YANLIŞ ANLATIMLAR
Ali TÜRKSEVEN
Dille uygarlık arasında kopmaz bir bağ vardır. Uygar toplumun dili de ülkedeki (bir ölçüde de yeryüzündeki) yaşama göre evrilir, gelişir. Çağın getirdiği somut / soyut yeni kavramların adlandırılması ve dilin çevriminde yerine oturmasıyla dil içeriği genişler. Kavramların çoğalması, sözcüklerin artması dili varsıllaştırır; ama yapısını da karmaşıklaştırır.
Türkçe “geçmişi, sözcük sayısı, yeni kavramları adlandırabilmesiyle” (doğallıkla) karmaşık bir dildir. Karmaşık dilleri yaratan, kişioğlunun milyonlarca yıllık, güçlüklerle dolu evrim serüvenidir. Bu evrim sürecinde oluşturduğumuz anlak gücümüz, anadilimizi algılayacak / öğrenecek düzeydedir.
Türkçe yalnızca karmaşık bir dil değildir, “karışık”tır da. İlişkide bulunduğumuz -neredeyse- her uygarlıktan (onların uygarlığına özgü) sözcük / kural ala ala karıştırmışız dilimizi.
Karmaşık dillerin yüzeysel bağlamda öğrenilmesi / öğretilmesi ilkel dillerinkine benzer. Doğulan çevrede ne varsa: konuşulan birkaç yüz sözcük, sezdirilen bir bölüm kural… Dilin ayrıntısına ve kurallarına girmekle güçlük kendini gösterir.
Bugün Türkçedeki yanlış anlatımların (anlatım bozukluklarının / dil yanlışlarının) en önemli nedeni, doğası gereği karmaşık olan Türkçenin yüzyıllardır yabancı öğelerle “karıştırılmış” olmasıdır. Bu nedenle, yanlış anlatımlara karşı verilecek savaş, Türkçenin bağımsızlık savaşının bir yönü sayılabilir.
Son günlerde saptadığım önemli anlatım yanlışları (ve düzeltme önerilerim):
Televizyonlarda
“Dilbilgisi ve gramer ağırlığını altıncı sınıfa kaydırdık.” (Prof. Dr. Ziya Selçuk, TTK Başkanı, Yakın Plan, NTV, 05.08.2004)
Fransızca “grammaire” sözcüğünün söylenişi “gramer”in Türkçesi “dilbilgisi”dir. Yukarıdaki tümcede gereksiz sözcük kullanılmıştır.
“… kurallarını, kaidesini oluştururken …” (Cem Yılmaz, Murat Birsel’le Gündemdekiler, TV8, 21.06.2004)
“Kaide”, “kural”ın Arapçası olup tümcede gereksizdir.
“Kırmızıhaç” (Hiçbir Yere Gidemezsin, yabancı dizi, TV8, Ağustos 2004)
Diziyi izlerken “Kırmızıhaç” sözcüğüne önce bir anlam veremedim. Derken bu sözcük yine kullanıldı. Anlamıştım, “Kızılhaç”tan söz ediliyordu. Sıradan bir Türkçe-İngilizce Sözlük’e baktım. “Kızılhaç” maddesinin karşısında “Red Cross” yazıyordu. (“Red” “kırmızı” ya…) Bir çevirmen, buncacık şeyi bilmez mi?
“Toprağı bol olsun.” (Yavuz Bingöl, Âşık Mahsuni Şerif için diyor, Emel’ce, ATV, 30.07.2004)
Ömer Asım Aksoy, “Toprağı bol olsun.” tümcesi için şöyle diyor: “Bu deyimleşmiş dua, Müslüman olmayan ölüleri hayır ile anmak içindir. Müslüman ölüler ‘Tanrı rahmet etsin’ diye anılır.” (Dil Yanlışları, Ankara, 1980, sayfa 183)
“Tek kişilik koro” (Altemur Kılıç, “Karaoğlan” Belgeseli, CNN Türk, 25.07.2004)
Yunanca “koro”, “tek ya da çok sesli olarak yazılmış bir müzik yapıtını uygulamak için bir araya gelen topluluk”tur; “tek kişilik koro” olamaz.
“Üst sağ kaşı …” (Orhan Ayhan, yumrukoyunu karşılaşmasını anlatıyor, TV8, 03.08.2004)
Türkçede “sağ kaşının üstü” denir, doğrusu da budur. Yukarıdaki anlatımdan “sağ gözümüzün üstünde üst üste iki kaş var”mış anlamı çıkıyor.
“Evli kadının evini basıp kaçırdı.” (haberler, Kanal D, 20.07.2004)
Bu tümceden çıkan anlam “evli kadının evinin kaçırıldığı”dır. Tümce, “Evli kadını, evini basıp kaçırdı.”, “Evini basıp evli kadını kaçırdı.” biçimlerinde düzeltilebilir.
“Diş doktoru, yüzüne maske giyerek hastaları nasıl korkutuyor?” (Şaka Olsun, TGRT, 21.07.2004)
“Maske, eldiven, boyunbağı, yüzük, saat vb.” takılır. “Maske giymek” kullanımı yanlıştır.
“İlerlememek için bir sakınca yok.” (Müge Anlı, Vatan Gazetesi Magazin Genel Müdürü, Zaga, -yineleme- Kanal D, 25.07.2004)
Konuşmanın akışına göre “ilerlememek” değil, “ilerlemek” denmeliydi.
Cumhuriyet Gazetesinde
“Türk Hava Kurumu (THK) Genel Sekreteri emekli Hava Pilot Tuğgeneral Ahmet Ergönen, bazı yayın organlarının ‘kasıtlı ve doğru olmayan, yönlendirilmiş haberlerle’ kurumu yıpratmaya çalıştığını belirtti.” (İlk sayfa, İstanbul Haber Servisi, 22.07.2004)
Bu uzun tümcede aksayan yer “kasıtlı ve doğru olmayan” bölümüdür. Bu dizilişte “kasıtlı olmayan” anlamı vardır; oysa tersi anlatılmak isteniyor. Sorunlu yer “doğru olmayan ve kasıtlı” biçimine getirilerek yanlışlık giderilebilir.
“İşin acıklı yönü, ulusu oluşturan fertlerin birey olmasının engellenmiş olmasıdır…” (Orhan Bursalı, s.6, 22.07.2004)
Birey: “Toplumları oluşturan ve düşünsel, duygusal, istençsel nitelikleri toplum içinde belirlenen insanların her biri.” (Toplumbilim Terimleri Sözlüğü, TDK Yayınları, Ankara, 1980, s.25) “Fert” ise “birey”in Arapçası. Bursalı’nın “fert” ya da “birey” sözcüğünü iki kez kullanmaktan kaçındığı anlaşılıyor; ama bu durum onu yanlışa düşmekten kurtaramıyor. Toplumbilim Terimleri Sözlüğü’nün ışığında baktığımda -Bursalı’nın tümcesindeki- “fertlerin” sözcüğünün “insanların” olması gerektiği sonucuna varıyorum.
“d) Örneğin işsiz kalan yüzbinler; büyük, hesabı zor, eni boyu belli olmayan sosyal ve toplumsal maliyet…” (Orhan Bursalı, s.6, 29.07.2004)
“Eğitim çıkmazı, sosyal, ekonomik, toplumsal yıkım yaratmamak üzere de, ortaöğretimi tamamlamış çocukların yaşama, mesleğe hazır olmalarını çözüm olarak görüyorlar.” (Şükran Soner, s.13, 29.07.2004)
“Toplumsal” sözcüğü (İngilizce ve Fransızcadaki) “sosyal”in Türkçesidir. Eşanlamlı sözcükleri Bursalı ve Soner’in kullandığı gibi kullanmak yanlıştır. Bir sözcüğün eşanlamlısı ayraç içinde verilir.
“Yaşar Miraçla şiirinin başlangıcından bu yana gelen bir söyleşi gerçekleştirdik.” (Nurgül Ateş, Cumhuriyet Kitap, Sayı 753, s.4, 22.07.2004)
Nurgül Ateş’in bu tümcesinden anlayabildiğim tek şey “Yaşar Miraç’ın şiiri üzerine bir söyleşi gerçekleştirildiği”. Ayrıca “Yaşar Miraç’ın şiirinin başlangıcından bu yana gelişimi (?)” üzerine bir söyleşi olduğu da seziliyor. (“Miraçla”daki kesme imi eksikliği de benden kaynaklanmıyor.)
“İşverenler de zaten genellikle şiir sevmez ve anlamazlar.” (Yaşar Miraç, Cumhuriyet Kitap, Sayı 753, s.5, 22.07.2004)
Yaşar Miraç’la yapılan söyleşi -sorulara ve yanıtlara bakıldığında- konuşularak gerçekleşmemiş izlenimi verdi bana. Sanki soruların hepsi iletilmiş, bunlara da yanıtlar yazılmış. Böyleyse (ve dizgiden kaynaklı bir yanlışlık da değilse) Yaşar Miraç’ın anlatım bozukluğu barındıran tümceleri var. Yukarıdaki bağlı tümcede ikinci yüklem (anlamazlar), “şiirden” dolaylı tümlecini gerektirmektedir.
“Bir ara, 1977’lerde Milliyet’in mizah sayfasında kısa mizah yazıları yazdım.” (Yaşar Miraç, Cumhuriyet Kitap, Sayı 753, s.5, 22.07.2004)
“1978’lerde bana 17 bin liraya metin yazarlığı teklif edildi.” (Yaşar Miraç, Cumhuriyet Kitap, Sayı 753, s.5, 22.07.2004)
“1978’lerde Kemençenin Türküsü diye bir senaryo yazdım.” (Yaşar Miraç, Cumhuriyet Kitap, Sayı 753, s.6, 22.07.2004)
“1977’ler, 1978’ler” yanlış bir çoğullamadır; sonu sıfırlı yıllar çoğullanabilir: 1970’ler, 1970’lerin ikinci yarısı…
“Bunun için de kimseden ne izin alıyor ne de bir ödemede bulunuyor.” (Yaşar Miraç, Cumhuriyet Kitap, Sayı 753, s.6, 22.07.2004)
Bu bağlı tümcenin ikinci yargısı, yönelmeli dolaylı tümlece gereksinmektedir; çünkü birinci yargıdaki “kimseden” çıkmalı dolaylı tümleci “bulunuyor”a uymamaktadır. “Ne de” bağlacından sonra “kimseye” sözcüğü eklenmelidir. (Daha düzgün bir anlatım için “kimseden” sözcüğü de “ne”den sonra kullanılmalıdır.)
“Bu davanın kazanılması demek; bundan sonra bu alanda da öyle her istediğini herkesin yapamayacağı bir sonuç ortaya çıkacak sanıyorum.” (Yaşar Miraç, Cumhuriyet Kitap, Sayı 753, s.6, 22.07.2004)
Tümcenin başıyla sonu birbirini tutmuyor. Ben olsaydım tümceyi şöyle kurardım: “Bu davanın kazanılması (demek?), bundan sonra bu alanda da herkesin öyle her istediğini yapamayacağı sonucunun ortaya çıkması demektir, sanıyorum.”
“İlim, bilim adamları, sanatçılar, öğretmenler, aydın kişiler sindiler.” (Turhan Selçuk, Abdülcanbaz 14.236, s.7, 29.07.2004)
Arapça “ilim”le Türkçe “bilim” eşanlamlıdır.
İlginç Bir Çağrılık
“Birlikteliğimizi evlilikle noktalandıracağımız bu mutlu günümüzde aramızda olmanız bizi onurlandıracaktır.” (evlilik çağrılığı)
Düğün çağrılıklarında “özgün, ilginç, yeni, değişik” olmak adına kimi kez “saçma”, “gülünç” şeyler yazılıyor. Yukarıdaki tümcede “evlendikten sonra birliktelikleri bitecek”miş anlamı vardır. Sanki “evlenme çağrılığı” değil de “ayrılma çağrılığı”!... (Öte yandan, ilginçtir, “noktalandırmak” sözcüğü sözlüklerimizde yer almıyor.)
*
Örneklerde de görüldüğü gibi, Türkçeyi doğru kullanma konusunda sorunlarımız var. Yanlışları yapan kişilerin çoğu kalburüstü. İşi doğrudan “dil”le ilgili kişiler. Demek ki dilimizi öğretme / öğrenme konusunda birtakım eksiklerimiz söz konusu. Yeterince başarılı değiliz. (“Başarısızız.” demeye gönlüm de elvermiyor, dilim de varmıyor.)
Dil Devrimi işte bunun için de bitmedi, bitmeyecek. Hep daha iyiye, güzele, uygara doğru gideceğiz. Eskiyen, çürüyen, kokan, yanlış olan ne varsa devrilecek. Dilde de, bilimde de, sanatta da… Yaşamın her alanında; çünkü yaşam bir bütün. Yaşam da karmaşık, dil gibi.
(Çağdaş Türk Dili 201, Kasım 2004)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder