"YAŞAMAK
KADAR İNCE(*)"LİKLİ ŞİİRLER
Sabahattin Akman'ı
"Spylos'un deli ozanı" diye adlandırmak, en uygunu bence. Yıllarca
süren paranoyalardan, şizofrenilerden sonra (Halil Şahan'ın deyimiyle)
"yürekten koparılan sözcüklerle" oluşlu bu yapıt. Yaşamak Kadar İnce,
yayımlanıncaya dek, ozanıyla birlikte çok acıdan, çok sevgiden geçti. Bu yapıta
giren ve girmeyen şiirleri için Akman, gecenin biri demedi, sabahın altısı
demedi çalıştı ve o saatte kentin öbür ucundaki evime yürüyerek gelip şiirlerini
bana okudu. Sözcük seçimindeki aşırı titizliğiyle dizelerini kısa tutan Akman,
on yılı aşkın şiir serüveninde yüreğinden kopan yüzlerce şiirden ancak otuz
beşini aldı bu yapıtına.
Onun insan duyarlığını
"Dokunsanız yüreğime/çiçekli bir badem dalı kırılacak (Sessizlik, s.26)"
dizeleri çok güzel özetliyor. Bu duyarlı yürek aşksız olur mu? Yapıta adını
veren ilk şiirini Gülnihal'e adarken "yaşamak kadar ince/çocuksu yüzün
(s. 6)" der. Yanlış çıkarsamalar sonucunda "Bir esindir Zeliş/tıpış
tıpış girer dünyama/dostluklar tırmanır Spil'in eteklerinden (Esin, s.10)"
dizeleriyle aşkını kâğıtlarda yaşar. Yıllar öncesinde kalan bir sevgiliyi
"anılar tortusuna düştü Yasemin (Yasemin, s. 29)" diyerek anmadan edemez.
Çünkü onu yaşama bağlayan, çoğu kez karşılıksız da olsa, aşktır.
Onun, daha tam bitirmediğinde
bile çok sevdiğim, (sevgili öğretmenim özden Çelebi'nin deyimiyle)
"çarpıldığım" dizelerinden birkaçı: "Masası/(ah o tahta
masası)/nasıl da serilir dirseklerinin altına (Ozanın Nefesi, s.11)",
"elbet bir başka bahara/gülüşlerinde papatyalar patlar (Papatyalar, s.19)."
Her ozan gibi o da büyümek, dağlar gibi büyümek, sular gibi çoğalmak düşünü
kurar: "Bir yanım akar Gediz/bir yanım büyür Spil (Yaşadıkça, s. 33)"
Bir ara kuşkulanır kendinden
"bense bir denemeden geçiriyordum kendimi/acı sular gibi süzülerek koynuna
(Saydam Duvarlar, s.17)" der. Daha sonra bu dizeler neler yaşattı ona!..
Bir başka ozanın, kendi imgelerini çaldığını düşündü; usu gitti gitti geldi.
İlkyaz gelmiştir, mayıs ayı ve de
1 Mayıs. "Her dağda her bahar/papatyalar patlar (Papatyalar, s.19)"
dizeleriyle, 80'lerde kentlerde kutlanamayan bayramı dağlara taşır.
İlk yazıldığı günlerde yaptığım
eleştiri, geçerliğini koruyor: Kimi dizelerde Ahmed Arif ve Orhan Veli etkisi
seziliyor. "Dayanamam gözyaşlarına/dayanamam ölürüm bak (Aşk, s.15)
" dizeleri A. Arif’in "Sus, kimseler duymasın/Duymasın, ölürüm ha.
(Suskun, s.39)" dizelerini çağrıştırıyor, "gördüm ki gerçek
gizli/istiridye kabuğunda (Dizeyle Yolculuk, s.9)" dizeleri de O.
Veli'nin "Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,/Bir midye kabuğunun
aralığından: (...) Hâlâ tuzlu akar kanım/İstiridyelerin kestiği yerden. (Denizi
Özleyenler İçin, s.141)" dizelerine yakınmış izlenimi veriyor.
Yapıtın biçimi, içeriğine hiç
yakışmıyor. Sanat çevresinde İstanbul'un dışının "taşra" sayıldığı
koşullarda, olanaksızlıklar içindeki S. Akman, "uyduruk" bir yayıneviyle
ancak bunu başarabildi. "Aylak(ayak), şeşhülislam (şeyhülislam), bordo
(bordro)" gibi az da olsa, dizgi yanlışlarının bulunması anlamı değiştiriyor,
içeriği baltalıyor. Yapıtın "İçindekiler" bölümünün olmaması ise,
bağışlanamaz bir eksiklik.
S. Akman’ın "Yaşamak Kadar İnce"si
"iyi şiir" basmak isteyen yayınevlerinin ilgisini bekliyor. Çünkü bu
şiirler, okunmayı hak ediyor: "mavi mavi bir gecede/ bakışlarım durur/
bir kentin uykusunda/ uyanır bende bütün güzellikler (Esin, s.10)"...
___________________
*Sabahattin Akman, Şiir, Niobe
Yayıncılık, Manisa 1993, 42 Sayfa
(Çağdaş
Türk Dili 85, Mart 1995)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder