Oldukça iddialı bir yazar.
"Bu kitabın adına, 'Uygulamalı Dilbilgisi' dense daha doğru olurdu (s.
5)" diye başlıyor Önsöz'e Dr. Vahap Kabahasanoğlu. Ama neden
"kitap"ının adını, bu biçimde koymadığını açıklamıyor. Ortaokul üçüncü
sınıf öğrencilerinin dilbilgisi gereksinmesini karşılayacak bir kitap yazdığını
muştuluyor: "Bu ihtiyacı üçüncü sınıf dil bilgisi bütün yönleriyle
karşılayacak şekilde hazırlandı."
Serhat Yayın A.Ş.'den çıkan
"Dilbilgisi Orta 3" kitabının basım yılı 1993. "Kitap"
elime yeni geçti. "Türkoloji araştırmaları ışığında ortaya çıkan bu
çalışma Türkçeyi hattâ yabancı dilleri öğrenmek isteyenlere gerçek bir kılavuz
olacak"mış! (Öğrencilik dönemimde on yılda bir yabancı dili sökemeyişimin
nedeni, demek ki bu kitaptan yoksun oluşummuş.) "Çünkü, Türkçe gramer
terimlerinden bir çoğunun yabancı dillerdeki karşılıkları da verilmiş".
(Eh, adama bravo doğrusu! Türkçeden başka diller de biliyormuş.)
Dr. Vahap'ta bilimadamı
alçakgönüllülüğü hiç yok. Kitabına çok güveniyor. (Ee, ne de olsa dirsek
çürütmüş, mürekkep yalamış, yüksek lisans yapmış, doktora tezini kabul
ettirmiş!)
160 sayfalık bu kitabın ancak ilk
kırk sayfasını (kafayı bozmadan) okuyabildim. Küplere binmeden bitirebildiğim
tek sayfa olmadı. Neredeyse, az buçuk bildiğim Türkçe kurallarını da
unutacaktım.
Kendinize (sinirlerinize)
güveniyorsanız, bu yazıyı okumayı sürdürün.
"Kitap" dil yönünden
"âşinâ, Türkoloji, gramer, meselâ, analiz (s. 5), vokal (s. 11)"
sözcükleriyle süslenmiş. Şu dizgi yanlışları da, bu süsü pekiştirmiş:
"Uşaklığil (s. 15), Şinası (s. 29), Belliki (s. 38) (→Belki), feykalbeşer
(s. 156)"
Yazım ve noktalama yanlışlarıyla
"kitap" "gerçek bir kılavuz" olmuş: "yazmağa
(→yazmaya), vermeğe (→vermeye) (s. 5), hatırlamağa (→hatırlamaya) (s. 8)".
Dr. Vahap, ayracın sağ kanadını çok seviyor ve bu imi, iki nokta yerine -bol
bol- kullanıyor: "gidiyorlar) (s. 11), gömdürdü) (s. 12), yontturdu) (s.
12), koşturdu) (s. 18), uydu anteni) (s. 22)".
Dr. Vahap, ayracı yanlış yerde
kapatıyor: "(yükleme durumu eki) (s. 22) →(yükleme durumu) eki".
"Tamlamanın -bir- sıfatı, -akşam- ise ismi durumundadır, (s. 35)" Burada kısa çizgi
değil, tırnak imi olmalıydı, ("bir" ve "akşam" sözcükleri
koyu yazıldığına göre, tırnak imi bile gereksizdir.)
Dr. Vahap, kesme imini
kullanırken de yanlış yapıyor: "3'ncü (s. 150)" (3'üncü diye
yazılmalıydı.)
Tümce
Çözümle(yeme)meleri
"Yazın bir cuma günü öğle
üzeri bir evden koltuğunda bohçasıyla çıkan bir adam
zarf yer t. özne
kapısını
itina ve dikkat ile kapattıktan sonra
yoluna devam etmeğe başladı. (s.15)
zarf yer
t. yüklem (birleşik fiil)
Önce, yüklemin bulunuşu yanlış.
Yüklemdeki "birleşik fiil" acaba ne tür bir bileşik eylemdir? Dr.
Vahap'ın 135-136. sayfalarda anlattığı "Birleşik Fiiller" konusunda
bu tür bir bileşik eylem yok. Yüklemi böylece alsak bile "bir evden"
öğesi, bu yüklemin dolaylı tümleci (Dr. Vahap "yer tamlayıcısı"
diyor, Ergin gibi) olamaz. Çünkü "bir evden", "çıkan"
eylemsisinin dolaylı tümlecidir. "Yazın bir cuma günü öğle üzeri"
öğesi de bu eylemsinin belirteç
tümlecidir. Yukarıdaki tümcenin doğru çözümlemesi: Yazın bir cuma günü öğle
üzeri bir evden koltuğunda bohçasıyla çıkan bir adam: özne / kapısını itina ve dikkat ile kapattıktan sonra: belirteç tümleci / yoluna devam etmeye: dolaylı tümleç / başladı: yüklem
"Muhsin Bey sahilde çok çirkin bir ev yaptı. (s. 23)"
özne yer t. zarf belirsiz nesne yüklem
Dr. Vahap, tümce öğelerini
incelemeyi bilmediği gibi, belirteç ve sıfatları da bilmiyor. "Çok çirkin
bir ev" sıfat takımını bile göremiyor. Belirteç tümleci için
"nasıl?" sorusunu boşluğa soruyor, "çok çirkin" yanıtını “zarf”
sanıyor. Şunu bilmediği de kesin: "Nasıl" sorusunu ad'a sorarsak,
niteleme sıfatını buluruz; yükleme sorarsak belirteç tümlecini buluruz.
Bu tümce incelemesinin altında da
"engin" açıklamalar yapıyor:"(...) Nesne, 'sahilin ev-i'
şeklinde olsaydı belirli nesne olurdu. Çünkü evin bir sahilin evi olduğu belli
olurdu." Pes doğrusu! Kişi, bilgisiz olabilir, bu doğaldır; ama bu kişi
bir de zorlu bir işe soyunup dilbilgisi kitabı yazarsa, olmaz. Dr. Vahap, hangi
cüretle bilmediği bir konuda kalem oynatmaya kalkabiliyor, anlamak olanaksız.
Başta "sahilin evi"
takımı, anlamsız ve mantıksız. Öte yandan "evi" sözcüğündeki belirtilen
eki "-i"yi, belirtme durumu (-i hali) eki ile karıştırmak ise tam bir
cehalet!|
"Müsteşara kendi
cevabının doğru olmadığını nasıl
anlatmalı. (s. 24)"
yer tam. nesne zarf yüklem/biz
"Yer tamlayıcısı"
terimi her durumda oturmuyor. Örneğin, "müsteşar" bir "yer"
midir? "Anlatmalı" eylemi, üçüncü tekil kişi çekimindedir; öznesi
"biz" olamaz, "o" olur.
"İkide birde kendi mukaddes mısralarından bir
kaçını okuyordu. (s.
24)"
zarf yer tam (dolaylı tümleç) nesne yüklem
"Mısralarından birkaçı" ayrılamaz;
çünkü bu bir çıkmalı ad öbeği (-den'li sözcük öbeği)dir. Bunu bilmeden bile,
yükleme "neyi" sorusunu yöneltmemiz yeterli, doğru yanıtı bulmak için:
kendi mukaddes mısralarından birkaçını (belirtili nesne).
Dr. Vahap'ta bilgi bulunmamasının
yanı sıra mantık da yok.
"Şişli'nin
yeni usul elektrikli, banyolu apartmanları, Servet Bey'i gittikçe
çekiyordu. (s. 26)"
belirli
nesne özne zarf yüklem
(Kitaptaki
dizgi yanlışını düzelttim.)
Dr. Vahap, her gördüğü kişi
adını, özne olur sanıyor. Oysa burada “Servet Bey’i” belirtili nesnedir. Onun
"belirli nesne" dediği öğe de öznedir.
Her delikten havaya
su fışkırdı. (s. 30)"
zarf
yer t. özne
yüklem
Dr. Vahap diyor ki: "Bu
cümlede 'her delikten' ifadesi bir yer tamlayıcısı şeklinde görünüyorsa da zarf
anlamındadır." Peki nasıl oluyor bu? Yanlış, çok yanlış, "-den"
eki kimi kez belirteç tümleci yapar; ama burada öyle değil. Buradaki "her
delikten" bal gibi de dolaylı tümleçtir. ("Işıktan, gözlerim
kamaştı." diye bir tümce kursak, burada "ışıktan" belirteç
tümleci olur; çünkü "kamaşmak" eyleminin nedenini belirtir.)
