18 Kasım 2021 Perşembe


 

DOĞRU TÜRKÇEYE DOĞRU-2

Ali TÜRKSEVEN

            1) Sözcüğün Yanlış Yerde Bulunmasından Kaynaklanan Yanlışlar             

   Fazla evde oturmaktan bunalıma girmiş.” (Avrupa Yakası, ATV, 11.08.2004)                                                                  

                “Fazla ev” değil “fazla oturmak” söz konusudur; “fazla” sözcüğünün yeri değişmelidir.

                Yüzlerce, binlerce Iraklı masumun canına mal olan bomba yüklü kamyonlar, infilak eden arabalar ve kimi intihar saldırıları ile petrol boru hatlarına yapılan sabotajlar, genellikle bunların işi.”  (Cengiz Çandar’dan aktaran Muhsin Kızılkaya, Birgün, s.2, 11.08.2004)

               “Iraklı masum” değil de “masum Iraklı” dizilişi, anlama da Türkçe söyleyişe de daha uygun olmaz mı? 

          “Irak’ta ‘direnişçiler’ denilenler üç birbirinden farklı grupta toplanıyorlar.” (Cengiz Çandar’dan aktaran Muhsin Kızılkaya, Birgün, s.2, 11.08.2004)

               “Üç birbirinden farklı grup” mu deriz, “birbirinden farklı üç grup” mu? (Ayrıca “birbirinden” sözcüğü de gerekli mi?)                                                                                        

        “Sadece ister Ürdünlü, ister Filistinli, ister Bulgar olsun, tanımadığımız insanların hunharca kafalarının kesilmesi karşısında vicdani bir rahatsızlık hissetmiştim.” (Muhsin Kızılkaya, Birgün, s.2, 11.08.2004)                                                                                                            

        Sözdiziminin “hunharca kafalarının kesilmesi” değil de “kafalarının hunharca kesilmesi” biçiminde olması “yanlış anlam olasılığı”nı ortadan kaldırır.                                          

    “Bugün idam edilen 40 kişinin nasıl sehpaya çıktığı, neyle suçlandıkları ve yaşlarını bilemeyebilirsiniz.” (Rıdvan Akar, Birgün, s.5, 10.08.2004)                                                          

         “Nasıl sehpaya çıktığı” dizilişinde “nasıl sehpa” gibi amaca uymayan bir öbek ortaya çıkmaktadır. Dizilişi “sehpaya nasıl çıktığı” biçimine getirmek gerekir.                                         

        “Sert ve esnek olmayan zeminlerde spor yapmayın.” (Birgün, s.15, 10.08.2004)   

        “Sert ve esnek olmayan zemin” sözünde “sert olmayan zemin”, “esnek olmayan zemin” anlamları vardır; ama “sert olan”, “esnek olmayan” “zemin” anlatılmak isteniyor. Tümce “Esnek olmayan ve sert zeminlerde spor yapmayın.” biçiminde kurulmalıdır.

             2) Sözcük Seçiminin Doğru Olmamasından Kaynaklanan Yanlışlar                                     

               “Gel de şu dolmaları saralım” (Tatlı Hayat, Show TV, 27.08.2004)                                                        Türetildikleri köklerden de anlaşıldığı gibi “dolma” doldurularak, “sarma” da sarılarak yapılır. Bu tümcede “dolmaları” değil, “sarmaları” denmeliydi. (Son yıllarda “yaprak dolması” diye saçma bir öbek de giderek yaygınlaşıyor.)                                                            

    “İnsanlık önce ateşi buldu, tekerleği icat etti, yazıyı keşfetti.”  (reklam, Demokrat  Radyo, 30.01.2005)

               Arapça “keşif” ve “icat” sözcüklerini Türkçede “buluş” sözcüğüyle karşılıyoruz. Türkçeye göre “ateşin bulunuşu”, “tekerleğin bulunuşu”, “yazının bulunuşu” doğrudur. “Tekerleğin icadı” da doğrudur; ama “yazının keşfi” yanlıştır. “Yazının bulunuşu” bir “icat”tır; çünkü “icat”, “yaratıcı buluş”tur.

               “Güneş, yüzümde ince çizgiler bırakıyor.” (Dardanel Ton reklamı, TV, Aralık 2004)

               “Bırakmak” sözcüğünün “(Bulunduğu ya da dokunduğu yerde) meydana getirmek: “İz bırakmak. Leke bırakmak.” anlamı da var. Yukarıdaki tümcedeki “bırakıyor”, sözlükteki bu anlamına uyuyormuş gibi görünüyor; ama yine de anlatımda beni rahatsız eden bir şey var. “Güneş, yüzümde ince çizgiler oluşturuyor.” ya da -daha da iyisi- “Güneş nedeniyle yüzümde ince çizgiler oluşuyor.” demek “biçem sorunu” mu?

               “Size kuzenim Damla’yı tanıştırayım.” (Doritos reklamı, TV , Aralık 2004)

               “Tanıştırayım” değil, “tanıtayım” ya da “Sizi kuzenim Damla’yla tanıştırayım.”

               “Han sahibi Halil Lütfü’nün ne değin cimri olduğu belirtiliyor.”

               “Ne değin övünse yeri değil mi?” (Hasan Akarsu, Başmusahip Sokağı Anıları -kitap tanıtımı- Cumhuriyet Kitap, Sayı 774, 16.12.2004)

               Yazarın “kadar” sözcüğünün Türkçesi diye düşündüğü “değin” sözcüğü değil de (yine “kadar”ın eşanlamlısı) “denli” kullanılmalıydı.

             3) Gereksiz Sözcük Kullanmaktan Kaynaklanan Yanlışlar

               “Zonguldak’ta su seline kapılan baba-oğul aranıyor.” (NTV, Haberler, 17.08.2004)

               “Zonguldak’ta sel sularına kapılan baba-oğul öldü.” (STV, Haberler, 17.08.2004)

               “Sel” “sürekli yağmurlardan ya da eriyen karlardan oluşup önüne ne gelirse alıp götüren taşkın su”dur. “Su seline” ya da “sel sularına” kapılan yerine “sele kapılan” anlatımı yeterlidir.

               “…yaşayarak öğrenmeye olanak tanıyan gezici sınıf modeli ve güçlü eğitimci kadromuzun da desteğiyle ÖSS’den sonra LGS sınavlarında da fark yaratmayı başardık.” (Yeni Asır, s.4, 16.08.2004)

               “LGS”nin açılımı “Liselere Giriş Sınavı” olduğu için “LGS sınavlarında” denemez, “LGS’de” denebilir.  

               “Camiler bombalanıyor, dinsel mabetler saldırıya uğruyor, insanlar öldürülüyor.” (Melih Âşık, Milliyet, s.15, 29.08.2004)

               “Mabet” “ibadet edilen (tapınılan) yer, ibadethane (tapınak)” demektir. “Dinsel” olmayan “tapınak” yoktur; tümcedeki “dinsel” gereksizdir.

               “Örneğin artık çoğu kişi, ‘r’ harfini de telaffuz ederek ‘Bir simit versene’ demiyor; ‘Bi simit versene’ diyor insanlar.”  (Emre Kongar, Cumhuriyet, s.16, 02.09.2004)

               Bu sıralı tümcenin birinci bölümündeki “çoğu kişi” öznesi, “demiyor” ve “diyor” yüklemlerine uygundur. Bu nedenle sondaki “insanlar” sözcüğü gereksizdir.

             4) Tamlayan Eksikliğinden Kaynaklanan Yanlışlar

               “Ülkücü mafya lideri Alaattin Çakıcı’nın yurtdışına kaçışını organize eden ve eski MİT görevlisi Faik Meral ile kardeşi Gençağa Çakıcı’nın da aralarında bulunduğu 6 kişi hakkında dava açıldı.” (Cumhuriyet, İstanbul Haber Servisi, s.8, 12.08.2004)

               “Faik Meral ile kardeşi Gençağa Çakıcı’nın…” anlatımından Gençağa Çakıcı’nın, Faik Meral’in kardeşi olduğu sonucu çıkar; oysa -soyadlarından da anlaşılacağı gibi- Alaattin ile Gençağa kardeştir. Anlatımı düzeltmek için “kardeşi” sözcüğünden önce -yinelense bile- “Alaattin Çakıcı” adını getirmek gerekir. (Ayrıca “ve” bağlacının gerekliliği de su götürür.)

               5) Özne Eksikliğinden Kaynaklanan Yanlışlar

             “Babanın kanı sabaha kadar akacak ve yanında huzurla uyuyan güzel Şirin ile paylaştıkları yatakta ölecektir.” (Orhan Pamuk, Benim Adım Kırmızı, s.26)

               Bu bağlı tümceyi oluşturan ilk yargının öznesi “babanın kanı”dır. Tümcenin ikinci yargısında başka özne kullanılmadığından, “babanın kanı” öznesi “ölecektir” yüklemi için de geçerlidir. Oysa yazarın anlatmak istediği “babanın öleceği”dir. Bu nedenle “ve” bağlacından sonra uygun bir yere “baba” ya da “Hüsrev” sözcüğü getirilmelidir.

               “Hem kalabalıktan bezmiş, hem de içim sıkılmıştı.” (öğrencilerden)

               Bu sıralı tümcedeki yüklemlerin özneleri ayrıdır. Birinci yargının gizli öznesinin kim olduğunu belirtecek ekin yüklemde kullanılmaması, eksikliğe yol açmıştır. “Bezmiş” sözcüğü “bezmiştim” yapılarak yanlışlık düzeltilebilir.

             6) Gereksiz Ek Kullanmaktan Kaynaklanan Yanlış(lar)

               “Baktığımda iki adam tartışıyorlardı.” (öğrencilerden)

               Yüklemde gereksiz yere çoğul eki kullanıldığı için özne-yüklem uyuşmazlığı ortaya çıkmıştır. “Tartışıyorlardı” sözcüğü “tartışıyordu” olmalıdır.

             7) Deyimlerle İlgili Yanlış(lar)

                “(Kavga eden yakınları için) Onları öyle görünce içim gidiyor.” (Tatlı Hayat, Show TV, 12.08.2004)

               “İçi gitmek” deyimi “bir şeyi elde etmeyi çok istemek, can atmak” demektir. Kavga edenlerin durumuna üzülmeyi anlatan “içi kan ağlamak, içi parçalanmak, içi yanmak, içi burkulmak” gibi deyimlerimiz vardır.

             8) Atasözleriyle İlgili Yanlış(lar)

               “ ‘Atlar tepiştiklerinde, olan taylara olur.’ diye boşa dememişler.” (Zihni Çetiner, Cumhuriyet, s.9, 12.08.2004)

               Atasözümüz “Atlar tepişir, eşekler arada kalır .” biçimindedir.

             9) Özdeyişlerle İlgili Yanlış(lar)

               “ ‘Tüfek icat oldu mertlik bozuldu.’ diye bir slogan vardır.” (Orhan Ayhan, yumrukoyunu karşılaşması -canlı- TRT-3, 18.08.2004)

               Bu bir slogan değil, Köroğlu’nun sözüdür; özdeyiştir.

             10) Çelişkili Anlatım Yanlış(lar)ı

               “Bizim programlarımızda genellikle hep telefon bağlanır.” (Hulki Cevizoğlu, Ceviz Kabuğu, Star TV, 13.08.2004)

               Genellikle mi, hep mi?

             11) Ek Seçiminin Doğru Olmamasından Kaynaklanan Yanlış(lar)

               “Gelecek yıl tatilimi Taklamahan Çöllerinde yapmayı karar verdim.” (Kemal Urgenç, Cumhuriyet, s.17, 12.08.2004)

               Tümce “yapmaya karar verdim” ya da “yapmayı kararlaştırdım” biçiminde olmalıdır.

             12) Melez Sözcükler

               “Bu konuda Genel Kurmay Başkanının da istemkâr olduğu…” (Cevat Durak, İzmir/Karşıyaka Belediye Başkanı, Ege TV Haberler, 10.08.2004)

               “-kâr”, adları sıfatlaştıran, “-li, -ci” ekleriyle ve “eden, edici” sözcükleriyle özdeş anlamda Farsça bir ektir. “İstemkâr” uyduruk bir sözcük: Türkçe “istem”+ Farsça “-kâr”. Bu sözcüğü uyduran kişi “istekli” anlamında kullanıyor olsa gerek (ya da “Bu konuya Genel Kurmay Başkanının da sıcak baktığı…).

             13) Türkçe Sayılamayacak Tümceler  

               “İlköğretimde Türkçe eğitimi bir fecaat!” (Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, TV, Haberler, 25.12.2005)

               Arapçadaki “feci, fecia”, “acıklı, acı veren” demektir. Arapçada olmayan, Türklerin uydurduğu “fecaat” ise “acıklılık” anlamına geliyor. Türkçe düşünenler “bir fecaat” demez, “içler acısı” der. (Öte yandan Çelik haklı sanırım; öyle ya Türkçeyi öğretebilseydik bakanlar bile böyle konuşmazdı.)

               “Sayılarının azalmasından son derece hüzün hissediyorum.” (Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, TV, Haberler, 30.01.2005)

               “Hüzün hissetmek” sözü Türkçe mi? Türkçe düşünen biri “Sayılarının azalması (beni) son derece hüzünlendiriyor.” demez miydi?      

                                                                                              (Çağdaş Türk Dili 211, Eylül 2005)

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  “de” Sözcüğü Sorunu Ali TÜRKSEVEN               Sorun Şifreleri çok tartışılan şu 2011 YGS’nin 29. Türkçe sorusu, “bağlaç”ın ne ol...