18 Kasım 2021 Perşembe

 

TALİM TERBİYE NASIL OKUR?

Ali TÜRKSEVEN

            Giriş: Ders Kitabı Yazıyoruz



       MEB, ders kitaplarını öğretmenlere yazdırmayı kararlaştırmıştı. Türk dili ve edebiyatı dersi kitaplarının da okutulması süresi bitiyordu ve yeniden yazdırılması gerekiyordu. Ankara’da görevli öğretmenlerden oluşturulan kitap yazma komisyonunda ben de vardım. Ocak 1998’de “serüven” başladı. 
      Ortaöğretim genel müdürü, komisyonumuzla yaptığı toplantıda “kitap yazmanın güç bir iş olduğunu, ama elimizi taşın altına koymamız gerektiğini, biz yazmazsak birilerinin bu işi yapacağını” belirtti. Ortaöğretim genel müdür yardımcılarından biri “özel sektörün daha güzel ders kitapları hazırlattığını kabul etmemiz gerektiğini” söyledi. Kendisi de Türk dili ve edebiyatı öğretmeni olan bir müdür de başka bir toplantıda “Nâzım Hikmet’i hâlâ okutamayacak mıyız?” dedi. Herkes ayrı telden çaldı. 
       “Türk Dili ve Edebiyatı Müfredatı”  (öğretim izlencesi) tutucu, dahası gericiydi. Buna uyarak nitelikli bir ders kitabı ortaya koyulamazdı. Çünkü burada adı geçmeyen yazar ve ozanlardan metin almaya geçit yoktu. Yetkililerden ilgili maddeyi kaldırmalarını ya da yumuşatmalarını istedik. Dediler ki “Yok, yok!” 

       Arkadaşlara “Bunlar bizim yazacağımız kitapları onaylamazlar.” dedim. “Başkaları yazacağına biz yazalım. Bu bir evrimdir. Biz yazalım, onlar onaylamasın.” dediler. Az yetkili biri de “Biz masaya yumruğumuzu vurduk, kitaplar geçecek!” dedi. İşe koyulduk. 


       Aykırı Kitaplar

      Köksal Toptan döneminde kabul edilen bu gerici ders izlencesine göre yazmamızın yanı sıra, Nâzım Hikmet, Oktay Akbal, Nermi Uygur, Melih Cevdet Anday gibi yazar ve ozanlardan da uygun yerlerde alıntılar yaptık. Atatürk’ün Dil Devrimine uygun bir Türkçe kullandık. Çağdaş yorum ve açıklamalar, eleştirel bakış, demokratik ve bilimsel düşünce gibi olgular kitaplarımızın ekseni oldu. Kitaplarımız Talim ve Terbiye Kuruluna ilk inceleme için gittiğinde Edebiyat-1 reddedildi. Gerekçe: Müfredata aykırılık. Doğruydu, biz bu gerici müfredata aykırıydık. Bakanlığın da bu müfredatı ileriye götürme gibi bir amacı yoktu. Nitekim taslak izlence de elimizdekinin daha geri bir kopyasıydı. Bu ret olayı yaşandıktan sonra, edebiyat öğretmeni müdür “Siz de Nâzım’ı almasaydınız.” dedi. Masaya yumruk vuransa ortada yoktu. 


       Durum basına yansıyıp gazeteciler de dönemin Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ı sıkıştırınca, durdurulan çalışmamız yeniden başladı. Kitaplarımızdaki “çıkıntıları” budadık. İnceleme komisyonları edebiyat kitaplarımızı beğendi. Onların eleştiri ve önerileriyle kitaplarımız son biçimini aldı, üst kurula sunuldu. Sonra yine ret. 


       Talim ve Terbiye Kurulu, inceleme komisyonunun 90’ın üzerinde puan verdiği edebiyat kitaplarını beğenmedi. Ne mi yaptı? İstanbul’da yazdırılmış olan edebiyat kitaplarını önce onayladı (23 Temmuz 1999, Karar No: 173), sonra da üç gün içinde inceleyip düzelttirdi. İlk incelemede 15-20 puan alan bu kitaplar basıldı; satılıyor, okutuluyor. Bu kitaplardaki yanlışları sergilemek ise bize düşmez.


       Talim ve Terbiye Kurulunun bu uygulaması Ders Kitapları Yönetmeliğine aykırıdır. Yönetmelik çiğnenmiştir; bu yüzden Talim ve Terbiye Kurulu, ilgili mahkemede bu uygulamasının hesabını verecektir. Ortadaki bu haksız ve yönetmeliğe aykırı durum üzerine, inceleme komisyonundan iki görevli, buradaki görevlerinden ayrılma dilekçesi vermişlerdir. Yönetmeliğe aykırılık olduğu -yazarlarca- Bakan’a bildirilmiş; ama bir sonuç alınamamıştır. 


       Kitaplarımızın reddedilişinin gerekçesini uzunca bir süre sonra öğrenebildik. “Yanlış” diye belirtilen yerlerin yüzde 90’ı yanlış değil, doğru. “Anlatım bozukluğu” olduğu öne sürülen tümcelerin hiçbirinde bozukluk yok. “Sorular yetersiz” denilen yerlerdeki sorular, önceki incelemede, sayısı çok bulunduğu için inceleme komisyonunca azaltılmıştı. Kısacası kitaplarımızı reddeden incelemeci, kararını önceden vermiş. Sonra da olur olmaz her yeri çizmiş. Hele Edebiyat 3’ü inceleyen, hop oturup hop kalkmış, öfkesini kâğıda kusmuş. Örnekler: 


       Edebiyat 1: Slogancı ve İdeolojik 

       “Ali İzzet Özkan, Davut Sularî, Efkâri, Habib Karaarslan, Talib Coşkun, Âşık Mahsuni Şerif, Âşık İhsanî” adlarının halk ozanlarına örnek gösterildiği yerin yanında, “Örnekler tek taraflı seçiliyor.” denmiş; ama asıl rahatsızlık “Mahsunî ve İhsanî”den. 


       “Yakın döneme değin ülkemiz nüfusunun çoğunluğunu oluşturan köylülerimizin sorunları, sinema sanatına da yansımıştır. Köyü ve köylüyü gerçekçi biçimde yansıtan sinemacılarımızdan biri de Yılmaz Güney’dir.” sözünün yanında “Kürtçülük yaptığı için yurtdışına kaçmıştır.” gibi tuhaf bir yaklaşım var. 


       “Ülkemizde işçilerin ve köylülerin sorunlarını dile getiren yapıtlar Cumhuriyet Dönemi’nde yazılmaya başlamıştır. Şiirde Nâzım Hikmet Ran, Enver Gökçe, Ahmed Arif, Rıfat Ilgaz, Hasan Hüseyin Korkmazgil usumuza ilk gelen adlardır. Roman ve öyküde ise Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Bekir Yıldız vb. sayılabilir” tümcelerinin yanında da “Örnekler tek taraflı seçiliyor.” denmiş. İşçileri, köylüleri bu yazar ve ozanlar anlatıyorsa ders kitabı yazarına düşen, bu gerçeği saptamaktır, örtmek değil. Gerçekte “tek taraflılık” Edebiyat Programında; çünkü “ilerici” sanatçılar göz ardı ediliyor. 


       Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Tanrı olsam bir günlüğüne” dizesi de rahatsız ediyor incelemeciyi. Öğrencinin, bu sözü hoşgörüyle karşılamayacağını öne sürüyor. Oysa hoşgörüsüz olan kendisi. 
       “Bugün Türkçe, yeryüzünde Nâzım Hikmetlerle, Yaşar Kemallerle, Aziz Nesinlerle anılmaktadır.” tümcesi de “tek taraflı bilgi” olarak eleştiriliyor. Yalan mı? Türkçeyi yurtdışında Necip Fazıllar, Nihal Atsızlar, Arif Nihatlar mı temsil ediyor? 


       Deniz Gezmiş Şarkısı 

       “Yiğidim, aslanım burda yatıyor” dizesi için “25. soruda Deniz Gezmiş için söylenen bir şarkıdan örnek seçilmiş. Örnek hatalı ve ideolojik” deniyor. Yanlış. Bu dize Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun Nâzım Hikmet için yazdığı şiirindendir. Ayrıca bu soruda hiçbir yanlış yok. 
       “Testlerde verilen örneklerin, alıntıların çoğu ideolojik sloganlar mahiyetinde. Ancak bunun anlaşılmaması için kaynak belirtilmemiş.” diye bir “kehanet”te de bulunuyor incelemeci. “Kaynak belirtilmeli ve endişeler giderilmeli.” diyor. İncelemeci “slogan”ın ne olduğunu bilmiyor. Ayrıca test sorularında yöntem olarak alıntı kaynağı gösterilmez. Test sorularındaki dizelere kaynak gösteren hiçbir edebiyat dersi kitabı yoktur. İncelemeci “endişeleniyor” diye soru kalıbı değiştirilemez. 


       Edebiyat 3: Öztürkçe-Nâzım-Kâtiplik 

       “Programda Nâzım Hikmet olmadığı halde yer yer Nâzım Hikmet’ten söz ediliyor.” denmiş. İncelemeci “kraldan da kralcı”. Program “metinler şunlardan seçilebilir” diyor, metni seçilemeyen yazar ve ozanlardan söz edilemez demiyor ki. Devlet protokolünde şiirleri okunan, Devlet Tiyatrolarında ve TRT’de yapıtlarına yer verilen Nâzım’ın adı bile Talim ve Terbiye Kurulunu çileden çıkarıyor. Ayrıca yazıda “şapka”yı pek seven incelemeciler Nâzım Hikmet’in adını -nedense- düzeltme imi kullanmadan “Nazım” diye yazıp yanlış yapıyorlar. (Bu yazıdaki doğru yazımlar, bizim düzeltmemiz sonucudur.) 


       Edebiyat 3’ü inceleyen kişinin eleştirilerini, daha doğrusu yazım ve anlatım yanlışlarıyla dolu, öznel, bilim dışı, aşağılayıcı, karalayıcı, kavgacı tümceleri yorum yapmadan aktarıyorum. İnceleyici, Türkçeye, yeniliklere, “devrim” sözcüğünün kendisine bile dayanamayıp saldırırken kaleminden akan salyaları görür gibi oluyorum:

“Öztürkçe adı altında öğrenci seviyesine uygun olmayan yeni kelimeler kullanılmıştır. Bu sebeple ifadelerin anlaşılması güçleşmiştir.”

  ‘Türkçenin gizli gücüne ulaşmak isteyen bir ozandır.’ ifadesi bu yaştaki öğrencinin anlayacı (‘anlayacağı’ olacak. A.T) bir bilgi de değil. Yeteri kadar açık bir ifade de değildir. Bu ifadelerle yazar ve şair tanıtılamaz.”

“Necip Fazıl’ın hayatının verildiği bölümdeki ‘Senfoni’ başlığı ile sunulan şiiri ozanın gizemciliğini (altını biz çizmedik, A.T) de en iyi yansıtan şiirlerindendir.’ ifadeler öğrenci seviyesine uygun değil.” (Anlatım bozukluğu var. A.T)

“ ‘...zaman ve yer (uzam)...’ Uzam öğrencinin hiçbir zaman kullanmayacağı bir kelimedir. Yer ve zaman ögeleri denildiğinde herkes anlıyor. Niçin ihtiyaç duyulup da konduğu anlaşılamamıştır.” (Son tümcede anlatım bozukluğu var. A.T)

“ ‘Yazınsal dil’ vb. gibi yaygın olmayan zorlama terimler üretilmeye çalışılmış, dil zorlanmıştır.”

“ ‘Anadolu... edilgin (altına biz çizmedik, A.T.) değil;’ ifade Türkçenin nüanslarına uygun değil.” (Anlatım bozukluğu var. A.T.)

“ ‘... vermek istediği iletiyi (altını biz çizmedik, A.T.) ...’ Çoğunluğun kullandığı Türkçe kullanılmalı. Dil zorlanmamalı.”

“Son Dönem Türk Edebiyatının sanatçıları anlatılırken onların toplumculuğundan bahsederken “devrimci” olduklarından da bahsediliyor. (Anlatım bozukluğu var, A.T.) Onlara iyilik ettiklerini sananlar TDK’nin Türkçe Sözlük’üne (s.575) bakarlarsa ‘devrimci’ kavramının 2. açıklamasına uyduklarını göreceklerdir. Bu da onlara iyilik değil kötülük etmektir. Verilen örnekler Garipçiler ve Hisarcılar ana başlıkları altında toplanmıştır. Bu gruplardaki sanatçılar kitap yazarlarının düşündüğü gibi ihtilalci, devirip yok edici bir zihniyete sahip değillerdir. Onların tek amacı toplum sorunlarını anlatmaktır. Bu (virgül konmalı, A.T.) devrimcilikle karşılanamaz.”

“Okullarda kural ve doğrular öğretilmek zorundadır. Burada öğretilen (virgül olmalı, A.T.) verilmek istenen (virgül olmalı, A.T.) kuralsızlıklardır. Şiirlerde dizeler büyük harfle başlar kuralı yok sayılıp dizenin başı sonu belli olmayan bir şeklinin denendiği metinler verilmiştir. Bu tür metinler verilmeden önce kurallı olanlar verilir. Birkaç sanatçının denediği, daha sonra da polemik konusu yapılan metinler ders kitabına alınacak örnek niteliği taşımaz.”

“Edebiyat kitabında yer almayan birinin şiirimizde yenilikler yaptığını düşünmek doğru olamaz. Attilâ İlhan’ın şiirini ve duygularını anlatmak için Nâzım Hikmet’ten bahsetmek gerekmez.”

“Kitap metinle doldurulmuş, yazarlıktan çok kâtiplik yapılmıştır.” 


       Sonuç: Yeniden Yapılanma 

       Bu süreçte yaşadıklarımız, MEB’in ne denli köhne bir yapısı olduğunu bize bir kez daha gösterdi. Yirmi yıldır orada çöreklenen gerici düşüncenin en küçük ışıktan bile nasıl rahatsız olduğunu gördük. Ders kitaplarının ne denli önemli araçlar olduğunu öğretmen ve öğrenciler bilirler. Bakanlığın bunu bilmediğini anladık. 


       Konumuzla ilgili sorunların çözümü için önerilerimizi şöyle özetleyebiliriz: 
      

      1. Türk dili ve edebiyatı dersinin öğretim izlencesi, ilgili dernek, kurum, sendika, fakülte, öğretmen, öğrenci, veli ve benzerlerinin görüşleri de alınarak çağdaş bir yaklaşımla yeniden hazırlanmalıdır. Ülkemizin yetiştirdiği büyük yazar ve ozanları bu dersin kitaplarından uzak tutmaya kimsenin hakkı yoktur.

      2. Özel sektör, ders kitapları alanından uzaklaşmalıdır. Hikmet Uluğbay’ın gerçekleştiremediği “her derse bir kitap” tasarısı çok yerindeydi. Özel sektör olmayınca “rüşvet” eksenli dedikodular da bitecektir. Bakanlık güzel kitaplar yazdırıp bastırabilecek olanaklara sahiptir. Edebiyat alanında bilgisini kanıtlamış, öğretim deneyimi olan yazarlarımız bu işi başarıyla gerçekleştirebilirler. 
       3. Talim ve Terbiye Kurulunun yapısı ve işleyişi gözden geçirilmeli, burada yeni düzenlemeler yapılmalı; görevlilerde aranan nitelikler, onların görevlendirilmesi bilimsel ve nesnel ölçütlerle belirlenmelidir. 
       4. Yazım kuralları konusunda TDK’nin kargaşaya yol açan “İmlâ Kılavuzu” tekeli kaldırılmalı, Bakanlık, yazım birliğini sağlayacak yeni yazım kılavuzu hazırlatmalıdır. 
       Eğitimimizin pek çok sorununun çözülebilmesi için MEB’de yeniden yapılanma kaçınılmazdır. “Tarih, toplumların önüne çözemeyecekleri hiçbir sorunu koymaz.” Sorunlar bir gün çözülecektir. 

        Not 1: Bu yazı (sesimizi daha çok yere duyurabilmek amacıyla) çeşitli yerlere gönderilmiştir. Evrensel gazetesi (28.11.1999) ile Özgür Bakış (25.12.1999) gazetesinde de yayımlanmıştır.

         Not 2: Bu yazının fotokopisi Millî Eğitim Bakanına, Ortaöğretim Genel Müdürüne, Talim Terbiye Kurulu Başkanına da gönderilmiştir. Ortaöğretim Genel Müdürünün Bakana şikayeti üzerine (bana "Bakanlığa hakaret, basına izinsiz demeç vermek", arkadaşlara "basına izinsiz demeç vermek" suçlamasıyla) soruşturma açılıp ifademiz alınmıştır. Bakanlığa en yakın bir okulda tam gün sayılacak bir sürede müfettişle komisyonumuz görüşmüştür. Beklediğim gibi en son ben çağrıldım. Müfettişe "Bakanlık, bu işle uğraşmayın, oturun oturduğunuz yerde demek istiyor, sanırım." dediğimde "Aynen öyle hocam." demişti. Ceza almadık.


(Çağdaş Türk Dili 147, Mayıs 2000)







                                           

                                           
                                            
                                            
                                                            

                                          
                                                






                                                



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  “de” Sözcüğü Sorunu Ali TÜRKSEVEN               Sorun Şifreleri çok tartışılan şu 2011 YGS’nin 29. Türkçe sorusu, “bağlaç”ın ne ol...