Bir sonraki örnek:
"Adanın üzerindeki bir
buluttan ince bir nur iniyordu. (s. 30)"
yer
tamlayıcısı özne yüklem
Benzer yapıdaki iki öğeden birine
zarf (üstteki tümcedeki "her delikten"), öbürüne (adanın üzerindeki
bir buluttan) yer tamlayıcısı diyerek çelişiyor da Dr. Vahap.
"Düz yoldan gitmeyi sıkıntılı buldum. (s. 31)"
yer tam. özne yüklem (birleşik fiil)
Bu, ne biçim öğe bulmadır?
"Gitmeyi" sözcüğü nasıl "özne" olur? "Düz yoldan
gitmeyi" nasıl bölünür? (Düz yoldan gitmeyi: Belirtili nesne)
"Yanımdan, yöremden, sıra sıra akıp giden insanların
sayısından, sesinden,
zarf dolaylı tüm.
(yer tam.)
adamakıllı kurtulmuştum. (s. 31)"
zarf yüklem/ben
"Yanımdan, yöremden"
zarf da olamaz, zarf tümleci de olamaz; çünkü yanındaki dolaylı tümlecin
içindedir.
"Seyrek saçlarımın her
kılının Samanpazarı esintisinde pır pır ettiğini duyuyorum. (s.
31)"
yer
tamlayıcısı nesne yüklem/ben
"Seyrek saçlarımın her
kılı-nın Samanpazarı esinti-si belirli isim tamlaması (s. 32)"
tamlayan tamlanan
Bravo Dr. Vahap! Bu kadar olur!..
Niye bu işe giriştiniz siz? Dilbilgisini hiç bilmediğinizi bilmiyor musunuz?
Yukarıdaki ad takımını yazarken hiç okumadınız mı? Yoksa okuduklarınızı anlamak
konusunda sorununuz mu var? Ad takımını yanlış yerde kestiğiniz için, saçma
sapan bir "şey" çıkmış ortaya. Oysa, takımın "ettiğini"
sözcüğünü de içine alacak biçimde sürdüğünü görebilseydiniz, öğeleri de doğru
bulup “belirtili nesne+yüklem” diyebilecektiniz.
"Yarı karanlıkta, kavakların
ışığını içime sindirerek karşı karşıya oturuyoruz. (s.
32)"
yer tam. zarf yer tam. yüklem/biz
Gerçi, İlhan Tarus'tan alındığı belirtilen
bu tümce de bozuk. Dr. Vahap, düzgün tümce de seçemiyor. (Bu tümce şöyle
olmalıydı: Yarı karanlıkta, ben kavakların ışığını içime sindirirken, onunla
karşı karşıya oturuyoruz.)
"Karşı karşıya"
ikilemesi, belirteç tümlecidir. Dr. Vahap, yönelme ekini görünce, hemen yer
tamlayıcısı (dolaylı tümleç) demiş.
"Yarı karanlıkta" öğesi
de yer bildirmiyor; "oturuyoruz" eyleminin vaktini bildiriyor. Bu
yüzden de belirteç tümlecidir.
"Merdivenden inerken gözlerim etrafı,
kapkara görüyordu. (s.
38)"
zarf özne nesne yüklem (bir. fiil)
"Kapkara" sözcüğü
yüklemin içinde değildir; çünkü yüklem, bileşik eylem değildir. Bu sözcük,
yüklemin, belirteç tümlecidir.
Anlatım
Bozuklukları
Düzeltmeler, ayraç içindedir.
"(...) kitapta geçen her
kural ve özellik bol bol örneklerle desteklendi. (s. 5)"
(kitapta
geçen her kural ve özellik çok sayıda örnekle açıklandı.)
"... açık ve net... (s.
5)"
(Eşanlamlı
iki sözcüğü yan yana kullanmış.)
"Başarılı nice yıllara
dileğiyle... (s. 6)"
(Başarılı
nice yıllar dileğiyle...)
"Tecrübeli, deneyimli... (s.
7)"
(Eşanlamlı
iki sözcüğü yan yana kullanmış.)
"Bir cümlenin yüklemini
işaretlerken çok dikkatli olmak gerektir. (s. 9)" ("gerektir"
sözcüğü "gerekir" olacak.)
"(...) uydu, tamlayan,
anteni, tamlanan unsurudur. (s. 22)"
("unsurudur"
sözcüğü "unsurdur" olacak.)
"Buradaki sıfat
tamlamasının; keçe tamlanan ismi, miras ise tamlayan sıfatıdır, (s. 28)"
(Bu
ne biçim anlatım? Ne demek "tamlanan ismi", "tamlayan
sıfatı"? Burada "miras" sıfat [tamlayan], "keçe" ad
[tamlanan]dır.)
"Zamirler ise bu adların yerini tutan, isimlerin yerini alan, (...)
(s. 115)"
(Bir
tümcede hem "ad" hem "isim".)
"Yazı Kuralları (s.
142)"
(Hayır,
"Yazım Kuralları")
"Üstüste iki nokta: (:) (s.
143)", "Yanyana üç nokta: (...) (s. 144)"
(Üstüste
üç nokta ve yanyana iki nokta olmadığına göre "üstüste" ve
"yanyana" sözcükleri gereksiz.)
"üst virgül (s. 150)"
(Buna
"kesme imi" denir.)
"Belirsiz nesne (s.
22)" terimi, sanki "pek belli olmayan nesne" gibi bir anlam
taşıyor. Bu yüzden (belirtme eki -i'yi almayan nesnelere) "belirtisiz
nesne", (bu eki alanlara) "belirtili nesne" denmesi daha
uygundur.
Eylem
Çatısı
Dr. Vahap, "etken, ettirgen,
geçişli" kavramlarını bilmiyor: "Bu durumda cümleye yeni bir özne
geliyor ve eski özne 'nesne' konumuna geçiyor. Dolayısıyla yüklem de 'geçişli fiil' şekline dönüşüyor. (s.
18)"
Kök durumundayken nesne alabilen
eylemlere "geçişli eylem" denir. Bir eylemin geçişli olması için,
ille de ettirgen olması gerekmez. Dr. Vahap, işi bulandırıyor.
"Su tarlaya yayıldı. (edilgen çatılı) (s.
20)"
özne
yer t. yüklem
Edilgen çatılı eylemler
"öznesiz"dir. O zaman "su" nesnedir. (Bu duruma "sözde
özne" diyorlar; ama ben bu adlandırmaya katılmıyorum. bkz. Öğretmen Dünyası,
Temmuz 1995 "Öznenin 'Sözde'si")
"Ahmet
etrafına bakındı. (dönüşlü, geçişsiz,
edilgen) (s. 20)"
özne yer t. yüklem
Dönüşlü eylem, nasıl edilgen
olur! Dönüşlü eylemde özne "kendine dönük" bir iş, oluş, davranış,
eylem içindedir. Bu durumda hiçbir dönüşlü eylem, edilgen olamaz.
"Özet olarak diyebiliriz ki,
etken ve ettirgen fiillerden kurulu çatılar (...) geçişli çatılardır. (s.
20)"
Hayır, yanlış. Bir eylem
"etken" olabilir; ama geçişli olmayabilir. Örnek: "Ali geldi."
Buradaki "gel-" eylemi -özne alabildiği için- etkendir; ama nesne
alamadığı için geçişsizdir.
"Edilgen fiillerden kurulu
çatılar ise geçişsiz çatılardır, (s. 20)"
Bu da yanlış. Çünkü edilgen
eylemlerin yüklem olduğu tümcelerde, özne sanıldığı için "sözde özne"
diye adlandırılan bir "belirtisiz nesne" vardır. Örnek: "Cam
kırıldı." Burada "cam", "kırıl-" eylemini yapandan
"etkilenen"dir. Dolayısıyla, edilgen çatılı eylemler, geçişli de
olabilir.
Sıfat
Takımını Ayır(ama)ma
"uzun bir kargı (s.
