YAZIM KURALLARINI DONDURMAK
Ali TÜRKSEVEN
Katılmıyorum
Öğretmenim Feyza Hepçilingirler’e katılmıyorum. Diyor ki: “…Yazı dili olabilmiş her dilin yazım kuralları vardır. Bu kurallar kişilere göre değişmez. Toplum için yasa neyse, yazım için kural odur. İster ‘İmla Kılavuzu’na, ister ‘Yazım Kılavuzu’na bakın, ‘yada’ diye bir sözcük bulamazsınız. ‘Veya’ bitişik yazılır; çünkü Arapça bir sözcüktür. ‘Ya da’ ayrı yazılır; çünkü Türkçe bir sözdür. Bu, ben söylediğim için böyle değildir. Yazım kuralları böyle dediği için böyledir. Yazım kurallarına uymamak toplumsal alanda kargaşaya, bireysel anlamda hak edilmeyen ayıplamalara yol açabilir. Tehlikelidir.”*
Neden Katılmıyorum?
“Toplum için yasa neyse, yazım için kural odur.” yargısından başlayalım: Yasaların süreç içinde değiştiğini, kimileyin çok hızlı değiştiğini, biliyoruz. Dil kuralları da -yasalar gibi- belli bir süre geçerlidir. İşlerliği kalmayan, bir gereksinmeyi karşılamayan, kağıt üzerinde kalmış her yasa (her kural) değişir.
Tehlikeli olan asıl şey, kuralları “buzul”laştırmaya çalışmaktır. Kurallar tabulaştırılmamalıdır; tartışılmalıdır, gerektikçe elden geçirilmelidir. Nitekim kural koyucular da böyle yapıyorlar (ya da yapmalıdırlar). Çok uzağa gitmeye gerek yok, Yazaç (Harf) Devrimi’nden bu yana (son elli yıla) bakmak yeterlidir bunu görmek için: amaciyle (>amacıyla), görülmiyen (>görülmeyen), türkçe (>Türkçe), zorlıyarak (>zorlayarak), aşağlaşmış (>aşağılaşmış), öğünmek (>övünmek), gelişi güzel (>gelişigüzel), öc (>öç), söz-dizimi (>sözdizimi), varamıyacağımız (>varamayacağımız), yürütmiye (>yürütmeye)…
Dilde / yazımda kargaşadan yana değilim; ama mantığıma, bilgime uymayan kuralı da, bu kuralı koyanı da sorgulamak isterim. Öğretmenim Hepçilingirler’in “ya da”nın neden ayrı yazılması gerektiğine ilişkin yazdıkları bana inandırıcı gelmedi. O satırlarda bilimsel hiçbir kanıt bulamadım. Orada dönüp dolaşıp söylediği şey “kural böyle olduğu için”!
Kurallar belirlenirken, bir yöntem de “gereci sözcükler olan yazarlar”ın ne dediğine kulak vermek, nasıl yazdığına bakmaktır. Yaratıcı yazarlardan araştırmacı yazarlara dek geniş bir kesim incelenmelidir. Yalnızca Aziz Nesin’e bakılıp da bir sonuca varılacak değildir; ama bana göre de “ya da”nın ayrı yazılmasının bir mantığı yok. “İki ayrı sözcüktür; bu yüzden ayrı yazılır; bileşik sözcük değildir.” gibi görüşler ileri sürülebilir. Kuralları bilen, bunlara uyan herkes gibi ben de “ya da”yı ayrı yazıyorum; öğretmen olarak böyle de öğretiyorum; ama içim rahat değil. Öğrencilerden başlayarak geniş bir kamuoyu buna inanmıyor. Kuralı bir yana bırakarak Türkçe mantığımla baktığımda bu bağlacın bileşik bir sözcük olduğu, dolayısıyla “yada” diye yazılması gerektiği bana uygun geliyor. Dilbilim ve Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü’ndeki bileşik sözcük tanımı kapsamına girmiyor mu “ya da”: “İki ya da daha çok sözlükbirimin kaynaşıp kalıplaşmasıyla oluşan ve anlamlı tek bir birim işlevi gören sözcük.” (TDK Yayınları, Ankara, 1980, s.41)
Sorun, “bileşik sözcükler”le ilgilidir ve Türkçede yirmi yıldır bu konuda (TDK eliyle yapay olarak yaratılmış) bir kargaşa vardır. 12 Eylül TDK’si, benimsenmiş / yerleşmiş bileşik sözcükleri bile ayırdığı için, dildeki değişme izlen(e)medi; kamuoyundaki (kimi sözcükleri) bileşik yazma eğilimi görmezden gelindi. Bir bakıma, “eski” bileşikleri korumaya uğraştığımızdan yenilere bakamadık.
Ne Yapmalı?
“Önce dil, sonra kural” (ya da “Kurallar dilden doğar.”) gerçeği er geç kendini dayatır. Yalnızca “ya da” değil “her şey, bir şey; terk etmek, fark etmek; sağ ol, kim bilir, hoşça kal…” gibi örnekler de masaya yatırılmalıdır.
Nâzım’ın dediği gibi “anlamak gideni ve gelmekte olanı”…
* Türkçe Günlükleri, Cumhuriyet Kitap, Sayı 834, s.39, 09.02.2006
(Çağdaş Türk Dili 219, Mayıs 2006)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder