Dil
Soru(n)larım-2*
Ali
TÜRKSEVEN
Arka-taş
11) Bir ilköğretim okulunun beşinci
sınıfının panosunda “arkadaş” sözcüğünün “Türklerin arkasını taşa vererek
dövüşmesinden geldiği” anlamında saçmalıklar görmüştüm. Daha sonra bir
dersanede Türkçe bölüm başkanı genç bir öğretmenin çıkardığı, düzeysiz bir
dergide buna benzer bir bilgiye rastladım. Kim yayıyor bu saçmalıkları? Türkçe
konusunda bilen de bilmeyen de konuşuyor. Bu konuda uzmanlık düzeyinde eğitim
alanların kolay sayılabilecek örnekleri açıklayamaması kötü bir durum. Addan ad
yapan “-daş” ekimizle türemiş sözcüklere eskiden beri sıkça rastlıyoruz. Ta
Kaşgarlı’da karşılaştığımız “karın-daş” sözcüğünün “bir karından gelmiş
olanlar” anlamına geldiği bugün bile kolayca anlaşılabiliyor. “Yol-daş”ın “yol
ya da düşüncede birlikte olan”, “ad-daş”ın “adları bir olan” anlamlarını Türkçe
düşünen herkes kolayca çıkarabilir. Sorun belki de “Türkçe düşünme”yi
öğretememek. Yüzyıllarca yabancı sözcüklerle bulanmış bir dil, kafası bulanık
bireylerden oluşan bir toplum mu yaratıyor?
Türkçe Düşünmek
12) “Türkçe düşünmek ne demek, nasıl
bir şey?” diye sorulduğunda (günümüzden de örnekler verilebilir ama) usuma
Kaşgarlı’da rastladığım çarpıcı adlandırmalar gelir: “kapak” bekâret demek,
“kapaklıg kız” kız oğlan kız, “kapaklamak” ise kız bozmak. “Şişman” da Türkçe
ama “etlig kişi” sözü daha çarpıcı. Makasın çağrışımsızlığına karşın
Kaşgarlı’daki “bıçguç”, tencere yerine “aşıç”, “kök-ek” ilişkisiyle Türkçe
düşünmeyi sağlıyor. Bence Türkçe düşünmenin özünde “kök-ek” ilişkisi var.
Kaşgarlı’dan şu örnekleri de eklemeliyim: emik: meme, emikdeş: sütkardeşi,
köçüt: at, çöküt: cüce, külüt: gülünç olan nesne.
Elma-Almıla
13) “Elma” sözcüğüne takılmışımdır
hep. Hani Büyük Ünlü Uyumuna uymayan sayılı sözcüklerdendir. Eski biçiminin kurala
uyduğu ve “alma” olduğu söylenir. İyi de “al” renginden geliyorsa (sanırım
öyle), “-ma” ekine ne demeli? Türkçede “-me, -ma” eylemden ad yapan bir ektir
(eylemden eylem yapan, olumsuzluk eki “-me, -ma”yı saymazsak). Kaşgarlı’da
“almıla” diye bir sözcüğe rastladım, anlamı da “elma” (“kımız almıla” ise ekşi
elma). Yoksa “elma”daki “ma” ek değil mi ya da ek “mıla” mıydı?
Made in Turkey
14) İngilizce konuşulan ülkelerde
Türkiye adının Turkey biçiminde kullanılmasına karşıyım. Nedenini bilirsiniz,
İngilizcede “turkey” hindi demektir (bu konuda yurtdışında karikatürlerde zaman
zaman bayat espriler yapma çabası görülüyor). Bunun düzeltilmesi için neler
yapılabilir bilemiyorum (gerçi dışişlerinde onca sorun varken bunu kim
düşünür?) Yabancıların “Turkey” demesi neyse de Türkiyeli üreticilerin
mallarına “Made in Turkey” etiketi koymasına ne demeli?
Farsça Tamlama Düşkünlüğü
15) Önce Kanal 35 TV’de gördüm
(16.06.2011). İzlencenin adı “İfade-i Meram”dı. Belediye otobüsüyle geçerken
baktım, bir aşevinin tabelasında “Keyf-i Esmira Retaurant” yazıyordu. 22
Haziran 2011’de KKTC televizyonlarından BRT-2’de “Keyf-i Sabah” diye bir
izlenceye rastladım. Ne oluyoruz, yavaş yavaş Osmanlıcaya geri mi dönüyoruz?
En Güzel Türkçe Azerice mi?
16) Yeryüzündeki Türkçeler içinde en
güzelinin Azeri Türkçesi olduğu safsatasını birkaç yerde işittim. Nasıl
ölçtüler, neye göre belirlediler? Açın bir Azeri kanalını bakın. Bu
beğendikleri Türkçe içinde ne denli çok Arapça, Farsça sözcük var. Yoksa bu
dili Osmanlıcaya benzediği için mi beğeniyorlar?
1980’lerde Susanlar, Konuşanlar
17) 12 Eylül Darbesinden sonra
TDK kapatılırken; sözcükler yasaklanırken (202 yasaklı sözcük ayıbını
anımsayın); ilerici, devrimci, toplumcu, solcu avı sürerken susanlar (yalakalık
-belki de işbirliği- yapanlar) akademik çıkarlar elde etti mi? Bu soru beni çok
düşündürmüştür. Böyle kişilere kızdığımı, saygımın olmadığını, onları
kınadığımı; öğrenciyken bile konuşabilenlerin önünde saygıyla eğildiğimi
belirtirim. Acaba diyorum, o zamanlar susup da bugün dayılananlar var mıdır?
“ya da” Uydurmacılığı (!)
18) “Türkçedeki veya yerine, umumiyetle uydurmacılar ve arı dilciler tarafından
bugün ya da kullanılmaktadır. Yazı
dilimizde esasen mevcut olup veya’dan
başka ve değişik bir kullanılışı olan ya
da’ya yeni bir vazife yüklemek dil mantığına uymadığı için, bu şekil henüz
çok dar bir çevrede tutunmaya çalışmaktadır.” Bu bilimsel(!) alıntı
N.Hacıeminoğlu’ndan (Türk Dilinde Edatlar, s.233). Üstat, “ya da”ya yeni bir
görev (“anlam” mı demek istiyor?) yüklemeyi dil mantığına uygun bulmuyor
(nedense); ama ardından kullandığı “henüz” sözcüğü, “ya da”nın ileride
yaygınlaşacağını kestirebildiğini de gösteriyor. Belki de o günlerde bile
yaygınlaşmış olan “ya da”nın kendisinin bilimsel(!) uyarılarıyla
tutunamayacağını umuyordur. Dili geriden izleyenlere ne denir?
Kığırdıcı:Müezzin
19) Ahmet Topaloğlu’nun
hazırladığı, Kültür Bakanlığının 1978’de bastığı “Muhammed Bin Hamza XV.
Yüzyıl Başlarında Yapılmış Kur’an Tercümesi İkinci Cilt (Sözlük)” adlı
yapıt, Muhammed Bin Hamza’nın “Türkçesini kullanma” konusundaki titizliğini
gösteriyor. Kimilerinin “Tanrı” sözcüğü “Allah”ı karşılamaz türündeki savlarına
da yanıt olabilecek kullanımlara rastlıyoruz yapıtta: “Tanrı’dan ayruk tapılan”
(Tanrı’dan başka ibadet edilen), “Tanrı’ya dönici” (Tanrı’ya yönelen, tövbe
eden), “Tanrı’ya iki dimek” (Tanrı’ya ortak koşma, şirk) (s.557).
Muhammed Bin Hamza’nın “ezan”ı
“bildirme” (s.86) diye çevirmesini saygıyla karşıladım. O zamanlar kullanılan
ve “bağırmak, ünlemek” anlamına gelen “kığır-” eyleminden türeyen şu sözcükler
de ilginç: kığıran (dua eden) (s.388), kığırdıcı (tellal, davetçi, müezzin)
(s.389). (Şu sözcüklere de bakıldığında, kığır- eyleminin o dönemde yaygın
kullanıldığı anlaşılıyor: kığırınıl-, kığrınıl-, kığırt-, kığrın-, kığrış- s.389)
Bugün, Arapçadan dinsel çeviri konusunda Muhammed Bin Hamza’ya yetişebilecek
kaç kişi vardır?
1,5’a mı, 1,5’e mi?
20) “Bir buçuğa” diye okuduğumuzu
düşünerek “1,5’a” diye mi yazacağız,
“bir virgül beşe (ya da bir tam onda beşe)” diye düşünüp “1,5’e” diye
mi? Yoksa ikisi de doğru mu sayılacak?
____________________
*Bu yazının birincisi ÇTD’nin Temmuz
2011 sayısında yayımlanmıştır.
(Çağdaş Türk Dili 284, Ekim 2011)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder