TELEVİZYONDAKİ DİL
YANLIŞLARI
Ali TÜRKSEVEN
Televizyon, günümüzün en etkili iletişim araçlarından biri. Belki de gazete, dergi ve kitaptan da daha etkili. Bu araçla, kitleleri istediğiniz gibi yönlendirmeniz pek de güç değil. Kitleler, bilerek ya da bilmeyerek çok şey öğreniyorlar televizyondan. Bu yüzden, televizyonun eğitme yönü çok önemli bir yer tutuyor.
Televizyonun değişik kanallarında izlediğimiz türlü düzeylerdeki kişiler, çeşitli dil yanlışları yapıyorlar. İşte, son aylardaki Türkçe yanlışlarından kimileri:
“Hiç kimse ne içeri ne de dışarı çıksın.” (TV’de gösterilen yabancı bir filmin çevirisinden)
Bu tümcede yüklem eksikliği vardır. Doğrusu şöyle olmalıdır: Hiç kimse ne içeri girsin, ne de dışarı çıksın.
“Gördüğünüz gibi, bugüne kadar pek çok şeye vurdum, kırdım.” (Cüneyt Arkın, Star1’deki Teleon’un reklamından)
Bu tümcede nesne eksikliği vardır. “Pek çok şeye vurmak” olur; ama “pek çok şeye kırmak” olmaz. Doğrusu şöyledir: Gördüğünüz gibi, bugüne kadar pek çok şeye vurdum, pek çok şeyi kırdım.
“Çamaşır suyunu yanlış kullanıyorsun.” (Ace reklamı)
Reklamın bütününü izlediğimizde şunu anlıyoruz: Sen, başka marka çamaşır suyu kullanma. Onlar iyi değil, Ace iyidir. Ama yukarıdaki tümceden anlaşılan, şu: Çamaşır suyunu nasıl kullanacağını bilmiyorsun, yanlışlık yapıyorsun. Reklamın anlatmak istediğine göre tümce şöyle olmalıdır: Yanlış çamaşır suyu kullanıyorsun.
“Yarışmanın koşulnamesini değiştireceğiz.” (Fikri Sağlar, Kültür Bakanı, TV haberlerinden)
Bu tümcedeki yanlışlık, Türkçe bir sözcükle Arapça bir sözcükten oluşturulmuş bileşik sözcük: koşulname. Şartname sözcüğüne karşılık olarak kullanıldığı anlaşılıyor. Arapça, Farsça sözcükleri yarı yarıya Türkçeleştirmek çok uygunsuz. Şu tümce de özdeş anlamı verebilir: Yarışmanın koşullarını değiştireceğiz.
“Bu tabloyu geri iade etmeye karar verdik.” (Fikri Sağlar, Kültür Bakanı, TV haberlerinden)
Arapça “iade” sözcüğü “geri vermek”
demektir. Buradaki yanlışlık çok açık. Doğrusu şöyledir: Bu tabloyu geri
vermeyi kararlaştırdık.
“Türkmenistan’la alakalarımızı geliştireceğiz.” (Turgut Özal, Cumhurbaşkanı, TV haberlerinden)
Buradaki yanlışlık “ilişki” sözcüğünü kullanmak istememekten kaynaklanıyor gibi. Ancak Arapça kökenli “alaka” Türkçedeki “ilgi” sözcüğüyle eşanlamlı. “İlgi” ve “ilişki” sözcükleri arasındaki ayrım, “alaka” ve “münasebet” sözcüklerinde de vardır. Tümcenin doğrusu şöyle olmalıdır: Türkmenistan’la ilişkilerimizi (münasebetlerimizi) geliştireceğiz.
Başbakan Süleyman Demirel 10.01.1992 akşamı TV haberlerinde gösterilen konuşmasında “Türkçe dilleri” diye bir tamlama kullandı. Türkçede, bir ulus ya da ülke adının yanına “-ce” eki getirilerek dil adları türetilir: Rumca (Rum dili), Çince (Çin dili), Almanca (Alman dili)… gibi. Türkçe de Türk dili demektir. Bu nedenle “Türkçe dilleri” tamlaması yanlıştır; doğrusu “Türk dilleri”dir.
Mehmet Barlas, 11.01.1992 akşamı Star1’de “… ölümlü birer insanlarsınız.” diye bir tümce kullandı. Türkçede nasıl “birer elmalar, birer kitaplar…” denmiyorsa “birer insanlar” da denmez. Doğrusu şöyledir: “… ölümlü birer insansınız.”
04.02.1992 akşamı TRT-1’de yayımlanan Hodri Meydan izlencesinde Uğur Dündar, bir tümcesinde şöyle bir söz söyledi: “… ulusal bir millî eğitim politikası”. “Ulusal” ile “millî” anlamdaştır. Doğrusu “ulusal bir eğitim politikası” olmalıdır.
