TALİM
TERBİYE NASIL OKUR?
Ali
TÜRKSEVEN
Giriş: Ders Kitabı Yazıyoruz
Arkadaşlara
“Bunlar bizim yazacağımız kitapları onaylamazlar.” dedim. “Başkaları yazacağına
biz yazalım. Bu bir evrimdir. Biz yazalım, onlar onaylamasın.” dediler. Az
yetkili biri de “Biz masaya yumruğumuzu vurduk, kitaplar geçecek!” dedi. İşe
koyulduk.
Aykırı Kitaplar
Köksal
Toptan döneminde kabul edilen bu gerici ders izlencesine göre yazmamızın yanı
sıra, Nâzım Hikmet, Oktay Akbal, Nermi Uygur, Melih Cevdet Anday gibi yazar ve
ozanlardan da uygun yerlerde alıntılar yaptık. Atatürk’ün Dil Devrimine uygun
bir Türkçe kullandık. Çağdaş yorum ve açıklamalar, eleştirel bakış, demokratik
ve bilimsel düşünce gibi olgular kitaplarımızın ekseni oldu. Kitaplarımız Talim
ve Terbiye Kuruluna ilk inceleme için gittiğinde Edebiyat-1 reddedildi.
Gerekçe: Müfredata aykırılık. Doğruydu, biz bu gerici müfredata aykırıydık.
Bakanlığın da bu müfredatı ileriye götürme gibi bir amacı yoktu. Nitekim taslak
izlence de elimizdekinin daha geri bir kopyasıydı. Bu ret olayı yaşandıktan sonra,
edebiyat öğretmeni müdür “Siz de Nâzım’ı almasaydınız.” dedi. Masaya yumruk
vuransa ortada yoktu.
Durum
basına yansıyıp gazeteciler de dönemin Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ı
sıkıştırınca, durdurulan çalışmamız yeniden başladı. Kitaplarımızdaki
“çıkıntıları” budadık. İnceleme komisyonları edebiyat kitaplarımızı beğendi.
Onların eleştiri ve önerileriyle kitaplarımız son biçimini aldı, üst kurula
sunuldu. Sonra yine ret.
Talim
ve Terbiye Kurulu, inceleme komisyonunun 90’ın üzerinde puan verdiği edebiyat
kitaplarını beğenmedi. Ne mi yaptı? İstanbul’da yazdırılmış olan edebiyat
kitaplarını önce onayladı (23 Temmuz 1999, Karar No: 173), sonra da üç gün
içinde inceleyip düzelttirdi. İlk incelemede 15-20 puan alan bu kitaplar
basıldı; satılıyor, okutuluyor. Bu kitaplardaki yanlışları sergilemek ise
bize düşmez.
Talim
ve Terbiye Kurulunun bu uygulaması Ders Kitapları Yönetmeliğine aykırıdır.
Yönetmelik çiğnenmiştir; bu yüzden Talim ve Terbiye Kurulu, ilgili mahkemede bu
uygulamasının hesabını verecektir. Ortadaki bu haksız ve yönetmeliğe aykırı
durum üzerine, inceleme komisyonundan iki görevli, buradaki görevlerinden
ayrılma dilekçesi vermişlerdir. Yönetmeliğe aykırılık olduğu -yazarlarca- Bakan’a
bildirilmiş; ama bir sonuç alınamamıştır.
Kitaplarımızın
reddedilişinin gerekçesini uzunca bir süre sonra öğrenebildik. “Yanlış” diye
belirtilen yerlerin yüzde 90’ı yanlış değil, doğru. “Anlatım bozukluğu” olduğu
öne sürülen tümcelerin hiçbirinde bozukluk yok. “Sorular yetersiz” denilen
yerlerdeki sorular, önceki incelemede, sayısı çok bulunduğu için inceleme
komisyonunca azaltılmıştı. Kısacası kitaplarımızı reddeden incelemeci, kararını
önceden vermiş. Sonra da olur olmaz her yeri çizmiş. Hele Edebiyat 3’ü
inceleyen, hop oturup hop kalkmış, öfkesini kâğıda kusmuş. Örnekler:
Edebiyat 1: Slogancı ve İdeolojik
“Ali
İzzet Özkan, Davut Sularî, Efkâri, Habib Karaarslan, Talib Coşkun, Âşık Mahsuni
Şerif, Âşık İhsanî” adlarının halk ozanlarına örnek gösterildiği yerin yanında,
“Örnekler tek taraflı seçiliyor.” denmiş; ama asıl rahatsızlık “Mahsunî ve
İhsanî”den.
“Yakın
döneme değin ülkemiz nüfusunun çoğunluğunu oluşturan köylülerimizin sorunları,
sinema sanatına da yansımıştır. Köyü ve köylüyü gerçekçi biçimde yansıtan
sinemacılarımızdan biri de Yılmaz Güney’dir.” sözünün yanında “Kürtçülük
yaptığı için yurtdışına kaçmıştır.” gibi tuhaf bir yaklaşım var.
“Ülkemizde
işçilerin ve köylülerin sorunlarını dile getiren yapıtlar Cumhuriyet Dönemi’nde
yazılmaya başlamıştır. Şiirde Nâzım Hikmet Ran, Enver Gökçe, Ahmed Arif, Rıfat
Ilgaz, Hasan Hüseyin Korkmazgil usumuza ilk gelen adlardır. Roman ve öyküde ise
Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Bekir
Yıldız vb. sayılabilir” tümcelerinin yanında da “Örnekler tek taraflı seçiliyor.”
denmiş. İşçileri, köylüleri bu yazar ve ozanlar anlatıyorsa ders kitabı
yazarına düşen, bu gerçeği saptamaktır, örtmek değil. Gerçekte “tek taraflılık”
Edebiyat Programında; çünkü “ilerici” sanatçılar göz ardı ediliyor.
Fazıl
Hüsnü Dağlarca’nın “Tanrı olsam bir günlüğüne” dizesi de rahatsız ediyor
incelemeciyi. Öğrencinin, bu sözü hoşgörüyle karşılamayacağını öne sürüyor.
Oysa hoşgörüsüz olan kendisi.
“Bugün
Türkçe, yeryüzünde Nâzım Hikmetlerle, Yaşar Kemallerle, Aziz Nesinlerle
anılmaktadır.” tümcesi de “tek taraflı bilgi” olarak eleştiriliyor. Yalan mı? Türkçeyi
yurtdışında Necip Fazıllar, Nihal Atsızlar, Arif Nihatlar mı temsil
ediyor?
Deniz Gezmiş Şarkısı
“Yiğidim,
aslanım burda yatıyor” dizesi için “25. soruda Deniz Gezmiş için söylenen bir
şarkıdan örnek seçilmiş. Örnek hatalı ve ideolojik” deniyor. Yanlış. Bu dize
Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun Nâzım Hikmet için yazdığı şiirindendir. Ayrıca bu
soruda hiçbir yanlış yok.
“Testlerde
verilen örneklerin, alıntıların çoğu ideolojik sloganlar mahiyetinde. Ancak
bunun anlaşılmaması için kaynak belirtilmemiş.” diye bir “kehanet”te de
bulunuyor incelemeci. “Kaynak belirtilmeli ve endişeler giderilmeli.” diyor.
İncelemeci “slogan”ın ne olduğunu bilmiyor. Ayrıca test sorularında yöntem
olarak alıntı kaynağı gösterilmez. Test sorularındaki dizelere kaynak gösteren
hiçbir edebiyat dersi kitabı yoktur. İncelemeci “endişeleniyor” diye soru
kalıbı değiştirilemez.
Edebiyat 3: Öztürkçe-Nâzım-Kâtiplik
“Programda
Nâzım Hikmet olmadığı halde yer yer Nâzım Hikmet’ten söz ediliyor.” denmiş.
İncelemeci “kraldan da kralcı”. Program “metinler şunlardan seçilebilir” diyor,
metni seçilemeyen yazar ve ozanlardan söz edilemez demiyor ki. Devlet
protokolünde şiirleri okunan, Devlet Tiyatrolarında ve TRT’de yapıtlarına yer
verilen Nâzım’ın adı bile Talim ve Terbiye Kurulunu çileden çıkarıyor. Ayrıca
yazıda “şapka”yı pek seven incelemeciler Nâzım Hikmet’in adını -nedense-
düzeltme imi kullanmadan “Nazım” diye yazıp yanlış yapıyorlar. (Bu yazıdaki
doğru yazımlar, bizim düzeltmemiz sonucudur.)
Edebiyat
3’ü inceleyen kişinin eleştirilerini, daha doğrusu yazım ve anlatım
yanlışlarıyla dolu, öznel, bilim dışı, aşağılayıcı, karalayıcı, kavgacı
tümceleri yorum yapmadan aktarıyorum. İnceleyici, Türkçeye, yeniliklere,
“devrim” sözcüğünün kendisine bile dayanamayıp saldırırken kaleminden akan
salyaları görür gibi oluyorum:
“Öztürkçe adı altında öğrenci
seviyesine uygun olmayan yeni kelimeler kullanılmıştır. Bu sebeple ifadelerin
anlaşılması güçleşmiştir.”
“
‘Türkçenin gizli gücüne ulaşmak isteyen bir ozandır.’ ifadesi bu yaştaki
öğrencinin anlayacı (‘anlayacağı’ olacak. A.T) bir bilgi de değil. Yeteri kadar
açık bir ifade de değildir. Bu ifadelerle yazar ve şair tanıtılamaz.”
“Necip Fazıl’ın hayatının
verildiği bölümdeki ‘Senfoni’ başlığı ile sunulan şiiri ozanın gizemciliğini
(altını biz çizmedik, A.T) de en iyi yansıtan şiirlerindendir.’ ifadeler
öğrenci seviyesine uygun değil.” (Anlatım bozukluğu var. A.T)
“ ‘...zaman ve yer (uzam)...’
Uzam öğrencinin hiçbir zaman kullanmayacağı bir kelimedir. Yer ve zaman ögeleri
denildiğinde herkes anlıyor. Niçin ihtiyaç duyulup da konduğu
anlaşılamamıştır.” (Son tümcede anlatım bozukluğu var. A.T)
“ ‘Yazınsal dil’ vb. gibi yaygın
olmayan zorlama terimler üretilmeye çalışılmış, dil zorlanmıştır.”
“ ‘Anadolu... edilgin
(altına biz çizmedik, A.T.) değil;’ ifade Türkçenin nüanslarına uygun değil.”
(Anlatım bozukluğu var. A.T.)
“ ‘... vermek istediği iletiyi
(altını biz çizmedik, A.T.) ...’ Çoğunluğun kullandığı Türkçe kullanılmalı. Dil
zorlanmamalı.”
“Son Dönem Türk Edebiyatının
sanatçıları anlatılırken onların toplumculuğundan bahsederken “devrimci”
olduklarından da bahsediliyor. (Anlatım bozukluğu var, A.T.) Onlara iyilik
ettiklerini sananlar TDK’nin Türkçe Sözlük’üne (s.575) bakarlarsa ‘devrimci’
kavramının 2. açıklamasına uyduklarını göreceklerdir. Bu da onlara iyilik değil
kötülük etmektir. Verilen örnekler Garipçiler ve Hisarcılar ana başlıkları
altında toplanmıştır. Bu gruplardaki sanatçılar kitap yazarlarının düşündüğü
gibi ihtilalci, devirip yok edici bir zihniyete sahip değillerdir. Onların tek
amacı toplum sorunlarını anlatmaktır. Bu (virgül konmalı, A.T.) devrimcilikle
karşılanamaz.”
“Okullarda kural ve doğrular
öğretilmek zorundadır. Burada öğretilen (virgül olmalı, A.T.) verilmek istenen
(virgül olmalı, A.T.) kuralsızlıklardır. Şiirlerde dizeler büyük harfle başlar
kuralı yok sayılıp dizenin başı sonu belli olmayan bir şeklinin denendiği
metinler verilmiştir. Bu tür metinler verilmeden önce kurallı olanlar verilir.
Birkaç sanatçının denediği, daha sonra da polemik konusu yapılan metinler ders
kitabına alınacak örnek niteliği taşımaz.”
“Edebiyat kitabında yer almayan
birinin şiirimizde yenilikler yaptığını düşünmek doğru olamaz. Attilâ İlhan’ın
şiirini ve duygularını anlatmak için Nâzım Hikmet’ten bahsetmek gerekmez.”
“Kitap metinle doldurulmuş,
yazarlıktan çok kâtiplik yapılmıştır.”
Sonuç: Yeniden Yapılanma
Bu
süreçte yaşadıklarımız, MEB’in ne denli köhne bir yapısı olduğunu bize bir kez
daha gösterdi. Yirmi yıldır orada çöreklenen gerici düşüncenin en küçük ışıktan
bile nasıl rahatsız olduğunu gördük. Ders kitaplarının ne denli önemli araçlar
olduğunu öğretmen ve öğrenciler bilirler. Bakanlığın bunu bilmediğini
anladık.
Konumuzla
ilgili sorunların çözümü için önerilerimizi şöyle özetleyebiliriz:
1. Türk dili ve edebiyatı dersinin öğretim izlencesi, ilgili dernek, kurum, sendika, fakülte, öğretmen, öğrenci, veli ve benzerlerinin görüşleri de alınarak çağdaş bir yaklaşımla yeniden hazırlanmalıdır. Ülkemizin yetiştirdiği büyük yazar ve ozanları bu dersin kitaplarından uzak tutmaya kimsenin hakkı yoktur.
2.
Özel sektör, ders kitapları alanından uzaklaşmalıdır. Hikmet Uluğbay’ın
gerçekleştiremediği “her derse bir kitap” tasarısı çok yerindeydi. Özel sektör
olmayınca “rüşvet” eksenli dedikodular da bitecektir. Bakanlık güzel kitaplar
yazdırıp bastırabilecek olanaklara sahiptir. Edebiyat alanında bilgisini
kanıtlamış, öğretim deneyimi olan yazarlarımız bu işi başarıyla
gerçekleştirebilirler.
3.
Talim ve Terbiye Kurulunun yapısı ve işleyişi gözden geçirilmeli, burada yeni
düzenlemeler yapılmalı; görevlilerde aranan nitelikler, onların
görevlendirilmesi bilimsel ve nesnel ölçütlerle belirlenmelidir.
4.
Yazım kuralları konusunda TDK’nin kargaşaya yol açan “İmlâ Kılavuzu” tekeli
kaldırılmalı, Bakanlık, yazım birliğini sağlayacak yeni yazım kılavuzu
hazırlatmalıdır.
Eğitimimizin
pek çok sorununun çözülebilmesi için MEB’de yeniden yapılanma kaçınılmazdır.
“Tarih, toplumların önüne çözemeyecekleri hiçbir sorunu koymaz.” Sorunlar bir
gün çözülecektir.
Not 1: Bu yazı (sesimizi daha çok yere duyurabilmek amacıyla) çeşitli yerlere gönderilmiştir. Evrensel gazetesi (28.11.1999) ile Özgür Bakış (25.12.1999) gazetesinde de yayımlanmıştır.
Not 2: Bu yazının fotokopisi Millî Eğitim Bakanına, Ortaöğretim Genel Müdürüne, Talim Terbiye Kurulu Başkanına da gönderilmiştir. Ortaöğretim Genel Müdürünün Bakana şikayeti üzerine (bana "Bakanlığa hakaret, basına izinsiz demeç vermek", arkadaşlara "basına izinsiz demeç vermek" suçlamasıyla) soruşturma açılıp ifademiz alınmıştır. Bakanlığa en yakın bir okulda tam gün sayılacak bir sürede müfettişle komisyonumuz görüşmüştür. Beklediğim gibi en son ben çağrıldım. Müfettişe "Bakanlık, bu işle uğraşmayın, oturun oturduğunuz yerde demek istiyor, sanırım." dediğimde "Aynen öyle hocam." demişti. Ceza almadık.
(Çağdaş Türk Dili 147, Mayıs 2000)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder