KARATMANLI AĞZINDAN KÜÇÜK BİR DERLEME
Bu, bilimsel bir derleme çalışması değildir. Çünkü
ağız derlemesine konu olan köy, Türkçe konuşulan bir yer olarak, artık yok. Bu
Türk köyünün adı Karatmanlı (idi). Eski Yugoslavya'da (bugün Sırpların yaşadığı
bölgede) Üsküp-İştip yakınlarındaydı. Karatmanlı köylüleri (bir ev dışında),
kendi istekleriyle, 1956'da Türkiye'nin İzmir, Manisa, Bursa, İstanbul gibi
kentlerine göçtüler. Kimileri konuşma biçimlerini, yerleştikleri yerin
konuşmasına uydurma gereği duydu. Kimileriyse -anam gibi- dilini, anadilinin
baskınlığıyla olsa gerek, değiştirmedi ya da değiştiremedi. Değiştirmeye
çalışanlar bile, Karatmanlı söz değerini, ayrımsamaksızın kullandılar,
kullanıyorlar. Ben de çocukluğumda daha çok bu dille yetiştim. Yeni kuşaklar
çok değişti, eskilerin ağız özelliklerini korumuyorlar (doğal olarak);
sözcüklerini, deyimlerini, atasözlerini de -çoğunlukla- kullanmıyorlar.
Sözcüklerin söyleniş biçimlerinin değişmesi çok önemli değil. Bir başka
deyişle, Karatmanlı yöresinin konuşma özelliklerinin yitmesine üzülmüyorum.
Yöresel konuşma biçimlerinin yok olmasından, yerini İstanbul Türkçesine
bırakmasından yanayım. Öyleyse bu çalışmayı neden yaptım? Bunun iki nedeni var:
Birincisi, biraz duygusal. Artık, ortada böyle bir köy kalmadığı için, hiç
kimse buranın ağız derlemesini bilimsel olarak yapamayacaktı. Peki beni büyüten
söz değerleri ne olacaktı? Kurtarabildiğimi kurtarmalıydım, ikincisi, Türkçenin
Derleme Sözlüğüne küçük de olsa, bir katkıda bulunmak.
Karatmanlı köyünün söz değerleri, kuşkusuz, bu
çalışmadakilerle sınırlı değildir. Derleme kaynaklarım, evimizdeki konuşmaların
yanı sıra, yaşlıların anlattıkları masal ve halk öyküleridir. Üniversite
öğrenciliğimden bu yana, yaklaşık on beş yılda, kesintilere uğrayarak, bu
derlemeyi tasarladım. Böyle bir derlemenin ne kerte bilimsel olabileceği beni
hep düşündürdü. Sonunda elimdeki birikimi bu biçimde ortaya koydum.
Bu çalışmada amacım ağız özelliklerini göstermek
olmadığından, kimi Türkçe sözcüklerin yapısına karışma gereği duydum, Örneğin,
söylemsik diye yazdığım sözcük, sülemsik (ü uzun) olarak söyleniyordu. Yapısına
karıştığım sözcüklerin konuşmadaki biçimini ayraç içinde verdim.
Söylendiğine göre, Karatmanlı köylüleri, Sırplara kız
vermemişler, onlardan da almamışlar. "Gâvurdan kız alasın, sevapmış; ama
gâvura kız veresin, günahmış" inancıyla davranmalarına karşın, kız
almamaları ilginç. Belki benzer inanış Sırplarda da vardı. Sırplarla akrabalık
konusuna, dil etkileşimi açısından değindim. Görüleceği gibi, bu yörenin
Türkçesine Sırpça sözcükler de karışmış. Bu sözcükleri de Karatmanlı erkekleri
getirmiş büyük olasılıkla. Çevrelerinde Sırp olmadığı için, kadınlar Sırpçayı hiç
bilmiyor. Köyde okul olmadığından, kız çocukları yakın köylerdeki okullara da
göndermediklerinden, kadınların Sırpça bilme olasılığı yok. Erkeklerin kimisi
okula gönderildiğinden orada öğreniyor Sırpçayı. Ayrıca Sırp kasaba ve
ilçelerine alışveriş için gittiklerinden, özellikle de askere gittiklerinden,
Sırpçayı öğrenmek zorunda kalmışlar. Bu dilden etkilenme, sözcük düzeyinde
görülüyor. Bu sözcükler de daha çok, araç gereç adları, devlet görev ve
işlemleriyle ilgili.
Bu çalışmaya seçtiğim sözcük, deyim ve atasözlerinin, Türkçe Sözlük'te, deyimler ve atasözleri sözlüklerinde olup olmadığına baktım. Doğal olarak, Türkiye Türkçesinde olanları eledim. Derlediğim kimi sözcükler Türkiye Türkçesinde de vardı; ama ya daha dar bir anlamda ya da başka bir anlamda kullanılıyordu. Bunları da belirttim. Deyimlerin ve atasözlerinin Türkiye Türkçesinde özdeşi ya da benzeri varsa, yalnızca bunu yazmakla yetindim, açıklamasını vermedim.
Belirgin Sesbilgisi Özellikleri
Rumeli Türkçesinin bir özelliği, Büyük Ünlü Uyumuna
uymamak olsa gerek. Bilirsiniz, ünlü bir Rumeli türküsünde dağlar sözcüğü,
dayler diye söylenir. Karatmanlı ağzında da bu tür söyleyişler çok; ama bu daha
çok birtakım eklerde görülüyor. Örneğin, gelecam (geleceğim), kızim (kızım),
avli (avlu)... gibi.
Birtakım eylem çekimlerinde önemli değişiklikler var.
Şimdiki zaman çekimine bir örnek; gelıym, gelıysın, gelıy, gelıyz, gelıysınız,
gelıylar. Bir başka örnek: gelmişiz yerine gelmişsık.
Sözcük başında /h/ ünsüzünün kullanılmaması -Rumeli
Türkçesinin genel bir özelliği- Karatmanlı ağzında da görülüyor: (H)asan,
(h)acı (konuşmada: aci), (h)avlu (konuşmada: avli)... gibi.
Ayrıca küçültme eklerini (-cik, - ceğiz) çokça
kullanma eğilimi görülüyor: Ekmecik
(ekmek-çik), sucâz (su-cağız), çocucâz (çocuk-çağız), yemecik
(yemek-çik)... gibi.
*
Karatmanlı ağzında çok önemli bulduğum bir özellik de "ve, fakat, lakin, zira" gibi Arapça, Farsça bağlaçların hiç kullanılmamasıdır.
Karatmanlı Sözcüklerinden
Örnekler
acıbabacık (acibabacik/sözcük başındaki /h/ düşmüş) kırlangıç,
açkılık Yemeklerde iştah açan salata, ekşili yemek gibi şeylere verilen ad.
adamlık özel günlerde giyilen en yeni giysi.
ağlanmak Yakınmak, sızlanmak, şikâyetçi olmak.
akşamlık Akşam yemeği. ~
a almak Akşam yemeğine konuk çağırmak.
allalık
(ikinci /a/ uzun) Kutsal günlerde hayır amacıyla verilen lokma türü yiyecek.
assi Dik kafalı, inatçı,
(aksi ile asi sözcüklerinin Karışımı olsa gerek.)
atlamba Kadınların bir düğün
oyunu.
bişka Bacak. kuru bişkalı (bişkali) çırpı bacaklı.
bitak iri yapılı, güçlü.
bodzka Büyükbaş hayvanları
dürtmeye yarayan, ucu demirli
sopa.
bumbar Karafatma, hamamböceği.
büryan Tepside, pirinç vc
etle (özellikle tavuk etiyle) yapılan, pilava penzer fırın yemeği. cırka Sırılsıklam, ~olmak Sırılsıklam olmak, çok
ıslanmak,
çakallamak Bir işteki eylemdeki bityeniğini sezinlemek.
çeki Dert, ıstırap.
çığırmak Çağırmak.
çığrınmak Çok bağırmak.
çıtırdak Çıtır çıtır olan.
çimdirmek (Birini) yıkamak.
çimmek Yıkanmak, banyo yapmak.
çingene (Sö/.lük anlamının yanı sıra) terbiyesiz, ahlaksız, arsız.
çüğdürmek İşemek. (Erkekler için.)
dagınılmak Dağılışmak.
dalışmak Birine durmaksızın vurmak.
dallanmak (Sözlük anlamlarının yanı sıra)
dallanıp budaklanmak.
dallatmak Çıtlatmak.
dernek Cumartesi.
deşmek (Sözlük anlamlarının yanı sıra) bıçakla birini yaralamak ya da öldürmek.
dikilibaş Takla. ~atlamak Takla atmak.
dinleşilmek Dinlenmek (söz için).
domakin Babacan, olgun, alçakgönüllü.
döşeklik Döşek, yorgan konulan yer, yüklük.
eğlenmek (Sözlük anlamlarının yanı sıra) gecikmek, oyalanmak.
eskipazar Pazar günü.
eşketmek Hoşa gitmeyecek bir konuyu, düşünceyi ortaya atmak.
eşkettirmek Birinin hoşa gitmeyecek bir konuyu, düşünceyi ortaya atmasına yol açmak. evçin, eviçin Mutfak.
Fellenmek Çok korktuğunu bağırarak, çeşitli
devinimlerle belli etmek.
fiskecik Bir çocuk oyunu.
floka
Kolsuz, içi yünlü, başlıklı bir tür kısa parka.
gıçkırmak Haksız yere, dişlerini gıcırdatarak öfkelenmek.
gra Kuru fasulye yemeği. ~vurmak Kuru
fasulye yemeği pişirmek.
guşa Boğaz, boyun. (Türkçe Sözlük'teki anlamı "guatr")
inka Huni.
kalak Burun. (Türkçe Sözlük'teki anlamı "hayvanlarda burun ucu")
kapliş Kaplumbağa. ~tonafili Otomobil.
karacık (karacik) Fincanın içinde yüzük bulma oyunu.
karakavuk Hindiba, güneğik,
karışçık (karişçik) İki kişinin karşılıklı oturarak ayaklarını uzatıp üzerine iki
yumruk ve iki karış koyması ve ötekilerin bunun üzerinden atlamasına dayanan
bir oyun.
katarlamak Kovalamak, önüne katıp götürmek.
kavurma Et ve unla yapılan bir yemek.
kaygana Yumurtanın çırpılarak kızgın yağa dökülmesiyle yapılan bir yemek.
kayinçe Kayınbirader.
keçicik Daha çok, erkek çocukların oynadığı bir oyun.
kepe Kepenek (çobanların giydiği).
keşkek Kaynamış buğday.
kezlemek Ateşli bir silahla nişan almak; kedinin, kuşun üzerine allamadan önce onun
devinimlerini gözlemesi.
kırılışmak Kırılıp gitmek, çok üzülmek, topluca ağlayıp bağırmak, toplu kavga.
kırımba Kadınların bir düğün oyunu.
kırınmak Parmaklarıyla ses çıkararak oynamak.
kırlanmak başını alıp gitmek, çekip gitmek,
defolup gitmek, uzaklaşmak.
Kıtırdak Kıtır kıtır olan.
kikirik, kikirik atmak Birinin poposunu parmaklamak.
kimbilsin Kimbilir.
kokutmak (Sözlük anlamlarının yanı sıra)
osurmak.
kompir Patates.
koska Ayağın kaval kemiğiyle birleştiği yerdeki iki çıkıntı.
köyçün (küçün, birinci /ü/ uzun) Köy alanı.
kukul Kukuleta, kapşon.
kümbet Soba.
küvermek Koyvermek, bırakmak.
lâkle Kapurca (Ege Böl. ağzı)
liga Salya.
lokum (Sözlük anlamının yanı sıra) kutsal günlerde dağıtılan lokma.
mari Kızları çağırmada ya da onlara seslenmede kullanılan bir unvan.
martlaşma Kedilerin çiftleşmesi.
meslepırle Kaydırak oyunu.
mırçkalamak Mıncıklamak.
mırçkalık Bir nesnenin biçimi bozuk olması.
mıska
Tay.
mistiriya Mala.
mutin Süt çalkanan araç, yayık.
oda Hayvanların bağlandığı, yanığı yer, ahır.
odbor Muhtar yardımcısı.
otalak Zehir gibi acı.
otalamak Zehirlemek.
otalanmak Zehirlenmek.
otalaşka bkz. otalak.
otarmak Otlatmak, gütmek. Birini kandırarak ona her şeyi yaptırmak; huyunca
gitmek.
ovul, uvul Oğul, küçük çocuklara sevgi göstermek için kullanılan söz.
pampur Tren.
pança Pençe, el.
pantur Pantolon.
patırdak Motosiklet.
payduşka Erkek ve kadın oyunu.
pırle Sıpa, ~ dudaklı Alt dudağı eşeğinki
gibi sarkık olan.
pırle Kaydırak oyunu.
Pırpıleşka Alt üst olma durumu, ~ gitmek
Devingen bir nesnenin yuvarlanması, alt üst olması.
piçka Vajina.
pilipilicik iki kümeyle oynanan bir çocuk oyunu.
porta Bahçe kapısı.
potegar Tellal, postacı.
presetnik On üç köyün başkanı (Türk).
presol Peynirin, içinde durduğu tuzlu su; tuzlu yemek. ~ gibi Çok tuzlu.
pupa Karın.
pupul Saçın önü.
pusto İlenme sözcüğü.
reis Otobüs.
safa Tas.
samsa Sarmısaklı, yoğurtlu hamur işi bir yemek.
sargı (sargi) Daha çok çobanların kullandığı, çorabın üstüne sarılan yün dokuma
(sargıdan sonra çarık giyilir).
soba Oda.
söylemsik (sülemsık, /ü/ uzun) Çalçence, dırdırcı, olur olmaz yere çok konuşan.
suvarmak (Sözlük anlamının yanı sıra) bitkileri sulamak.
şakıtmak Bir işi becerememek, yüzüne gözüne bulaştırmak; cıvıtmak.
şami Kadınların başına sıktıkları tülbent.
şaş Deli.
şatka Ördek, telli ~ Güzel renkli
ördek.
şevik Çevik.
şılakatak Her şeye gülen, cıvık, hafifmeşrep.
şınlak Parlak, parlayan, ışıl ışıl.
şınlamak Parlamak, ışıl ışıl olmak.
şınlatmak Parlatmak, ışıl ışıl yapmak; lambayı yakmak.
şini Şimdi.
tata Çocuk şapkası.
tava ("Uzun saplı yayvan kap" anlamından başka) çamaşır yıkama
leğeni.
tengirlemek Yuvarlamak.
tengirlenmek Yuvarlanmak.
tereke Tahıl.
tiyanisa Tavada kızartılarak yapılan bir hamur yemeği.
toska Erkek oyunu.
turacık (turacik) Tavşan kaç tazı tut oyunu. (tura: Tazının, tavşanı kovalarken
vurmak için elinde tuttuğu düğümlü bez.)
turşka Spatula.
uçmak (Sözlük anlamının yanı sıra) duvarın yıkılması.
uçurmak (Sözlük anlamının yanı sıra) duvarın sıvalarını dökmek, duvarı yıkmak.
uğrak Şeytan, cin, peri gibi doğaüstü, varolduğu sanılan yaratıklara verilen ad. ~ a karmak Avurtları çökecek denli zayıflamak.
uğramak Uğraklarca çarpılmak.
vırşnik Yufka pişirilen kubbe biçimindeki sac.
yaam Sanki, sözde.
yanlamak (Sözlük anlamlarının yanı sıra) genellikle az uyumak için, bir yanının üzerine
yatmak, kestirmek.
yarka Piliç.
yedmek (Sözlük anlamının yanı sıra) birine istediğini yaptırabilmek.
yöntermek Kışkırtmak, tahrik etmek.
zıbın Bluz.
Deyim ve Öbek Örnekleri
açık
ağızlı (açık avuzli) Çok gülen kişi.
adam kılık Doğru dürüst, adamakıllı.
a gez Yürü git, defol git, haydi yürü.
ağır oro (ağır horo) Kadınların bir düğün oyunu.
ağırlığıyla altın çekmek Çok değerli olmak, ağırbaşlı, oturaklı, sazı sözü
yerinde olmak.
ağız burun çiğnemek Ağırdan almak, naz etmek.
ağzından koynuna Söylediğin kötü sözler, ilençler sana dönsün.
at atanın, kap kapanın Kim kime dum duma.
atı yokuşa sürmek işi yokuşa sürmek.
ben ona ekmekle, o bana taş toprakla Ben ona iyi niyetle, iyilikle yaklaşıyorum; o ise
kötülükle karşılık veriyor.
bir avlu olmak (bi avli olmak) İnsanların avluyu dolduracak denli kalabalık olması.
boğaz kısa (buvaz kısa) Yiyecek az.
bokluk partalı (bokluk partali) Çeyiz için, onun önemsizliğini, evlilikte anlaşmanın
önde olduğunu belirtmek için kullanılır.
burun kanı gibi çay (burun kani gibi çay) Tavşankanı çay.
çak gene / çak yanaş yanıma Daha çok beklersin, sen öyle san, avcunu yalarsın.
çekili başı olmak Çok sorunla karşılaşmak, talihsiz olmak.
davuldan sonra nara İş işten geçti.
davul zurna çaldırmak Hiç üzülmemek; bir işi yaparken gereksiz yere herkese
duyurmak.
değme dallara konmamak (dime [/i/ uzun] dallara konmamak) Kolay kolay kimseyi
beğenmemek.
diken dövdürmek (tiken düdürmek (birinci /ü/ uzun]) Çok çektirmek, zulüm etmek, diptemel süpürge yapmak Evi iyice
temizlemek.
dokuzu almak Şifayı kapmak.
eline ayağına kapanmak Eline eteğine sarılmak, eline ayağına düşmek, eline
ayağına sarılmak.
gel ayı, ye beni Durup dururken tehlikeli birine sataşmak, bela aramak.
göğüs tahtası (güüs latası [birinci /a/ uzun]) Kaburgaların önde birleştiği düz yer.
gözünü taş toprak doyursun Öylesine açgözlü ki, hiçbir şeyle yetinmiyor. O,
ancak ölünce belki taş toprakla doyar.
gülmekten kaynamak Kahkahalarla gülmek.
gün kavuşması Günbatımı.
iyiliği yok (ili yok [/i/ler uzun]) Sağlığı yerinde değil, iyi değil.
kanatları kabarmak Koltukları kabarmak.
kınalı kız (kınali kız) Kadınların bir düğün oyunu.
kır kafanı (kır kafani) Defol git.
kırmızı patlıcan (kırmızı patlican) Domates.
kol pidesi Kol biçiminde sarılmış börek.
koltuğunun altına sancı girmek (koltunun altına sanci girmek [birinci /u/ uzun]) Üşütmekten
dolayı sayrılanmak.
kör şeytanından bulmak (kör şitanından bulmak [/i/ uzun]) Belasını bulmak.
lamba tenekesi Gaz tenekesi.
leylekçi gibi (lilekçi gibi [birinci /i/uzun]) Leylek gibi.
mart kedisine dönmek Bir kişinin saçlarının, üstünün başının dağınık, bozuk
olması, çevresine zarar verecek tutum ve davranışları olması.
muhabbeti ballatmak (mabeti ballatmak ["ma" seslemi uzun]) Koyu ve tatlı bir
söyleşiye dalmak.
ne döl(ler) dökmek / ne toy vurmak (ne toy urmak) Ne becermek (olumsuz).
ne yârdan, ne serden (ne yardan, ne serden) Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
sağ esence (saysence) Sağlığı, esenliği yerinde.
sancı kapmak (sanci kapmak) Üşütmek, sayrılanmak.
sancı tüfeği (sanci tüfe [/e/ uzun]) Boş inançlara göre, sancıyan yeri iyileştirmesi
için
oraya değdirilen, savaşta patlamış bir namlu parçası.
şırlağan işemek (şırlaan işemek) Çok iş yapıyormuş gibi büyüklenmek, böbürlenmek, şırlağan işetmek Zora koşmak, çektirmek.
taş küverme Bir çocuk oyunu.
tay atmak Malların bölüşümü için kura çekmek.
tırnağı kısa olmak (tırna kısa olmak ["na" seslemi uzun]) Yeterli para gücü
olmamak.
tiril tiril titremek Tir tir titremek.
ver gözler göreyim (ver gözler göreym) Hiç görülecek gibi değil, çok çirkin, dağınık.
yağlı yağlı yufkacık (yali yali yufkacik ["ya" seslemi uzun]) Bir çocuk oyunu.
yerinde durunamamak Yerinde duramamak.
Atasözü Örnekleri
Açık göte sinek tükürür. Bir işle başlan gerekli önlemler alınmazsa, olumsuz
sonuçlarla karşılaşılacaktır.
Ayı "Bu yıl ahlat, armut çok olacak" demiş.
"Nereden bildin?" demişler. "Canım çok istiyor da ondan"
demiş. ("ahlat”ın söylenişi:
alat [birinci /a/ uzun]) Aç tavuk
kendini buğday ambarında sanır.
Baba, evin direği. (Baba, evin dire. ["re" seslemi uzun]) Evin geçimini, dirlik ve
düzenini baba sağlar.
Baba ilenci tutar. Babaların sözü dinlenmelidir. Babanın ahını, ilencini alma, yoksa
başına kötü işler gelir.
Baştan bozuldu mu, gerisine araba yolu. (Başlan bozuldi mi, gerisine araba
yoli.) Balık baştan kokar. Baş nereye giderse, ayak da oraya gider.
Bircis eder, bincis çeker. Bir kötünün yedi mahalleye zararı var.
Büyük sözü dinlemeyen, dinlenmezmiş. (Büük sözü dinlemeen, dinlenmezmiş.) Büyüklerin
öğütlerini dinlemeyenler, bir işi başarmak için çok uğraşmak zorunda kalırlar,
boş yere yorulurlar.
Çingene ölmüş. Karısı, ağlayarak, çocuklarına demiş:
"Çocuklar, çocuklar! Biliyor musunuz, ne bilmiş babanız vardı?"
"Neden ana?" demişler. "Karı, karı! Hava kapandı, ya yağacak ya
yağmayacak, derdi." (karısı:
karisi, ağlayarak: ağlarak [ikinci /a/ uzun], biliyor musunuz: bilıy misınız,
karı: kari, yağmayacak: yamacak ["ya" ve "ma" seslemleri uzun])
Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur.
Çingeneye padişahlık düşünce diken dövdürür. (Çingenee padişalık düşünce tiken düdürür. ["pa"
ve "şa" seslemleri uzun; "düdürür"deki birinci /ü/ uzun])
Layık olmayan biri yönetimin başına gelirse, halka çok acı çektirir.
Evceğizim, sen bil halcağızım. (Evcezim, sen bil alcazım. ["ce" ve
"ca" seslemleri uzun]) Herkes kendi evinde mutlu olabilir ya da
olmalıdır. Kişinin kendi evi gibisi yoktur.
Gelin ata binene kadar "Ya nasip" demiş. (Gelin ata binene kaa "Ya nasip" demiş.)
Gereksiz yere iyimser olmamalıyız. Her an bir işimizde bir engelle karşılaşabiliriz.
Kendimizi her türlü sonuca hazırlamalıyız.
Kargaya yavrusu şahin gözükür. / Karga, yavrusuna
bakmış "Ovul, şahinim!" demiş. (Kargaa yavrisi şayin gözükür. / Karga, yavrisina bakmiş "Ovul,
şayinim!" demiş.) Karga, yavrusuna bakmış "Benim ak pak evladım"
demiş.
Keçinin eceli gelince çobanın değneğine sürtünür. (Keçinin eceli gelince çobanın dinene sürtünür. ["dinene"
sözcüğünde her seslem uzun]) Eceli gelen köpek cami duvarına siyer.
Kediye sormuşlar "Bu duvarı aşabilir misin?"
diye, "Sopanın büyüklüğüne bağlı" demiş. (Kediye sormişlar "Bu duvari aşabilir
misin?" dee, "Sopanın büüklüne bağlı" demiş. ["lü" ve
"ba" seslemleri uzun]) Güçlükleri aşmamız için, bizi iten, zorlayan
birtakım etkenler, korkular gerekir.
Kendinden yukarı değil, aşağısına bak. (Kendinden yukarı dil, aşasına bak. ["şa" seslemi
uzun.]) Beterin beteri vardır.
Kızı bini ister, biri alır. (kızı: kızi) Kızı isteyen çok olur; ama sonuçta biri
alacaktır.
Kim der "Yoğurdum kara". (Kim der "Yuğirdim kara"?) Kimse yoğurdum
ekşi demez.
Ne git, ne gör. Sonu belirsiz yola gitme; onun kötü durumunu hiç görme.
Neleri var. Beterin beteri vardır.
Ne ulaş, ne bulaş. Olumsuz kişilerle düşüp kalkma, pislik çıkaracak kişilerle bir olma,
onlara bulaşma.
Oğlanın eli kınası, kızın yüzü karası. (Ulanın eli kınasi, kızin yüzi karasi [/u/ uzun] Bir
erkeğin, kızlarla oynaşması, onun için onur sayılır; ama bir kız, erkeklerle
oynaşırsa, adı kötüye çıkar.
Ön teker nerden, arka teker ordan. Ön tekerlek nereye giderse art tekerlek de oraya
gider.
Su akar, göz bakar. Bir şeyi beğenirken, alırken iyice incelemek gerekir.
Zor, ayıya kaval çaldırır. (Zor, ayiya kaval çaldırır.) Zora dağlar dayanmaz.
(Çağdaş Türk Dili 106, Aralık 1996)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder