verilen para." olarak tanımlıyor. Ancak bu tanımlar, sözcüğün dilimizdeki bütün kullanımlarım kapsamıyor, örneğin bir işçinin ya da memurun "sağaltmana görünmesi"ne "viziteye çıkmak" deniyor. Son yıllarda ülkemizde gün­deme gelen önemli olaylardan biri de "memurların vizite eylemi yapması"ydı. Me­murların işbırakması yasak olduğu için, onlar da sağaltmana topluca görünüyorlardı.

Özleştirme Kılavuzu "vizite" için "görüm, görümlük" diye iki karşılık veriyor. Türkçe Sözlük'ün tanımlarını birer sözcükle özetler gibi. Ancak bu sözcükleri tüm­celerde nasıl kullanacağımız konusu karanlık. (Özleştirme Kılavuzu'nda çok yeni öz Türkçe sözcükler için tümce örnekleri verilmeyişi, kimilerinin "çeviri kokan Türkçe" tümceler kurmasının bir nedeni oldu.) Şimdi bu "görüm"ü nasıl kul­lanmalı? "Viziteye çıkan kişi" "görüme çıkan kişi" mi olmalı? Bence olmamalı. "Görüm" sözcüğü "vizite"nin eşanlamlısı olabilir; ancak tümce içindeki yeri "sözcük sözcüğe" değiştirildiğinde çeviri kokuyor. "Viziteye çıkmak", "sağaltmana görünmek" diye söylenebilir, örneğin "Öksürüyorum, sağaltmana görünmeliyim." "Memurlar, sağaltmana görünme eylemi yaptılar" gibi. Sağaltmanın yaptığı işlem karşılığı alacağı "visite" için ise "görümlük" denmesi oldukça uygun. Yeni bir söz­cük de değil. "Yüz görümlüğü" kullanımını anımsayabiliriz.

"Vizyon" sözcüğüyle bileşik sözcükler de yapılmış. Ülkemizde en çok kullanı­lanı ise "televizyon". Yukarıda, "televizyon"a karşılık olarak "uzgöreç"in öneril­diğini, ama tutulmadığını belirtmiştik. Özleştirmede gecikmiş öneriler pek de işe ya­ramıyor ya da en azından yabancı sözcüğün dilden atılma süresi epeyce uzuyor. "Televizyon"daki "tele" sözcüğü "uzak(tan)", "vizyon" da "gö(ste)rme" anlamında olup, "televizyon" "uzağımızdaki görüntüleri bize ulaştıran aygıt" diye tanımla­nabilir. "Televizyon" sözcüğünün oluşturuluşundaki mantığı, Almanca karşılığı olan "fernsehen" sözcüğünde de görüyoruz: Almancada "fern" uzak, "sehen" de gör­mek anlamına geliyor. Türkçede "uzgöreç" önerisi de bu mantıkla yapılmış olsa gerek. Kişisel görüşüm, "uz" ile başlayan sözcüklerin (uzgöreç, uzçektirim, uziletişim, uzyazdırım) tutulma eğilimi göstermediğidir. "Sözcük sözcüğe çeviri" her za­man uymaz. "Uzgöreç" yerine belki de "izletkeç (izleteç ya da izletki de olabilir)" dense daha uygun düşerdi. Bu aygıt karşısındaki kişiye de "izleyici" dendiğine göre "izle-" kökünden bir sözcük türetilmeli diye düşünüyorum.

Diller arasında sözcük alışverişi, belli bir yere değin doğaldır. Birbiriyle yakınlı­ğı ya da ortaklığı olan diller arasında, bir sözcüğün türevleriyle birlikte alışverişi de doğal olabilir. Ama Türkçe gibi bir dilin İngilizceyle, Fransızcayla ne gibi bir yakınlığı ya da ortaklığı var da; o, bu dillerden türevleriyle birlikte sözcükler alı­yor? "ilim, âlim, talim, muallim, ilmiyye" türevli Arapçadan tümüyle kurtulama­mışken, "telekinezi, telekomünikasyon, teleks, telemekanik..." dizili batı dillerine yakalanmak, çağdaş ve "entelektüel" olmanın bir gereği mi?

(Çağdaş Türk Dili 77/78, Temmuz/Ağustos 1994, Dil ve Kavram Yazıları Özel Sayısı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  “de” Sözcüğü Sorunu Ali TÜRKSEVEN               Sorun Şifreleri çok tartışılan şu 2011 YGS’nin 29. Türkçe sorusu, “bağlaç”ın ne ol...