24)"
tamlayan
tamlanan
"siyah, yüksek atlı bir şövalye (s. 24)"
tamlayan tamlanan
Dr. Vahap, sıfat takımlarını da
inceleyemiyor. Bu takımlarda ad, belirtilendir (tamlanandır), sıfat(lar) da
belirtendir (tamlayandır). Yukarıdaki örneklerdeki "bir" sözcükleri
de sıfattır ve belirtendir.
Bilgi
Yanlışları
"Kısa cümle olsun, uzun
cümle olsun hepsi büyük harfle başlar, yükleminden sonra da mutlaka nokta
konur. (s. 7)" Peki, devrik bir tümce ise, yüklemden sonra nokta konur mu?
Konmaz. Dr. Vahap zaten devrik tümceden hiç söz etmiyor. Böyle bir tümce
biçiminden haberi olmadığı belli.
"a) Cümlenin sonunda bulunan
'yüklem', (s. 8)" Dr. Vahap,
işin kolayını bulmuş: Tümcenin sonundaki öğe "yüklem"dir! Çalışkan
bir altıncı sınıf öğrencisi bile böyle yanlış yapmaz.
"b) Nesne için yükleme 'kimi, neyi' (s. 9)" soruları
sorulurmuş! Belirtili nesneyi bulmak için, bu soruları kullanırız. Peki
belirtisiz nesneyi nasıl bulacağız? ("Kim" ve "ne"
sorularıyla.)
"Türkçe kurallara göre
yüklem cümlenin en sonunda bulunan kelimedir. (s. 9)" Demek ki
"devrik tümce" Türkçenin kurallarına aykırı! Türkçe yazan bütün
ozanlar, bu kuralı çiğniyorlar! Türkçe konuşan herkes, her gün bu kuralı
bozuyor.
"Bazen de yüklemin içinde
özne bulunabilir. (s. 9)" Özne, yüklemin içinde acaba nasıl bulunabiliyor?
Dr. Vahap bu kuralı örneklememiş. Ama anlatmak istediği şu: Yüklem eğer bir
eylemse, eylemin çekimlenişinden, öznenin hangi kişi (ben, sen, o...) olduğu
anlaşılabilir.
"Bu hareket, dışa yönelirse
böyle bir cümlede mutlaka 'nesne' bulunur. Böyle cümlelerin fiillerine 'geçişli
fiil' denilir. (s. 10)" İlginç bir "geçişli eylem" tanımı.
Öğrencinin kafasını bulandırmaya ne gerek var? "Kök durumundayken nesne
alabilen eylem geçişli, alamayansa geçişsiz"dir. (örneğin,
"oku-" geçişli, "gül-" geçişsizdir.)
“gid - i -
yor - lar (s. 11)”
kök yardımcı
şimdiki çokluk, III. ş.
ses z. eki eki
"i" yardımcı ses
değildir; çünkü hem burada yardımcı sese gerek yoktur, hem de bu "i"
şimdiki zaman ekinin içindedir. "lar" ekini "çokluk, III.ş.eki"
diye adlandırmak da doğru değildir. Bu ekin adı "çoğul eki"dir. Bu
eki alan eylemler, 3. çoğul kişi çekimindedir.
"(... girmiş bulunuyordu) Bu
cümlenin birleşmiş fiil olan yüklemini de, çekimli fiil olan 'bulunuyordu'
fiili ile, 'gir-' kökünden -miş geçmiş zaman eki ile yapılmış 'isim fiili
(partisip)' oluşturmuştur. (s. 12)"
"İsim fiili" ile
"partisip" terimleri eşanlamlı değildir. Partisip "ortaç: sıfat
fiil" demektir. Ayrıca Dr. Vahap (çok benimsediği) Ergin'in terimlerini de
bilmiyor: İsim fiil ile isim fiili, ayrı terimlerdir. İsim fiil "adeylem: mastar"
demektir. İsim fiili ise "ekeylem: ek fiil (i-)" demektir.
"Uzun tereddütlerden sonra
sana bu mektubu yazmağa karar verdim. (s. 12)"
yüklem
Başka bir açıklama yok. Dr. Vahap
gerçekten çok ilginç yüklemler buluyor.
"Bilerek yapmak, koşarak
gelmek, anlamadan konuşmak, çalışmadan kazanmak, gençken yetişmek, bakışın
yakıyor, duruşun öldürüyor, gülüşün çıldırtıyor (s. 13)"
Yukarıdaki örnekler
"birleşik fiil"miş! Dr. Vahap "bilerek, koşarak, anlamadan,
çalışmadan, gençken" sözcüklerinin, tümcede belirteç tümleci olacağını
kavrayamıyor. "Bakışın, duruşun, gülüşün" sözcükleri ise -yukarıdaki
kullanımıyla- özne olabilir.
"Bir cümlenin öznesi (...)
bir sıfat (...) olabilir. (s. 13)" Hayır olamaz. Çünkü bir sözcük adı
niteliyor ya da belirtiyorsa sıfat olabilir. Bu durumda hiçbir sıfat tek
başına, tümcede bir öğe olarak bulunamaz. Ama sıfat takımı, özne görevinde
bulunabilir.
"Demek ki bu cümlenin zarfı
yoktur. (s. 14)" M. Ergin'in kullandığı terimleri örnek alan Dr. Vahap
onun yanlışını sürdürüyor. Çünkü zarf (:belirteç), bir sözcük türüdür,
"belirteç tümleci" ise tümcenin bir öğesidir. (Dr. Vahap yukarıda
"zarf tümleci" demek istiyor.)
"Zamirler, şahısların yerini
tutan kelimeleridir. (s. 14)" Yapma Dr. Vahap! Adıllar (:zamirler),
adların yerini tutar. Kişi adılları da kişi adlarının yerini tular.
"Bir tek isimden meydana
gelmiş özneye örnek: 'Ahmet Bey...' (s. 15)" Ahmet Bey, san öbeği (:unvan
grubu)dir, bir tek "isim" değildir.
"Bir cümlede bazen birden
fazla özne de bulunabilir. Örnek:
'Esmeri temkinli, tok, dolu bir sesle
türküler söyledi, sarışını
kırıla döküle,
özne yüklem
özne
çocukça
tavırlarla oyunlar oynadı.' (s. 16)"
yüklem
Yukarıdaki örnekte iki ayrı tümce
var. Her bir tümcenin de birer yüklemi, birer de öznesi var. O zaman
"birden fazla özne" söz konusu değil. "Sıralı bileşik tümce"
birden çok bağımsız tümcenin virgül ya da noktalı virgülle bağlanmasıyla
oluşur. Üstteki örnek de böyledir. Dr. Vahap, bunu göremiyor.
" 'olmadığı', bir
fiilimsidir. Yahut, bir isim fiiilidir. (s. 24)" Hayır,
"olmadığı" sözcüğü bir eylemsidir, bu doğru; ama isim fiili (isim
fiil demek istiyor) değildir, ortaçtır.
"Beyleri, çokluk halinde
isim, ilgi hali eki olduğu için belirli nesne (s. 25)" Belirtme durumu
ekine "ilgi hali eki" demek de Dr. Vahap'a yakışırdı.
"Alnındaki teri (aitlik
grubu-belirli isim tamlaması) (s. 25)"
"Adanın üzerindeki
bir buluttan (aitlik grubu) (s. 39)"
Dr. Vahap aitlik eki -ki ile
sıfat eki -ki'yi karıştırıyor. Yukarıdaki örneklerde bu eki alan sözcükler
sıfattır (bu ek de sıfat ekidir).
"Bu eke yabancı dil
gramerlerinde 'datif hali denir. (s.
27)"
"Yabancı dil gramerleri"
demenin yanlışlığı bir yana, demek ki Japoncada, Arapçada, "Kürtçede de
"datif' sözcüğü var! Böyle saçmalık olmaz. Bizim için, Türkçe dışında her
dil "yabancı dil"dir. Dr. Vahap'ın belirtmek istediği diller
İngilizce, Almanca ve Fransızcadır. (Bu dillerde de "datif' sözcüğünün
yazılış ve söyleyiş ayrılıkları vardır.)
"Sıra sıra: aynen tekrar (s.
31)" Dilbilgisinde buna "ikileme" denir.
Başka bir örnek: "yürüye
yürüye (aynen tekrar grubu) (s. 34)"
"akıp giden: zarf fiil (s.
31)" "akıp" bağeylem (:ulaç:zarf fıil)dir, doğru; ama
"giden" (insanlar), ortaç (:sıfat fiil)tır.
"Koyu yeşil, (sıfat) (s.
33)" Hayır, bu bir sıfat takımıdır.
"Bu parçanın belirli nesne
eski, -n-ı dır. (s. 40)" "n" kaynaştırma ünsüzü, ne zamandan
beri belirtme durumu ekinin içinde yer alıyor?
"-n-, yardımcı (s. 40)"
"-n-" acaba nasıl bir yardımcı?
"-ı, bağlama durumu eki
(...) (s. 40)" Belirtme durumu ekinin "bir başka" adı "da
varmış"...
Öbür sayfaları şöyle bir
çevirdik:
48. sayfada "Birleşik
Cümleler" konusunda bölümlendirme ve adlandırma yanlış, eksik; örnekler
yanlış.
99. sayfada "Fiilimsiler
(partisipler)" konusunda bölümlendirme ve adlandırma yanlış, eksik.
103. sayfada" 'ad' olarak kulladığımız
kelimelere 'isim' diyor"muş, Dr. Vahap.
"Sözde"
Sözlük
Kitabın sonundaki dört buçuk
sayfalık "Sözlük" ise evlere şenlik. Dr. Vahap, "ilmî"
davranıp açıkladığı sözcüklerle örnek tümceler kurmuş. Ancak, birden çok anlamı
açıklanan sözcüklerin tek bir anlamına yönelik tümce verilince, işler
karışıyor. Örnek: "cins: Tür,
çeşit. Ortak özellikler taşıyan varlıklar. Yüksek nitelik taşıyan. Garip, tuhaf
olan. Köpeğin cinsi önemlidir. (s. 156)" Acaba köpeğin "türü mü,
ortak özelliği mi, yüksek niteliği mi, garipliği mi" örnekleniyor?
Dr. Vahap "hiyerarşi"
ile "bürokrasi" sözcüklerini karıştırıyor. "Hiyerarşi"yi
"Makam, yer sırası, basamak, derece düzeni" olarak tanımlıyor; ama
"Resmî dairelerin hiyerarşisinden bıktık." diye tümce örneği veriyor
(s. 157).
"Kandil"i tanımlayıp
"Anneannemle kandilleşmeye gittik." diye örnek veriyor (s. 157).
"Atatürk'ün ölümünde bütün
millet yas tutar. (s. 158)" "Ölüm yıldönümünde" demek istiyor
herhalde.
"öğrenci kıyafetlerini
tebdil etmek gerekir (s. 159)"miş!
Verilen örnek tümcelerin eğitim
yönünden de olumlu karşılanacağı kuşkulu: "Zor problemleri halletmek bir
zekâ işidir. (s. 157)", "Harem selamlık olduk. (s. 157)",
"Sokakta top oynadığım için babam hiddetlendi. (s. 157)", "Ahmet
okulu terk etti. (s. 159), "Hakan sınavda kopyaya teşebbüs etti. (S.
159)", "Vazifesini yapmayan çocukları öğretmen sevmez. (s. 160)"...
Sonuç
Hangi düzey için olursa olsun,
bir dilbilgisi yapıtını herkes yazamaz. Uyduruk bir doktora tezi hazırlayıp
adının önüne "Dr." koymakla dilbilgisi uzmanı olunamaz. Doğrusu Vahap
Kabahasanoğlu, bu bilgi(sizlik) ile üniversiteyi nasıl bitirmiş? Yüksek
lisansta ve doktorada nasıl başarılı olmuş? Bu soruların yanıtlarında -sanırım-
YÖK dizgesinin bilimdışılığı sırıtacaktır.
Sorunun bir de yayıneviyle ilgili
boyutu vardır: Genelde, öğrenciler için yararlı kitaplar yayımlayan Serhat
A.Ş., bu kitabı nasıl bastı? Bu yayınevi, eğer öğretmen ve öğrencilere yararlı
bir iş yapmak istiyorsa, bu kişinin yazdığı dilbilgisi kitaplarının yeni
baskılarını yapmamalı, piyasadakileri de toplatmalıdır.
(Çağdaş Türk Dili 107, Ocak 1997)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder