18 Kasım 2021 Perşembe


 

GÜLÜNÇ DİLBİLGİSİ

Ali TÜRKSEVEN

Oldukça iddialı bir yazar. "Bu kitabın adına, 'Uygulamalı Dilbilgisi' dense daha doğru olurdu (s. 5)" diye başlıyor Önsöz'e Dr. Vahap Kabahasanoğlu. Ama neden "kitap"ının adını, bu biçimde koymadığını açıklamıyor. Ortaokul üçüncü sınıf öğrencilerinin dilbilgisi gereksinmesini karşılayacak bir kitap yazdığını muştuluyor: "Bu ihtiyacı üçüncü sınıf dil bilgisi bütün yönleriyle karşılayacak şekilde hazırlandı."

Serhat Yayın A.Ş.'den çıkan "Dilbilgisi Orta 3" kitabının basım yılı 1993. "Kitap" elime yeni geçti. "Türkoloji araştırmaları ışığında ortaya çıkan bu çalışma Türkçeyi hattâ yabancı dilleri öğrenmek isteyenlere gerçek bir kılavuz olacak"mış! (Öğrencilik dönemimde on yılda bir yabancı dili sökemeyişimin nedeni, demek ki bu kitaptan yok­sun oluşummuş.) "Çünkü, Türkçe gramer terimlerinden bir çoğunun yabancı dillerdeki karşılıkları da verilmiş". (Eh, adama bravo doğrusu! Türkçeden başka diller de biliyor­muş.)

Dr. Vahap'ta bilimadamı alçakgönüllülüğü hiç yok. Kitabına çok güveniyor. (Ee, ne de olsa dirsek çürütmüş, mürekkep yalamış, yüksek lisans yapmış, doktora tezini kabul ettirmiş!)

160 sayfalık bu kitabın ancak ilk kırk sayfasını (kafayı bozmadan) okuyabildim. Küplere binmeden bitirebildiğim tek sayfa olmadı. Neredeyse, az buçuk bildiğim Türkçe kurallarını da unutacaktım.

Kendinize (sinirlerinize) güveniyorsanız, bu yazıyı okumayı sürdürün.

"Kitap" dil yönünden "âşinâ, Türkoloji, gramer, meselâ, analiz (s. 5), vokal (s. 11)" sözcükleriyle süslenmiş. Şu dizgi yanlışları da, bu süsü pekiştirmiş: "Uşaklığil (s. 15), Şinası (s. 29), Belliki (s. 38) (→Belki), feykalbeşer (s. 156)"

Yazım ve noktalama yanlışlarıyla "kitap" "gerçek bir kılavuz" olmuş: "yazmağa (→yazmaya), vermeğe (→vermeye) (s. 5), hatırlamağa (→hatırlamaya) (s. 8)". Dr. Vahap, ayracın sağ kanadını çok seviyor ve bu imi, iki nokta yerine -bol bol- kullanı­yor: "gidiyorlar) (s. 11), gömdürdü) (s. 12), yontturdu) (s. 12), koşturdu) (s. 18), uydu anteni) (s. 22)".

Dr. Vahap, ayracı yanlış yerde kapatıyor: "(yükleme durumu eki) (s. 22) →(yük­leme durumu) eki".

"Tamlamanın -bir- sıfatı, -akşam- ise ismi durumundadır, (s. 35)" Burada kısa çizgi değil, tırnak imi olmalıydı, ("bir" ve "akşam" sözcükleri koyu yazıldığına göre, tırnak imi bile gereksizdir.)

Dr. Vahap, kesme imini kullanırken de yanlış yapıyor: "3'ncü (s. 150)" (3'üncü diye yazılmalıydı.)

Tümce Çözümle(yeme)meleri

"Yazın bir cuma günü öğle üzeri bir evden koltuğunda bohçasıyla çıkan bir adam

zarf                        yer t.                      özne    

kapısını itina ve dikkat ile kapattıktan sonra yoluna devam etmeğe başladı. (s.15)

zarf                              yer t.    yüklem (birleşik fiil)

Önce, yüklemin bulunuşu yanlış. Yüklemdeki "birleşik fiil" acaba ne tür bir bileşik eylemdir? Dr. Vahap'ın 135-136. sayfalarda anlattığı "Birleşik Fiiller" konusunda bu tür bir bileşik eylem yok. Yüklemi böylece alsak bile "bir evden" öğesi, bu yüklemin dolaylı tümleci (Dr. Vahap "yer tamlayıcısı" diyor, Ergin gibi) olamaz. Çünkü "bir evden", "çıkan" eylemsisinin dolaylı tümlecidir. "Yazın bir cuma günü öğle üzeri" öğesi  de bu eylemsinin belirteç tümlecidir. Yukarıdaki tümcenin doğru çözümlemesi: Yazın bir cuma günü öğle üzeri bir evden koltuğunda bohçasıyla çıkan bir adam: özne / kapısını itina ve dikkat ile kapattıktan sonra: belirteç tümleci / yoluna devam etmeye: dolaylı tümleç / başladı: yüklem

"Muhsin Bey     sahilde        çok çirkin        bir ev          yaptı. (s. 23)"

    özne                yer t.              zarf       belirsiz nesne   yüklem

Dr. Vahap, tümce öğelerini incelemeyi bilmediği gibi, belirteç ve sıfatları da bil­miyor. "Çok çirkin bir ev" sıfat takımını bile göremiyor. Belirteç tümleci için "nasıl?" sorusunu boşluğa soruyor, "çok çirkin" yanıtını “zarf” sanıyor. Şunu bilmediği de kesin: "Nasıl" sorusunu ad'a sorarsak, niteleme sıfatını buluruz; yükleme sorarsak belirteç tümlecini buluruz.

Bu tümce incelemesinin altında da "engin" açıklamalar yapıyor:"(...) Nesne, 'sahilin ev-i' şeklinde olsaydı belirli nesne olurdu. Çünkü evin bir sahilin evi olduğu belli olurdu." Pes doğrusu! Kişi, bilgisiz olabilir, bu doğaldır; ama bu kişi bir de zorlu bir işe soyunup dilbilgisi kitabı yazarsa, olmaz. Dr. Vahap, hangi cüretle bilmediği bir konuda kalem oynatmaya kalkabiliyor, anlamak olanaksız.

Başta "sahilin evi" takımı, anlamsız ve mantıksız. Öte yandan "evi" sözcüğündeki belirtilen eki "-i"yi, belirtme durumu (-i hali) eki ile karıştırmak ise tam bir cehalet!|

"Müsteşara kendi cevabının doğru olmadığını  nasıl      anlatmalı. (s. 24)"

              yer tam.                      nesne                            zarf       yüklem/biz

"Yer tamlayıcısı" terimi her durumda oturmuyor. Örneğin, "müsteşar" bir "yer" midir? "Anlatmalı" eylemi, üçüncü tekil kişi çekimindedir; öznesi "biz" olamaz, "o" olur.

"İkide birde    kendi mukaddes mısralarından     bir kaçını     okuyordu. (s. 24)"

      zarf             yer tam (dolaylı tümleç)               nesne         yüklem

 "Mısralarından birkaçı" ayrılamaz; çünkü bu bir çıkmalı ad öbeği (-den'li sözcük öbeği)dir. Bunu bilmeden bile, yükleme "neyi" sorusunu yöneltmemiz yeterli, doğru yanıtı bulmak için: kendi mukaddes mısralarından birkaçını (belirtili nesne).

Dr. Vahap'ta bilgi bulunmamasının yanı sıra mantık da yok.

"Şişli'nin yeni usul elektrikli, banyolu apartmanları, Servet Bey'i gittikçe çekiyordu. (s. 26)"

belirli nesne                                                       özne        zarf      yüklem

(Kitaptaki dizgi yanlışını düzelttim.)

 

Dr. Vahap, her gördüğü kişi adını, özne olur sanıyor. Oysa burada “Servet Bey’i” belirtili nesnedir. Onun "belirli nesne" dediği öğe de öznedir.

Her delikten       havaya    su      fışkırdı. (s. 30)"

     zarf                yer t.     özne    yüklem

Dr. Vahap diyor ki: "Bu cümlede 'her delikten' ifadesi bir yer tamlayıcısı şeklinde görünüyorsa da zarf anlamındadır." Peki nasıl oluyor bu? Yanlış, çok yanlış, "-den" eki kimi kez belirteç tümleci yapar; ama burada öyle değil. Buradaki "her delikten" bal gibi de dolaylı tümleçtir. ("Işıktan, gözlerim kamaştı." diye bir tümce kursak, burada "ışıktan" belirteç tümleci olur; çünkü "kamaşmak" eyleminin nedenini belirtir.)

Bir sonraki örnek:

"Adanın üzerindeki bir buluttan    ince bir nur    iniyordu. (s. 30)"

yer tamlayıcısı                         özne         yüklem

Benzer yapıdaki iki öğeden birine zarf (üstteki tümcedeki "her delikten"), öbürüne (adanın üzerindeki bir buluttan) yer tamlayıcısı diyerek çelişiyor da Dr. Vahap.

"Düz yoldan          gitmeyi        sıkıntılı buldum. (s. 31)"

   yer tam.               özne           yüklem (birleşik fiil)

Bu, ne biçim öğe bulmadır? "Gitmeyi" sözcüğü nasıl "özne" olur? "Düz yoldan gitmeyi" nasıl bölünür? (Düz yoldan gitmeyi: Belirtili nesne)

"Yanımdan, yöremden,    sıra sıra akıp giden insanların sayısından, sesinden,

        zarf                                             dolaylı tüm. (yer tam.)

adamakıllı        kurtulmuştum. (s. 31)"

   zarf                yüklem/ben

"Yanımdan, yöremden" zarf da olamaz, zarf tümleci de olamaz; çünkü yanındaki dolaylı tümlecin içindedir.

            "Seyrek saçlarımın her kılının Samanpazarı esintisinde pır pır ettiğini duyuyorum. (s. 31)"

yer tamlayıcısı                                                         nesne       yüklem/ben

"Seyrek saçlarımın her kılı-nın Samanpazarı esinti-si belirli isim tamlaması (s. 32)"

                        tamlayan                                tamlanan

Bravo Dr. Vahap! Bu kadar olur!.. Niye bu işe giriştiniz siz? Dilbilgisini hiç bilme­diğinizi bilmiyor musunuz? Yukarıdaki ad takımını yazarken hiç okumadınız mı? Yoksa okuduklarınızı anlamak konusunda sorununuz mu var? Ad takımını yanlış yerde kesti­ğiniz için, saçma sapan bir "şey" çıkmış ortaya. Oysa, takımın "ettiğini" sözcüğünü de içine alacak biçimde sürdüğünü görebilseydiniz, öğeleri de doğru bulup “belirtili nesne+yüklem” diyebilecektiniz.

"Yarı karanlıkta, kavakların ışığını içime sindirerek karşı karşıya oturuyoruz. (s. 32)"

                yer tam.                           zarf                                yer tam.        yüklem/biz

Gerçi, İlhan Tarus'tan alındığı belirtilen bu tümce de bozuk. Dr. Vahap, düzgün tümce de seçemiyor. (Bu tümce şöyle olmalıydı: Yarı karanlıkta, ben kavakların ışığını içime sindirirken, onunla karşı karşıya oturuyoruz.)

"Karşı karşıya" ikilemesi, belirteç tümlecidir. Dr. Vahap, yönelme ekini görünce, hemen yer tamlayıcısı (dolaylı tümleç) demiş.

"Yarı karanlıkta" öğesi de yer bildirmiyor; "oturuyoruz" eyleminin vaktini bildiriyor. Bu yüzden de belirteç tümlecidir.

"Merdivenden inerken gözlerim   etrafı,    kapkara görüyordu. (s. 38)"

          zarf                     özne        nesne     yüklem (bir. fiil)

"Kapkara" sözcüğü yüklemin içinde değildir; çünkü yüklem, bileşik eylem değildir. Bu sözcük, yüklemin, belirteç tümlecidir.

Anlatım Bozuklukları

Düzeltmeler, ayraç içindedir.

"(...) kitapta geçen her kural ve özellik bol bol örneklerle desteklendi. (s. 5)"

(kitapta geçen her kural ve özellik çok sayıda örnekle açıklandı.)

"... açık ve net... (s. 5)"

(Eşanlamlı iki sözcüğü yan yana kullanmış.)

"Başarılı nice yıllara dileğiyle... (s. 6)"

(Başarılı nice yıllar dileğiyle...)

"Tecrübeli, deneyimli... (s. 7)"

(Eşanlamlı iki sözcüğü yan yana kullanmış.)

"Bir cümlenin yüklemini işaretlerken çok dikkatli olmak gerektir. (s. 9)" ("gerektir" sözcüğü "gerekir" olacak.)

"(...) uydu, tamlayan, anteni, tamlanan unsurudur. (s. 22)"

("unsurudur" sözcüğü "unsurdur" olacak.)

"Buradaki sıfat tamlamasının; keçe tamlanan ismi, miras ise tamlayan sıfatıdır, (s. 28)"

(Bu ne biçim anlatım? Ne demek "tamlanan ismi", "tamlayan sıfatı"? Burada "miras" sıfat [tamlayan], "keçe" ad [tamlanan]dır.)

"Zamirler ise bu adların yerini tutan, isimlerin yerini alan, (...) (s. 115)"

(Bir tümcede hem "ad" hem "isim".)

"Yazı Kuralları (s. 142)"

(Hayır, "Yazım Kuralları")

"Üstüste iki nokta: (:) (s. 143)", "Yanyana üç nokta: (...) (s. 144)"

(Üstüste üç nokta ve yanyana iki nokta olmadığına göre "üstüste" ve "yanyana" sözcükleri gereksiz.)

"üst virgül (s. 150)"

(Buna "kesme imi" denir.)

"Belirsiz nesne (s. 22)" terimi, sanki "pek belli olmayan nesne" gibi bir anlam taşıyor. Bu yüzden (belirtme eki -i'yi almayan nesnelere) "belirtisiz nesne", (bu eki alanlara) "belirtili nesne" denmesi daha uygundur.

Eylem Çatısı

Dr. Vahap, "etken, ettirgen, geçişli" kavramlarını bilmiyor: "Bu durumda cümleye yeni bir özne geliyor ve eski özne 'nesne' konumuna geçiyor. Dolayısıyla yüklem de 'geçişli fiil' şekline dönüşüyor. (s. 18)"

Kök durumundayken nesne alabilen eylemlere "geçişli eylem" denir. Bir eylemin geçişli olması için, ille de ettirgen olması gerekmez. Dr. Vahap, işi bulandırıyor.

"Su           tarlaya          yayıldı. (edilgen çatılı) (s. 20)"

özne          yer t.           yüklem

Edilgen çatılı eylemler "öznesiz"dir. O zaman "su" nesnedir. (Bu duruma "sözde özne" diyorlar; ama ben bu adlandırmaya katılmıyorum. bkz. Öğretmen Dünyası, Temmuz 1995 "Öznenin 'Sözde'si")

"Ahmet            etrafına            bakındı. (dönüşlü, geçişsiz, edilgen) (s. 20)"

 özne               yer t.                yüklem

Dönüşlü eylem, nasıl edilgen olur! Dönüşlü eylemde özne "kendine dönük" bir iş, oluş, davranış, eylem içindedir. Bu durumda hiçbir dönüşlü eylem, edilgen olamaz.

"Özet olarak diyebiliriz ki, etken ve ettirgen fiillerden kurulu çatılar (...) geçişli çatı­lardır. (s. 20)"

Hayır, yanlış. Bir eylem "etken" olabilir; ama geçişli olmayabilir. Örnek: "Ali gel­di." Buradaki "gel-" eylemi -özne alabildiği için- etkendir; ama nesne alamadığı için geçişsizdir.

"Edilgen fiillerden kurulu çatılar ise geçişsiz çatılardır, (s. 20)"

Bu da yanlış. Çünkü edilgen eylemlerin yüklem olduğu tümcelerde, özne sanıldığı için "sözde özne" diye adlandırılan bir "belirtisiz nesne" vardır. Örnek: "Cam kırıldı." Burada "cam", "kırıl-" eylemini yapandan "etkilenen"dir. Dolayısıyla, edilgen çatılı eylemler, geçişli de olabilir.

Sıfat Takımını Ayır(ama)ma

"uzun                   bir kargı (s. 24)"

tamlayan              tamlanan

"siyah, yüksek atlı        bir şövalye (s. 24)"

  tamlayan                   tamlanan

Dr. Vahap, sıfat takımlarını da inceleyemiyor. Bu takımlarda ad, belirtilendir (tamla­nandır), sıfat(lar) da belirtendir (tamlayandır). Yukarıdaki örneklerdeki "bir" sözcükleri de sıfattır ve belirtendir.

Bilgi Yanlışları

"Kısa cümle olsun, uzun cümle olsun hepsi büyük harfle başlar, yükleminden sonra da mutlaka nokta konur. (s. 7)" Peki, devrik bir tümce ise, yüklemden sonra nokta konur mu? Konmaz. Dr. Vahap zaten devrik tümceden hiç söz etmiyor. Böyle bir tümce biçiminden haberi olmadığı belli.

"a) Cümlenin sonunda bulunan 'yüklem', (s. 8)" Dr. Vahap, işin kolayını bulmuş: Tümcenin sonundaki öğe "yüklem"dir! Çalışkan bir altıncı sınıf öğrencisi bile böyle yanlış yapmaz.

"b) Nesne için yükleme 'kimi, neyi' (s. 9)" soruları sorulurmuş! Belirtili nesneyi bulmak için, bu soruları kullanırız. Peki belirtisiz nesneyi nasıl bulacağız? ("Kim" ve "ne" sorularıyla.)

"Türkçe kurallara göre yüklem cümlenin en sonunda bulunan kelimedir. (s. 9)" Demek ki "devrik tümce" Türkçenin kurallarına aykırı! Türkçe yazan bütün ozanlar, bu kuralı çiğniyorlar! Türkçe konuşan herkes, her gün bu kuralı bozuyor.          

"Bazen de yüklemin içinde özne bulunabilir. (s. 9)" Özne, yüklemin içinde acaba nasıl bulunabiliyor? Dr. Vahap bu kuralı örneklememiş. Ama anlatmak istediği şu: Yüklem eğer bir eylemse, eylemin çekimlenişinden, öznenin hangi kişi (ben, sen, o...) olduğu anlaşılabilir.

"Bu hareket, dışa yönelirse böyle bir cümlede mutlaka 'nesne' bulunur. Böyle cümlelerin fiillerine 'geçişli fiil' denilir. (s. 10)" İlginç bir "geçişli eylem" tanımı. Öğrencinin kafasını bulandırmaya ne gerek var? "Kök durumundayken nesne alabilen eylem geçişli, alamayansa geçişsiz"dir. (örneğin, "oku-" geçişli, "gül-" geçişsizdir.)

gid     -           i           -           yor      -           lar (s. 11)”

 kök         yardımcı              şimdiki           çokluk, III. ş.

                              ses                        z. eki eki

 

"i" yardımcı ses değildir; çünkü hem burada yardımcı sese gerek yoktur, hem de bu "i" şimdiki zaman ekinin içindedir. "lar" ekini "çokluk, III.ş.eki" diye adlandırmak da doğru değildir. Bu ekin adı "çoğul eki"dir. Bu eki alan eylemler, 3. çoğul kişi çekimindedir.

"(... girmiş bulunuyordu) Bu cümlenin birleşmiş fiil olan yüklemini de, çekimli fiil olan 'bulunuyordu' fiili ile, 'gir-' kökünden -miş geçmiş zaman eki ile yapılmış 'isim fiili (partisip)' oluşturmuştur. (s. 12)"

"İsim fiili" ile "partisip" terimleri eşanlamlı değildir. Partisip "ortaç: sıfat fiil" demektir. Ayrıca Dr. Vahap (çok benimsediği) Ergin'in terimlerini de bilmiyor: İsim fiil ile isim fiili, ayrı terimlerdir. İsim fiil "adeylem: mastar" demektir. İsim fiili ise "ekeylem: ek fiil (i-)" demektir.

"Uzun tereddütlerden sonra sana bu mektubu yazmağa karar verdim. (s. 12)"

yüklem

Başka bir açıklama yok. Dr. Vahap gerçekten çok ilginç yüklemler buluyor.

"Bilerek yapmak, koşarak gelmek, anlamadan konuşmak, çalışmadan kazanmak, gençken yetişmek, bakışın yakıyor, duruşun öldürüyor, gülüşün çıldırtıyor (s. 13)"

Yukarıdaki örnekler "birleşik fiil"miş! Dr. Vahap "bilerek, koşarak, anlamadan, çalışmadan, gençken" sözcüklerinin, tümcede belirteç tümleci olacağını kavrayamıyor. "Bakışın, duruşun, gülüşün" sözcükleri ise -yukarıdaki kullanımıyla- özne olabilir.

"Bir cümlenin öznesi (...) bir sıfat (...) olabilir. (s. 13)" Hayır olamaz. Çünkü bir sözcük adı niteliyor ya da belirtiyorsa sıfat olabilir. Bu durumda hiçbir sıfat tek başına, tümcede bir öğe olarak bulunamaz. Ama sıfat takımı, özne görevinde bulunabilir.

"Demek ki bu cümlenin zarfı yoktur. (s. 14)" M. Ergin'in kullandığı terimleri örnek alan Dr. Vahap onun yanlışını sürdürüyor. Çünkü zarf (:belirteç), bir sözcük türüdür, "belirteç tümleci" ise tümcenin bir öğesidir. (Dr. Vahap yukarıda "zarf tümleci" demek istiyor.)

"Zamirler, şahısların yerini tutan kelimeleridir. (s. 14)" Yapma Dr. Vahap! Adıllar (:zamirler), adların yerini tutar. Kişi adılları da kişi adlarının yerini tular.

"Bir tek isimden meydana gelmiş özneye örnek: 'Ahmet Bey...' (s. 15)" Ahmet Bey, san öbeği (:unvan grubu)dir, bir tek "isim" değildir.

"Bir cümlede bazen birden fazla özne de bulunabilir. Örnek:

 'Esmeri temkinli, tok, dolu bir sesle türküler söyledi,       sarışını kırıla döküle,

  özne                                                             yüklem        özne

çocukça tavırlarla oyunlar oynadı.' (s. 16)"

      yüklem

Yukarıdaki örnekte iki ayrı tümce var. Her bir tümcenin de birer yüklemi, birer de öznesi var. O zaman "birden fazla özne" söz konusu değil. "Sıralı bileşik tümce" birden çok bağımsız tümcenin virgül ya da noktalı virgülle bağlanmasıyla oluşur. Üstteki örnek de böyledir. Dr. Vahap, bunu göremiyor.

" 'olmadığı', bir fiilimsidir. Yahut, bir isim fiiilidir. (s. 24)" Hayır, "olmadığı" sözcüğü bir eylemsidir, bu doğru; ama isim fiili (isim fiil demek istiyor) değildir, ortaçtır.

"Beyleri, çokluk halinde isim, ilgi hali eki olduğu için belirli nesne (s. 25)" Belirtme durumu ekine "ilgi hali eki" demek de Dr. Vahap'a yakışırdı.

"Alnındaki teri (aitlik grubu-belirli isim tamlaması) (s. 25)"

"Adanın üzerindeki bir buluttan (aitlik grubu) (s. 39)"

Dr. Vahap aitlik eki -ki ile sıfat eki -ki'yi karıştırıyor. Yukarıdaki örneklerde bu eki alan sözcükler sıfattır (bu ek de sıfat ekidir).

"Bu eke yabancı dil gramerlerinde 'datif hali denir. (s. 27)"

"Yabancı dil gramerleri" demenin yanlışlığı bir yana, demek ki Japoncada, Arapçada, "Kürtçede de "datif' sözcüğü var! Böyle saçmalık olmaz. Bizim için, Türkçe dışında her dil "yabancı dil"dir. Dr. Vahap'ın belirtmek istediği diller İngilizce, Almanca ve Fransızcadır. (Bu dillerde de "datif' sözcüğünün yazılış ve söyleyiş ayrılıkları vardır.)

"Sıra sıra: aynen tekrar (s. 31)" Dilbilgisinde buna "ikileme" denir.

Başka bir örnek: "yürüye yürüye (aynen tekrar grubu) (s. 34)"

"akıp giden: zarf fiil (s. 31)" "akıp" bağeylem (:ulaç:zarf fıil)dir, doğru; ama "giden" (insanlar), ortaç (:sıfat fiil)tır.

"Koyu yeşil, (sıfat) (s. 33)" Hayır, bu bir sıfat takımıdır.

"Bu parçanın belirli nesne eski, -n-ı dır. (s. 40)" "n" kaynaştırma ünsüzü, ne zamandan beri belirtme durumu ekinin içinde yer alıyor?

"-n-, yardımcı (s. 40)" "-n-" acaba nasıl bir yardımcı?

"-ı, bağlama durumu eki (...) (s. 40)" Belirtme durumu ekinin "bir başka" adı "da varmış"...

Öbür sayfaları şöyle bir çevirdik:

48. sayfada "Birleşik Cümleler" konusunda bölümlendirme ve adlandırma yanlış, eksik; örnekler yanlış.

99. sayfada "Fiilimsiler (partisipler)" konusunda bölümlendirme ve adlandırma yan­lış, eksik.

103. sayfada" 'ad' olarak kulladığımız kelimelere 'isim' diyor"muş, Dr. Vahap.

"Sözde" Sözlük

Kitabın sonundaki dört buçuk sayfalık "Sözlük" ise evlere şenlik. Dr. Vahap, "ilmî" davranıp açıkladığı sözcüklerle örnek tümceler kurmuş. Ancak, birden çok anlamı açıklanan sözcüklerin tek bir anlamına yönelik tümce verilince, işler karışıyor. Örnek: "cins: Tür, çeşit. Ortak özellikler taşıyan varlıklar. Yüksek nitelik taşıyan. Garip, tuhaf olan. Köpeğin cinsi önemlidir. (s. 156)" Acaba köpeğin "türü mü, ortak özelliği mi, yüksek niteliği mi, garipliği mi" örnekleniyor?

Dr. Vahap "hiyerarşi" ile "bürokrasi" sözcüklerini karıştırıyor. "Hiyerarşi"yi "Ma­kam, yer sırası, basamak, derece düzeni" olarak tanımlıyor; ama "Resmî dairelerin hiye­rarşisinden bıktık." diye tümce örneği veriyor (s. 157).

"Kandil"i tanımlayıp "Anneannemle kandilleşmeye gittik." diye örnek veriyor (s. 157).

"Atatürk'ün ölümünde bütün millet yas tutar. (s. 158)" "Ölüm yıldönümünde" de­mek istiyor herhalde.

"öğrenci kıyafetlerini tebdil etmek gerekir (s. 159)"miş!

Verilen örnek tümcelerin eğitim yönünden de olumlu karşılanacağı kuşkulu: "Zor problemleri halletmek bir zekâ işidir. (s. 157)", "Harem selamlık olduk. (s. 157)", "Sokakta top oynadığım için babam hiddetlendi. (s. 157)", "Ahmet okulu terk etti. (s. 159), "Hakan sınavda kopyaya teşebbüs etti. (S. 159)", "Vazifesini yapmayan çocukları öğretmen sevmez. (s. 160)"...

Sonuç

Hangi düzey için olursa olsun, bir dilbilgisi yapıtını herkes yazamaz. Uyduruk bir doktora tezi hazırlayıp adının önüne "Dr." koymakla dilbilgisi uzmanı olunamaz. Doğrusu Vahap Kabahasanoğlu, bu bilgi(sizlik) ile üniversiteyi nasıl bitirmiş? Yüksek lisansta ve doktorada nasıl başarılı olmuş? Bu soruların yanıtlarında -sanırım- YÖK dizgesinin bilimdışılığı sırıtacaktır.

Sorunun bir de yayıneviyle ilgili boyutu vardır: Genelde, öğrenciler için yararlı kitaplar yayımlayan Serhat A.Ş., bu kitabı nasıl bastı? Bu yayınevi, eğer öğretmen ve öğrencilere yararlı bir iş yapmak istiyorsa, bu kişinin yazdığı dilbilgisi kitaplarının yeni baskılarını yapmamalı, piyasadakileri de toplatmalıdır.

(Çağdaş Türk Dili 107, Ocak 1997)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  “de” Sözcüğü Sorunu Ali TÜRKSEVEN               Sorun Şifreleri çok tartışılan şu 2011 YGS’nin 29. Türkçe sorusu, “bağlaç”ın ne ol...