Yine bu Hodri Meydan izlencesinde Millî Eğitim Bakanı Köksal Toptan’ın şu dil yanlışları oldu:
“Bilgisayarlı
eğitime biz de geçmemiz lazım.”
Bu, düşük bir tümcedir. Doğrusu şöyledir: Bilgisayarlı eğitime bizim de geçmemiz lazım.
“Herkesin
iyi niyetinden kuşkum yok.”
“Herkes” belgisiz adılı (zamiri) genellikle olumlu tümcelerde kullanılır. “Kimse” belgisiz adılı ise genellikle olumsuz tümcelerde kullanılır. Buradaki tümcedeki “yok” sözcüğü tümceyi olumsuz yapmaktadır. Dolayısıyla tümce “Kimsenin iyi niyetinden kuşkum yok.” biçiminde olmalıdır.
Son aylarda bir şampuan reklamında şöyle bir tümce geçiyor: “Sen de benim gibi Rejoice yap.” Çeviri kokan bir tümce olduğu çok açık. Türkçeye uygun söylenişi şöyledir: Sen de benim gibi Rejoice’la yıka.
“Katiyen evet, hayır kelimesini kullanmayacaksınız.” (Erkan Yolaç, TRT-1, 01.02.1992)
Bu tümcedeki yanlışlık “evet, hayır kelimesi” tamlamasındadır. Tümce şöyle olmalıdır: Katiyen evet, hayır kelimelerini kullanmayacaksınız.
“Büyük bir özlemle, büyük bir hasretle merhaba!” (Ülkü Erakalın, TRT-1, 01.02.1992)
“Özlem” ve “hasret” sözcükleri eşanlamlı olduğu için (değişik anlamlı sözcüklermiş gibi), özdeş tümcede kullanılamaz. Bunlardan biri gereksizdir.
“Bu da beni onure etti.” (Ajda Pekkan, TRT-1, 01.02.1992)
“Onur” sözcüğü Fransızca kökenli. “Honneur” sözcüğünü, anlamını koruyup biçimini bozarak Türkçeye almışız. Anadolu’da konuşulan Rumcadan aydınlar ağzıyla dilimize geçmiş. Sözcüğün “onurlandırmak, onurlanmak, onurlu, onursal, onursuz” gibi biçimleri var. Ancak “onure etmek” diye bir kullanım, Türkçeye hiç uygun değil. “Bu da beni onurlandırdı.” tümcesi Türkçeye daha uygun değil mi? (Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, İ.Z.Eyuboğlu, s.240, “ONUR” maddesi)
*
Yukarıda gösterilen (birkaç örnek dışındaki) dil yanlışlarını yapan kişiler, sıradan değil. Kimisi devlet adamı, kimisi sanatçı. Gelişme çağındaki çocuk ve gençlerin, dilimizin kurallarını tam olarak bilmeyen, etkilenmeye açık kişilerin durumunu düşünelim. Okullarda istediğiniz kadar dil yanlışları üzerinde durun. Eğer televizyonda, kitleleri etkileyebilecek konumdaki kişiler bu yanlışlıkları yapıyorlarsa, öğrencilerin de öğretmenlerin de işi güç.
Öneriler
Ses ve sinema sanatçıları ile sunucular, dili kullanmanın da kendi uğraş alanları içine girdiğini düşünerek, devlet adamları da konuşma ve demeçlerinin belgeliklere geçtiğini unutmayarak sözcük seçimine çok özen göstermelidirler.
Yabancı film çevirileri ve reklam metinleri, ilgili televizyon kurumunca, dil uzmanlarına incelettirilmelidir.
Böylece, yanlışlıkların bir bölümü ortadan kalkabilir. Ancak, köktenci çözümün ülkenin toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel gelişimine bağlı olduğu da unutulmamalıdır.
(Öğretmen Dünyası 151, Temmuz 1992)
Not:
12.10.1992 günlü Cumhuriyet gazetesinin
“Ankara Havası” köşesinde (13.sayfada) bu yazının kimi bölümleri “Ah Türkçe,
Vah Türkçe” başlığıyla alıntılanmıştır.
Yine bu yazıdaki örneklerden
beşi, Kemal Ateş’in “Öğretemediğimiz Türkçe” yapıtında (32., 37., 57., 82., 93.
sayfalarda) alıntılanmıştır.
Mevlüt Esengül, "8. Sınıf Türkçe Ders Kitaplarındaki Dil ve Anlatım Yanlışları" adlı yüksek lisans tezinde bu yazıyı anmaktadır.
Kartvizitinin arkasına böyle yazıp görev yaptığım okuluma gönderen meslektaşım da beni yazmak için yüreklendirmişti. Bu yazı benim yayımlanan ilk yazımdı. Edremit'ten yazan bu arkadaşı tanımıyordum. Kendisine yanıt yazamadım, o sırada askerdim. Sonra da aradan zaman geçti diye ilgilenmedim. Kendisine gecikmiş teşekkürlerimi buradan iletiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder