YİRMİNCİ YAŞIMIZI EVREN’E BORÇLUYUZ
ALİ TÜRKSEVEN
1978
On beş yaşındayım. Onuncu sınıftayken yazın öğretmenim değil de fizik öğretmenim duyurmuştu okul kooperatifinde ucuz kitaplar olduğunu. O zaman almışım “Sade Türkçe Kılavuzu”nu. Yapıt 1960’ta, ikinci kez basılmış, ederi 5 lira. İlk baskısı “1955’te 5000 nüsha” imiş. TDK’nin kuruluşundan yirmi üç yıl sonrası. Yabancı sözcüklere Türkçe karşılık bulma çalışmaları yapıldığını bu yapıttan öğrenmiştim. 1950’lerde -en azından yazı dilinde- kullanılan pek çok yabancı sözcük bugün kullanımdan düşmüş. Demek ki çalışıp çabalayınca oluyor. (Yirmi üç yılda yapılanları anımsayalım.)
1978 ya da 1979. “Çaylak” diye sözümona bir karikatür dergisi. “Yanıt” sözcüğü üzerine bir espri. Süslü bir kadın, yanında da süs köpeği. “Yanıt” nereden geliyor diye soruluyor; sonra da “Yanda yürüyen itten” diye yanıtlanıyor. “Kafatasçılık” yapacak denli ulusçu olan bu düşüncenin Türkçeye karşı uzaklığını bugün bile anlamış değilim.
Yine o yıllar. Tarih sınavında “yanıtlar” diye başlık atan arkadaşı öğretmen uyarıyor: “Onu edebiyat dersinde kullan!”
1982 ve Sonrası
“Türkçe Sözlük. Gözden geçirilmiş altıncı baskı.” İç kapağa 05.11.1982 yazmışım. Ankara’ya ilk gelişim. Öğrenci arkadaşlarım var. Ankara memur ve öğrenci kenti. Sanırım buradaki ikinci günüm. TDK’ye gelip bir yığın kitap almışım. Şimdi “Sade Türkçe Kılavuzu”nun yerini “Özleştirme Kılavuzu” almış (basım yılı 1978). (TDK’nin kızıl kapaklı, iki ciltlik son Türkçe Sözlük’ünün elimde olmayışını bugün bile önemli bir eksiklik sayarım.)
Üniversite ikinci sınıftayım. İzmir’deyim. TDK’den, ödemeli kitap istiyorum öğretmenlerim ve öğrenci arkadaşlar için. TDK birikimim artıyor. Sevgi Özel adını beğeniyorum.
12 Eylül Anayasası çıkıyor. TDK kapatılıyor. Sözcükler yasaklanıyor. İnsanlar gözaltına alınıyor, gözaltında ölüyor, yargılanıyor, işkence görüyor, asılıyor. “Asmayalım da besleyelim mi?” deniyor.
Sözcüklerle birlikte kavramlar boşaltılmaya, yok edilmeye çalışılıyor. Aydın, devrim, örgüt, işçi, gençlik en tehlikeli kavramlar. Elinde kitapla dolaşana kuşkuyla bakılıyor. YÖK, 1402, 1402’lik kavramları yaygınlaşıyor. Kişilikler değişiyor. “Dilimiz”in “kimliğimiz” olduğuna yürekten inananlar tüm acılara karşın ayakta kalabiliyorlar. Aziz Nesin, Ömer Asım Aksoy adlarını seviyorum.
Meydanı boşaltan 12 Eylül’ün şakşakçıları tüm kurumları ele geçiriyorlar: “Memleketin bütün kaleleri zaptedilmiş”…
1987’de -İdare Mahkemesi kararıyla okuldan sıyrılıp- göreve başlıyorum. Bir süre sonra Dil Derneğinin kurulduğunu basından öğreniyorum. Demek ki öğretmenliğim Dil Derneğiyle yaşıt.
Türkçe konuşma / yazmayı savunmak -öğrenciliğimde olduğu gibi- öğretmenliğimde de başımı derde sokuyor. Duvar gazetesindeki yapıt ve benzeri sözcüklere sıkıdenetim uygulamak istiyorlar. Kemal Demiray’ın Türkçe, Mahir Ünlü ve arkadaşlarının Türk Dili ve Edebiyatı ders kitaplarını gericiler aşırı bulup beğenmiyorlar. Kemal Demiray’ın Türkçe kitabı tek ders kitabı olduğu için (üstelik yarışma sonucu seçilmiş), bir şey yapamıyorlar; ama liseler için bir de N.S. Banarlı’nın ders kitapları var. Özenli Türkçesiyle tanıdığım Mahir Ünlü ve arkadaşlarının ders kitaplarını görevimin ilk yıllarında (üzülerek) okutamıyorum.
1992’de Işıklar Askeri Lisesindeyim. Mahir Ünlü asker kökenli olduğu için, burada onların ders kitapları okutuluyor, mutluyum; ama ilginçtir, şeriatçı öğretmen subaylar buraya da sızmış. Yaşasın 12 Eylül (!) (Mahir Ünlü ve arkadaşları, ders kitapları liselerde yıllarca okutulduğu için, kullandıkları özenli Türkçeyle pek çok öğrenci ve öğretmeni etkilemişlerdir. Kendilerini saygıyla anıyorum.)
İlk yazım -dille ilgilidir- 1992’de yayımlanıyor. ÇTD’yi tanıyorum, alıp okuyorum; ama yazımı buraya vermeye çekiniyorum. ÇTD’de genellikle tanınmış adların yazıları yer alıyor, yazımı basmazlar diye düşünüyorum. İlk yazımın olumlu yankılarından güç alıp ikinci dil yazımı ÇTD’ye bırakıyorum. Artık, ben yazıyorum, ÇTD yayımlıyor. Yazılarım ses getiriyor. Yaşamöyküleri Özel Sayısına beni de alıyorlar. Doğan Aksan, Emin Özdemir, Adnan Binyazar, Mahmut Makal, Mahir Ünlü, Aydın Köksal, Beşir Göğüş, Sami N.Özerdim, Sevgi Özel… gibi önemli adlarla birlikte olmak beni sevindiriyor, onurlandırıyor. Kendimi yazar gibi görmeye başlıyorum.
1998’de MEB’e öğretmenler olarak ders kitabı yazıyoruz. Köksal Toptan imzalı 1992 Türk Dili ve Edebiyatı öğretim izlencesi gerici mi gerici. Türkçesi korkunç, Osmanlıcası iyi (!) Biz, özenli bir Türkçeyle yazmaya çalıştık. Kitaplarımızın geri çevrilmesinin bir nedeni yaşam görüşü ise öbür nedeni de dilidir. (Gericilerin savaşım gücü ve biçimini elde edilen sonuç yönünden başarılı buluyorum İlerici olan ya da öyle görünen / öyle tanıdığımız birtakım kişilerin korkak, kaypak, çıkarcı… oluşları başarısızlığımızda önemli etkendir. Bu yargım, yalnızca yazdığımız kitaplar için değildir, ilerici - gerici çatışmalarının tümü için geçerlidir.)
2007
Dil Derneği yirmi yaşında. Yirmi yaş, bir insan için delikanlılık dönemi. Erkek için askerlik çağı. Kadın çalışan için yirmi yıllık hizmet, emekliliği hak ediş. Yaş ortalamasının altmış yedi olduğu ülkemizde insan yaşamının -neredeyse- üçte biri. Türkçeyle birlikte yaşayacak bir kurum için, bebekliğin ilk günleri…Öte yandan Dil Derneğinin TDK (1932)’ye dayandığını düşünürsek, gerçekte Dil Derneği = Dil Devrimi 75 yaşında!
Türkçe elden gidiyor, vah vah Türkçe diyenlerden olmadığım gibi Türkçeyi kendi başına bırakalım diyenlerden de değilim. Özet olarak Türkçenin bakımını yapalım, önünü açalım diyorum. Bu işi TDK 1932-1983 arası düzgün bir biçimde yaptı. (Kurum’un olanaklarını göz ardı etmeyelim.)
1983’ten bu yana ağır aksak yürüyoruz. (Derneğin olanaklarını göz önünde bulunduralım.) Hiç olmazsa yatmıyor, durmuyor, yürüyoruz.
İçinde bulunduğumuz yıllar “temel konularında uzlaşılmış bir dilbilgisi yapıtı olan, kökenbilgisi sözlüğünü ortaya koymuş, yazım kurallarıyla oynanmamış, yabancı sözcük sorunu % 10’un altına inmiş, bilim dili olduğu tartışılmayan bir Türkçe” olabilirdi, olamadı.
Bu yıl Dil Derneği olarak yirminci yaşımızı değil, TDK olarak yetmiş beşinci yaşımızı kutluyor olabilirdik.
Ben bunları düşününce neden usuma Banarlılar, Kabaklılar, yaşayan Türkçeciler geliyor? “TDK”, “Dil Derneği” denince neden ben, 12 Eylül’ü anımsıyorum? Neden ben, yargılanmamış bir Kenan Evren anımsıyorum?
(Çağdaş Türk Dili 240, Şubat 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder