Ülkemiz Batı uygarlığına
yöneldiğinden bu yana oradan çok sayıda nesne ve kavram aldık. Başlangıçta,
özellikle kavramların karşılıkları Osmanlıcada arandı. Türkçenin bilim dilinde
olsun, sanat dilinde olsun bugün bile azımsanmayacak ölçüde Arapça, Farsça
kökenli terim vardır. Ancak son yıllardaki asıl sorunumuz, sağanak biçiminde
gelen Batılı sözcük sorunudur. Uygarlıkta başı çeken Batı, öbürlerini de birçok
konuda kendine uyduruyor. Bilinçli bir uyum yaşayan ülkeler için pek sorun yok.
Sorunu olanlar, bizim gibi geri kalıp da onların eteğine yapışanlar.
Gelişmiş ülkelerde her gün yeni
bir buluş, yeni bir araç yapılıyor. Doğal olarak, bu yeniliğin adını da onu
yapan belirliyor ve de kendi dilinde. Diline önem veren ülkeler, bu yenilik,
yurtlarına girerken kendi dillerinde bir karşılık bulmaya çalışıyorlar.
Ülkemizde de "Atatürkçü TDK" döneminde bu konuda çok önemli çalışmalar
yapıldı. Şimdi de benzer çalışmaları Dil Derneği üstleniyor, hem de çok kısıtlı
olanaklarıyla.
"Televizyon" aygıtını
yapan ülke -hangisiyse- yaptı ve adını da öyle koydu. Biz de bu aygıtı adıyla
birlikte aldık ve adını da kendisi gibi çok benimsedik. Öyle ki aygıtın
girişinden epeyce sonra önerilen "uzgöreç"i kimse kullanmaya
yeltenemedi. Çünkü "televizyon" sözcüğü iyice yerleşmişti; ama sorun
bununla bitmedi. Son günlerde "televizyon" sözcüğündeki
"vizyon"un giderek yaygınlaşan bir kullanım alanı bulduğu görülüyor.
Daha dün (18 Mayıs) akşamüstü TRT'nin bir kanalında bir ressamımız "vizyon"lu,
"visuel"li bir söyleşi yapıyordu. Dilin gelişmesinde olduğu gibi,
yozlaşmasında da aydınlarımızın parmağı vardı.
Dilimizin gelişmesine çok yararı
dokunan bir yazarımıza, Nurullah Ataç'a bakıyorum. 15.8.1952'de yazdığı bir
yazısında şöyle diyor: "Remy de Gourmont'a göre 'deniz' deyince denizi
görenler görücüler, 'deniz' sözünün kâğıt üzerindeki biçimini görenler de
duyuculardır... Bilirim, içerlerler bu 'görücü' sözüne, oğullarına kız beğenmeye
denir. Onlar da görücüdür, visuel'ler de görücüdür. Bir sözün birkaç anlamı
olur." ("Söz Olsun" Ulus) Gerçi Ataç'ın "görücü"
karşılığıyla çevirdiği "visuel"i daha sonra sözlükler
"görsel" diye Türkçeleştireceklerdir. Ataç'ın zamanında "-sal,
-sel" eki şimdiki gibi işlek bir ek değildir.
Sözlüklere başvuruyorum
"vision" için. Fransızca Sözlük "görme, izleme, hayal, ham
hayal, gönül gözüyle görme" karşılıklarını veriyor. İngilizce Sözlük
"görüş, görme, hayal, imgelem, kuruntu" sözcükleriyle karşılıyor
"vision"u. Almanca Sözlük de "hayal, görünme, belirme,
sanrı" karşılıklarını veriyor. Görüldüğü gibi bu sözcük, üç dilde de,
hemen hemen özdeş anlamda kullanılıyor; yazılışı ise hepsinde de
"vision". (Söylenişi elbette değişiyor.)
Türkçeye gelindiğinde
"vision"u kullanmanın hiçbir gerekçesi yoktur. Bu sözcüğe -kullanılacağı
yere göre- karşılık olabilecek yeterli sayıda Türkçe sözcük vardır.
Sözlüklerin verdiği karşılıklara şu örnek de eklenebilir: "Bir filmin
vizyona girmesi" yerine "bir filmin gösterime girmesi"
denebilir.
Fransızca "visuel"
(İngilizce "visual") sözcüğünü kullanmak ise düpedüz özenti. Almanca
Sözlük'te bile "vision" yer alıyorken, "görsel,
görülebilir" anlamındaki "visuel" yok.
"Vizyon" ile kökteş
olan bir sözcük de "vizite". Yazılışı "visit" (İngilizce),
visite (Fransızca), visitation (Almanca)" gibi değişiklikler gösterse de
"muayene, ziyaret, teftiş, yoklama" anlamlarına geliyor. Türkçede de
benzer anlamlar için kullanılıyor. Türkçe Sözlük (6. Baskı) "1.Hekimin
hastanedeki hastaları dolaşıp yoklaması. 2.Hekime verilen para." olarak
tanımlıyor. Ancak bu tanımlar, sözcüğün dilimizdeki bütün kullanımlarım
kapsamıyor, örneğin bir işçinin ya da memurun "sağaltmana görünmesi"ne
"viziteye çıkmak" deniyor. Son yıllarda ülkemizde gündeme gelen
önemli olaylardan biri de "memurların vizite eylemi yapması"ydı. Memurların
işbırakması yasak olduğu için, onlar da sağaltmana topluca görünüyorlardı.
Özleştirme Kılavuzu
"vizite" için "görüm, görümlük" diye iki karşılık veriyor.
Türkçe Sözlük'ün tanımlarını birer sözcükle özetler gibi. Ancak bu sözcükleri
tümcelerde nasıl kullanacağımız konusu karanlık. (Özleştirme Kılavuzu'nda çok
yeni öz Türkçe sözcükler için tümce örnekleri verilmeyişi, kimilerinin
"çeviri kokan Türkçe" tümceler kurmasının bir nedeni oldu.) Şimdi bu
"görüm"ü nasıl kullanmalı? "Viziteye çıkan kişi" "görüme
çıkan kişi" mi olmalı? Bence olmamalı. "Görüm" sözcüğü
"vizite"nin eşanlamlısı olabilir; ancak tümce içindeki yeri
"sözcük sözcüğe" değiştirildiğinde çeviri kokuyor. "Viziteye
çıkmak", "sağaltmana görünmek" diye söylenebilir, örneğin "Öksürüyorum,
sağaltmana görünmeliyim." "Memurlar, sağaltmana görünme eylemi
yaptılar" gibi. Sağaltmanın yaptığı işlem karşılığı alacağı
"visite" için ise "görümlük" denmesi oldukça uygun. Yeni
bir sözcük de değil. "Yüz görümlüğü" kullanımını anımsayabiliriz.
"Vizyon" sözcüğüyle
bileşik sözcükler de yapılmış. Ülkemizde en çok kullanılanı ise
"televizyon". Yukarıda, "televizyon"a karşılık olarak
"uzgöreç"in önerildiğini, ama tutulmadığını belirtmiştik. Özleştirmede
gecikmiş öneriler pek de işe yaramıyor ya da en azından yabancı sözcüğün
dilden atılma süresi epeyce uzuyor. "Televizyon"daki "tele"
sözcüğü "uzak(tan)", "vizyon" da "gö(ste)rme"
anlamında olup, "televizyon" "uzağımızdaki görüntüleri bize
ulaştıran aygıt" diye tanımlanabilir. "Televizyon" sözcüğünün
oluşturuluşundaki mantığı, Almanca karşılığı olan "fernsehen"
sözcüğünde de görüyoruz: Almancada "fern" uzak, "sehen" de
görmek anlamına geliyor. Türkçede "uzgöreç" önerisi de bu mantıkla
yapılmış olsa gerek. Kişisel görüşüm, "uz" ile başlayan sözcüklerin
(uzgöreç, uzçektirim, uziletişim, uzyazdırım) tutulma eğilimi göstermediğidir.
"Sözcük sözcüğe çeviri" her zaman uymaz. "Uzgöreç" yerine
belki de "izletkeç (izleteç ya da izletki de olabilir)" dense daha
uygun düşerdi. Bu aygıt karşısındaki kişiye de "izleyici" dendiğine
göre "izle-" kökünden bir sözcük türetilmeli diye düşünüyorum.
Diller arasında sözcük
alışverişi, belli bir yere değin doğaldır. Birbiriyle yakınlığı ya da
ortaklığı olan diller arasında, bir sözcüğün türevleriyle birlikte alışverişi
de doğal olabilir. Ama Türkçe gibi bir dilin İngilizceyle, Fransızcayla ne gibi
bir yakınlığı ya da ortaklığı var da; o, bu dillerden türevleriyle birlikte
sözcükler alıyor? "ilim, âlim, talim, muallim, ilmiyye" türevli
Arapçadan tümüyle kurtulamamışken, "telekinezi, telekomünikasyon, teleks,
telemekanik..." dizili batı dillerine yakalanmak, çağdaş ve
"entelektüel" olmanın bir gereği mi?
(Çağdaş Türk Dili
77/78, Temmuz/Ağustos 1994, Dil ve Kavram Yazıları Özel Sayısı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder