18 Kasım 2021 Perşembe


 

YAZILI – SÖZLÜ DİL YANLIŞLARI-2

Milyonlarca kişiye ulaşabilen kitle iletişim araçları, doğal olarak, çok önemli. Televizyonla, radyoyla, gazete ve dergilerle, insanlara her gün birçok bilgi akıyor. Bu bilgi akışında, verilen her şey doğru olmadığı gibi, birçok dilbilgisi yanlışı da yapılıyor. Hazırlıksız konuşmalarda ya da canlı yayınlarda birtakım yanlışlıklar doğal sayılabilir ya da hoş görülebilir. Ancak senaryosu önceden yazılan bir filmde; bir filmin çevirisinde, haberlerde, reklamlarda, tabelalarda, duyurularda yapılan dil yanlışları, bilgisizlikten kaynaklanıyor.

            Televizyonun karşısında yanlış bulmak için oturmasanız da, gazeteyi-dergiyi yanlış bulmak için okumasanız da, çevrenizdeki konuşmaları yanlış bulmak için dinlemeseniz de öyle belirgin yanlışlar var ki, gelip sizi buluyor.

            Son aylarda beni bulan yanlışlar şunlar:

            “Beş polis okulu öğrencisi yaralandı.”  (Mehmet Barlas, haberler, ATV, 19.09.1993)

            Bu tümcede, tamlamadaki “beş” sıfatının yeri yanlıştır. Tümce, bu durumuyla şu anlamı vermektedir: Beş ayrı polis okulu vardır ve bu okullarda okuyan öğrenci yaralanmıştır. Oysa anlatılmak istenen, beş öğrencinin yaralandığıdır. O zaman tamlama (ve tümce) şöyle olmalıdır: Polis okulunun beş öğrencisi yaralandı.

            “Görevde kalmaması için hiçbir engel yok.”  (haberler, Show TV, 01.10.1993)

            İlk bakışta anlaşılması güç bir tümce. Bunun nedeni de “kalmama, hiçbir, yok” sözcüklerinin olumsuz anlam taşımaları. Tümcenin üstteki durumuyla, anlamı şöyledir: Sözü edilen kişi görevde kalamaz. Oysa haberin bütününe bakıldığında, kişinin görevde kalabileceği anlaşılıyor. Tümce şöyle olmalıdır: Görevde kalması için hiçbir engel yok.

            “ ‘Tutuklatırsın!’ demek istiyorsun, değil mi?”  (Tehlikeli Kokteyl, yabancı film, ATV, 11.10.1993)

            Filmin akışına göre, tümce şöyle olmalıydı: “ ‘Tutuklatırım!’ demek istiyorsun, değil mi?”

            Şimdi, kafamızı karıştırmamak için, işi biraz daha yalınlaştıralım. Çift tırnak içindeki sözü söyleyene 1. kişi, tek tırnak içindeki sözü söyleyene 2. kişi diyelim. Buna göre, ilk tümcede (yanlış olanda) şu anlam var: 1. Kişi 2. kişiye onu (ikinci kişiyi) tutuklatabileceğine ilişkin bir şeyler söylemiştir. 2. Kişi de “Tutuklatırsın!” sözüne yakın bir şey söylemiştir. 1. Kişi de diyor ki: “ ‘Tutuklatırsın!’ demek istiyorsun, değil mi?” Oysa olay ve konuşma akışı öyle değildir. 2. Kişi 1. kişiye “Seni vurdururum.” demiştir. 1. Kişi de onun böyle bir hakkı olmadığını, ancak tutuklatabilme yetkisi olduğunu söylemek ister (sanırım, filmin özgün biçiminde söyler de). Çeviride bu konuşma yanlış aktarılır. Doğrusu, yukarıda da belirttiğimiz gibi “ ‘Tutuklatırım!’ demek istiyorsun, değil mi?” biçimindedir.

            “Senin gizli ajanlık yapmanı istiyorum.”  (Son Söz Sevginin, yerli dizi, Show TV, 27.10.1993)

            Türkçe Sözlük “ajan”ı, “gizli görevli” diye tanımlıyor. Yani “ajan”ın gizsiz olanı yok. O zaman bu tümcede “gizli” sözcüğü fazladır. Tümce “Senin ajanlık yapmanı istiyorum.” biçiminde olmalıdır.

            “Bizim dans grubuna dinamik, hareketli gençler aranıyor.”  (900’lü hatların TV reklamından)

            Bunu söyleyen (daha doğrusu söyleten) kişi, anlaşılan, dinamik ile hareketli sözcüklerinin anlamını farklı sanıyor. Oysa bu iki sözcük eşanlamlıdır. Bu tümcede biri fazladır.

            “… hazırlıklarını sürdürmeye devam ediyor.”  (Mustafa Denizli, haberler, ATV, 01.11.1993)

            Bu tümcede de üsttekine benzer bir yanlış vardır. “Sürdürmek” ile “devam etmek” eşanlamlıdır. Öyleyse “… hazırlıklarını sürdürüyor.” demek yeterlidir.

            “Yeni Vernel kalıyor; ama siz gidiyorsunuz.”  (TV reklamlarından)

            Bunu söyleyen kişi, giden kişi için üzülüyor gibi görünüyor. Oysa durum öyle değildir. Kadın, Vernel’i alıp onu getiren adamı kibarca kovmaktadır. Reklamın akışına göre, tümcenin doğrusu şöyle olmalıdır: Siz gidiyorsunuz; ama Yeni Vernel kalıyor. (Gerçi reklamda vurgu ve tonlamayla, bu yanlışlık giderilmeye çalışılıyor; ama bu söz, karşımıza yazılı olarak çıkarsa, vurgu ve tonlama olanağı olmayacaktır.)                                        

            “... ‘Türkler parladı. Unıted söndü.’ sözcüğünü kullandı.”  (haberler, Show TV, 21.10.1993)

            Yukarıdaki tümcede tek tırnak içinde de bir tümce vardır. Buradaki yanlışı yapan kişi “tümce” ile “sözcük”  (ya da “söz” ile “sözcük”) kavramlarını karıştırmaktadır. Tümce şöyle olmalıdır: “…‘Türkler parladı, Unıted söndü.’ tümcesini kullandı.”

            “Cinayet şebekesi gibi çalışan bir örgütün karşısında devletin de yapacağı bir dizi önlemler vardır.”  (Tansu Çiller, Cumhuriyet, ilk sayfa, 03.11.1993)

            Türkçede “önlem yapmak” diye bir kullanım yoktur, “önlem almak” vardır. Tümcenin doğrusu şöyledir: Cinayet şebekesi gibi çalışan bir örgütün karşısında devletin de alacağı bir dizi önlemler vardır. (Acaba “örgütün karşısında” yerine “örgüte karşı” dense daha açık bir anlatım olmaz mı?)

            “23 Nisan’da evine arkadaş alan hangileriniz var?”  (Halit Kıvanç, Susam Sokağı, TV 2, 12.11.1993)

            Bu tümcenin doğrusu şu biçimlerde olabilir: “23 Nisan’da evine arkadaş alan hangilerinizdi?”, “23 Nisan’da evine arkadaş alan kimler var?”

            “Bu soruyu biraz düşündükten sonra gelirim.”  (Genç Dehalar, yabancı film, ATV, 19.11.1993)

            Bu çeviri tümcesinden anlaşılan şudur: Tümcenin söyleyeni, bir soruyu biraz düşünüp gelecektir. Oysa filmde, tümcenin söyleyeni, karşısındakine bir soru sormuştur. Karşısındaki, soruyu hemen yanıtlayamadığı için, ona düşünme süresi tanımıştır. Bu duruma göre tümce şöyle olmalıdır: Sen bu soruyu biraz düşündükten sonra gelirim.

            “Yargıtay, dosyayı enine boyuna inceler.”  (Baki Tuğ, milletvekili, Çapraz Ateş, Show TV, 22.11.1993)

            “… mecburiyetinde ve zorundayız.”  (Baki Tuğ, aynı)

            Bu iki tümcede de eşanlamlı sözcüklerin yan yana kullanılması yanlışı vardır. Tetkik etmek ile incelemek eşanlamlıdır, tümcede biri gereksizdir. Mecburiyet ile zorunda olmak da eşanlamlı olduğundan, bunlardan biri gereksizdir.

            “Mehmet Barlas çok iyi yemekten anlar.”  (Güneri Cıvaoğlu, haberler, ATV, 24.11.1993)

            Bu tümceden “M. Barlas’ın çok iyi yediği” ya da “çok iyi yapılmış yemekten anladığı” anlamları çıkıyor. Oysa Cıvaoğlu’nun söylemek istediği, Barlas’ın “yemeklerden çok iyi anladığı”dır. Buna göre, tümce şöyle olmalıdır: M. Barlas, yemeklerden çok iyi anlar.

            “Arkeoloji doktoru profesör Jale İnan’ı izliyoruz.”  (M. Barlas, haberler, ATV, 28.11.1993)

            Bu tümcenin şöyle olması gerektiği anlaşılıyor: Arkeolog Profesör Doktor Jale İnan’ı izliyoruz.

            Bu bağlamda yabancı dil öğretiminin de öğrencinin kişisel ve kişilik eğitimine olumlu katkıları beklenmektedir.”  (Bekir Özgen, Çağdaş Türk Dili, Ekim 1993, s.21)

            Bu tümcede uzun ve karmaşık bir tamlama var. Burada yer alan “öğrencinin kişisel ve kişilik eğitimi” tamlaması oldukça ilginç. Bu tamlamayı biraz açalım: Öğrencinin kişisel eğitimi / öğrencinin kişilik eğitimi. “Kişisel eğitim” sıfat tamlamasıdır; “kişilik eğitimi” belirtisiz ad tamlamasıdır. “Kişisel ve kişilik eğitimi” diye bir tamlama oluşturulabilir mi? Bu durum acaba bir yanlışlık mıdır; yoksa dilin olanaklarının genişletilmesi midir? Tartışılmaya değer.

            “Yeni İçkili Çağlayan Gazinosu”  (bir tabela)

            Bu tamlamada “içkinin yeni olduğu” anlamı vardır. Oysa anlatılmak istenen “gazinonun yeni olduğu”dur. Tamlama şöyle olmalıdır: İçkili Yeni Çağlayan Gazinosu.

            Basın organlarında “gözaltına almak” ile “gözlem altına almak” kavramlarının karıştırıldığını görüyoruz. “Gözaltı”, “birinin hapsedilmemekle birlikte bulunduğu yerden ayrılmasına engel olunarak belirli bir yerde oturtulmuş olması durumu”dur (Türkçe Sözlük). “Gözlem”, “bir şeyi iyi anlamak için onun kendi kendine ortaya çıkan türlü belirtilerini gözden geçirmek işi”dir (Türkçe Sözlük). “Gözlem altına almak” eski deyimle “müşahade altına almak”tır; örneğin, bir sanığın (ya da suçlunun) ussal dengesinin yerinde olup olmadığını anlamak için bir sağlık kuruluşunda belli bir süre tutulup davranışlarının izlenmesi gibi. Ama bakıyoruz, kimi yayınlarda, birinin “gözaltına alınması” olayı “gözlem altına alınma” olarak anlatılıyor.

            Bir başka yanlış türü de, batı kökenli sözcüklerin dilimizde yaygınlaşmasından kaynaklanıyor. “Ful dolu” demek, “ful” ile “dolu” sözcüklerinin eşanlamlı olduğunu bilmemekten; “naylon poşet” demek, poşetin “naylon torba” olduğunu bilmemekten ileri geliyor.

            “Sahibinden kiralık kaloriferli bayanlara”  (bir gazete duyurusu)

            Duyurularda daha tutumsal olması için az sözcük kullanılması doğaldır. Binlerce küçük duyuruyu tüm noktalama kurallarına uyarak yayımlamak da çok güçtür. Bu durumda sözcüklerin yerleri daha çok önem kazanmaktadır. Yukarıdaki duyuruda “kaloriferli bayanlar” gibi gülünç bir anlam da çıkmaktadır. Sözcükler şöyle dizilseydi noktalamalar olmasa da olurdu: Sahibinden kiralık daire bayanlara kaloriferli (“daire” sözcüğünü eklemezsek, bu kez de “kiralık bayanlar” gibi bir anlam çıkıyor).

            Öneriler

            Herkes, dilini doğru kaynaklardan öğrenme yolunu seçmelidir. Doğrudan bir “dil öğretme kaynağı” olmamasına karşın televizyonun da bu konuda olumlu-olumsuz birçok işlevi vardır. Bu yüzden TV yöneticileri anadili bilincine erişmiş kişilerden seçilmelidir. Bir başka yol da, bu kişilere dil kursları düzenlemektir.

            Film çevirileri ve senaryo yazımında “ucuza mal etme” değil, “işi bilme” ilkesi geçerli olursa, çocukların bile yapmayacağı yanlışları, artık, görmeyiz.

            Yaşamımızın bütün alanlarında “dil” en önemli araç olduğundan, kurallarına uygun kullanılırsa amaca ulaşmak biraz daha kolaylaşacaktır. Bunun için de bütün toplumun eğitimi zorunludur. Bu konu ise, başka bir çalışmanın kapsamında olacağı için  -şimdilik-  buna girmiyoruz.

                                                                                                  (Çağdaş Türk Dili 75, Mayıs 1994)

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  “de” Sözcüğü Sorunu Ali TÜRKSEVEN               Sorun Şifreleri çok tartışılan şu 2011 YGS’nin 29. Türkçe sorusu, “bağlaç”ın ne ol...