YAZILI ANLATIMA SIKIYÖNETİM
Ali TÜRKSEVEN
Bekledik ve gördük: Sayın Orhan Velidedeoğlu, Çağdaş Türk Dili’nin 97. sayısında “Yazılı Anlatım Özensizlikleri” başlıklı yazısıyla, tümcelerimi hallaç pamuğu gibi atmış. Almış eline büyüteci, Sherlock Holmes gibi iz sürmüş satırlarda. Ben de “Eyvah! Şimdi ne gibi yanlışlarım çıkacak?” diye kaygılanırken, tümcelerimin kuşa döndürüldüğünü gördüm. Nasrettin Hoca’nın, leyleği kuşa döndürmesini anımsadım, güldüm.
“Ünlü bir dil yazarı değilim.” demişim; ama “şimdilik” demek istediğim seziliyormuş. Öyle olduğunu varsayalım. Bunda ne kötülük var? Eğer becerebilirsem, yazdıklarımla, güvenilen bir dil yazarı olmak isterim öncelikle. Gerisi ise zamana ve çalışmaya bağlı…
“Ben!...” diye bir başlayışım varmış ki… Sayın Velidedeoğlu’nun “Ben, Ali Türkseven.” tümcesini, böyle en olmadık bir anlamda algılamasına hem şaşırdım, hem üzüldüm. O tümce, sıradan bir (kendini) tanıtma tümcesinden başka bir şey değil ki. Sayın Velidedeoğlu buradan yola çıkıp Türkçe konusunda blgiçlik taslayan bir albayın ben deyişine varmış. Nereden nereye… Sayın Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun orada alıntılanan sözlerine katılmamak olanaksız. Ben de Türkçeyi öğrenme sürecimin hiç bitmeyeceğini sanıyorum.
Sayın Velidedeoğlu, saptamalarını en aza indirdiğini söylüyor; ama verdiği örnekler, tersini gösteriyor. Yazar, zorla yanlış bulmaya çalışıyor. Dil yanlışı düzeltirken yazarın anlatımına el uzatmamak gerektiğini (ÇTD’nin 96. sayısında) söylerken, doğru tümcelerimi kendi anlayış ve beğenisine göre yeniden kuruyor. Dergide altı sayfayı aşan bu yazıdaki her şeye yanıt vererek bir o kadar yeri ben işgal etmek istemiyorum. Önemli bulduğum noktalara değinmekle yetineceğim.
Yinelenen Sözcükler
Sayın Velidedeoğlu “çok, ise, ya da, de, gibi” sözcüklerini gereksiz yere ya da çok kullandığımı öne sürüyor. Tümcelerimi beğenmemiş olabilir; ama söz konusu örneklerin hiçbirinde dil yanlışı yoktur. Öte yandan o tümcelerde o sözcüklerin çıkarılması ya da yerlerinin değiştirilmesi anlamı etkiler. Anlatmak istediğim düşünce neyse, ona uygun tümceler kurmaya çalışıyorum. Kimi kez yinelemeler kaçınılmaz oluyor.
35. sayfadaki “Noktalı virgülden sonraki ‘o’ adılına gerek yok.” yargısı yanlış. “O” adılı orada “Türkçe” sözcüğünün yerini tutmaktadır, olmazsa “özne eksikliği yanlışı” ortaya çıkar.
“Ancak son yıllardaki asıl sorunumuz, sağnak biçiminde gelen batılı sözcük sorunudur.” tümcesinde iki “sorun” kullanılması yanlış değildir. Türkçede bu yapıda tümceler vardır: “Bizim sorunumuz, ekmek sorunudur.” tümcesini “Bizim sorunumuz, ekmektir.” diye de söyleyebiliriz. Bence bu, biçem sorunudur.
Sözcük Seçimi
“… yazamadığımı düşünüyorum” ile “yazamadığımı sanıyorum” anlatımları arasında (ilgili tümcede) bir ayrım göremiyorum. “… düşünüyorum” sözcüğünün asalak olduğuna da katılmıyorum.
“Yazarların ortaya koydukları ürünleri” sözü, yerinde bir kullanımdır. Yazarların yazıp da ortaya koymadıkları ürünleri de olabilir.
“Yeltenmemek (‘yeltenmek’ değil!)” sözcüğü, yerinde kullanılmıştır. Hemen ardındaki tümceye bakılırsa, bu görülecektir.
“Parmağı olmak” deyimi genellikle “olumsuz yönde karışmak” anlamında kullanılır; ama “Bir işe karışmış olma ilgisi: Bu işte onun da parmağı var. (Türkçe Sözlük, s.643)” açıklama ve örneği, o işin “olumsuzluk”la sınırlı olmadığını gösteriyor.
“O dili konuşmak” ile “o dille konuşmak” anlatımları özdeş değildir. İkinci anlatımda dilin araç yönü vurgulanmaktadır.
“Görsel, işitsel ve yazılı basın” anlatımım yanlış. Sayın Velidedeoğlu’na bu yanlışımı bulup düzelttiği için teşekkür ederim. “Medya”yı kullanmayayım derken, basın sözcüğünün anlamını düşünmemişim.
Velidedeoğlu’nun Düşünmedikleri
Yazılarda dil yanlışları bulurken hep ikirciklenirim, acaba bir dizgi yanlışı olabilir mi diye. Sayın Velidedeoğlu bu olasılığı göz ardı ediyor. Örneğin, bir tümcemdeki “olsun” sözcüğü eksikliği böyledir. Bir dergiye bırakılan yazının doğru yayımlanmasının sorumluluğu, oranın yönetiminindir.
Kendimizin uymadığımız kurala başkasının uymasını nasıl bekleriz? “TDK’nın değil ‘TDK’nin” diye düzeltip bir satır üstte kendimiz “TDK’dan” dersek ayıp olmaz mı? Yazım kılavuzlarında yıllardır TeDeKe diye okunması (ve buna göre ek getirilmesi) gerektiği belirtilmesine karşın, bırakın TeDeKa’yı, Türk Dil Kurumu diye düşünüp TDK’nun biçiminde yazan dilcilerimiz de az değil.
Noktalama imlerine gelince: Bu imlerin genel amacı, anlam karışıklığını önlemek ve doğru anlatımı sağlamaktır. Sayın Velidedeoğlu’nun noktalama imleri konusundaki düzeltmeleri gereksizdir; çünkü ortada bir yanlışlık yoktur, yeğleme sorunu vardır. Ayrıca, düzeltiyorum diye yanlış da yapıyor: Bir tümcenin içinde alıntı varsa ve bu, bir tümce ise, sonuna hangi im gerekiyorsa o konur; tırnak kapatılır, tümce sürdürülür: Yaşar Kemal “Yargıtay’a başvuracağım.” dedi.
Düşün Yanılgısı, Dilbilgisi ve Yanlışlar
“Devlet adamları ve politikacılar, iletişim aracı olan dili iyi bilmek ve o dille iyi konuşmak zorundadırlar.” tümcesinde düşün yanılgısı varmış. Sayın Velidedeoğlu, düşünceme katılmayabilir; ama bu yargımda yanıldığımı öne sürmesi doğru değil. Evet, bence, anadilini iyi kullanan politikacılar, düşüncelerini daha güzel anlatabiliyorlar, daha kolay yandaş topluyorlar. Yığınları ardına takabilmiş, devrimler yapabilmiş önderlerde ben, bu özelliği de görüyorum.
Sayın Velidedeoğlu “Gerçek aydınlarımızın dilin yozlaşmasında parmağı olamaz.” diyor. Kimlerin “gerçek aydın” olduğu konusu, çok tartışılmıştır, tartışılacaktır da. Şimdi, çağının bilim ve sanatını öğrenmiş; ama yazılarında o dönemin dilini -örneğin Osmanlıcayı- kullanmış ozan ve yazarlara “aydın değillerdi” demek, toptancı bir değerlendirme olmaz mı? Yapıtlarını Farsça yazmış olan Mevlana, bugün yaşasaydı, Türkçeyi yeğlemeyecek miydi? Türkçe yazmadı diye Mevlana’yı aydın saymayalım mı? Yine onun çağdaşı Yunus Emre’nin şiirlerinde Arapça-Farsça sözcük sayısı az mıdır? Dil-aydın ilişkisini, yaşanılan dönemin belirlediğine inanıyorum.
“Yalçın ise Türkçelerini yeğlemiyor.” tümcesi için Sayın Velidedeoğlu “Neyin Türkçelerini yeğlemiyor?” diye soruyor. “Türkçeleri(ni)” sözcüğündeki “-leri” eki, “onların” sözcüğünün yerini tutar (3. çoğul kişi iyelik ekidir). “Onların” da bir önceki tümcedeki “sözcüklerin”in yerini tutar. İki tümce de göz önüne alındığında, “sözcüklerin Türkçelerini” olduğu anlaşılır. İyelik ekleri, sözcük yinelemeleri sorununu çözer.
Sayın Velidedeoğlu hızını alamamış, bir tümcedeki iki “ya da” bağlacından ilkini “veya” yapmış! Kusura bakmasın, ben, Türkçesini seçeceğim. Bir yazıda -hele hele bir tümcede- özdeş kavram için, bir yerde Arapçasını bir yerde Türkçesini kullanmak, tutarsızlıktır, özensizliktir.
Sayın Velidedeoğlu’nun iki sayıda on bir sayfa tutan benimle ilgili incelemesinin amacını -doğrusu- tam anlayamadım. İlk yazısı daha iyi niyetliyken, ikincisinde iş olsun diye yanlış bulmuş sanki. Birbirimizi, Türkçeyi daha özenli kullanmak konusunda uyarmamız doğaldır. Ancak, yazar bu amacı çok aşıyor; “Ali Türkseven, Türkçeyi bilmiyor.” demeye getiriyor. Ben, uyarma amacı sınırları içinde kalarak, onun anlatımına kısaca değineceğim: *
Sayın Orhan Velidedeoğlu Türkçe sözcük kullanmaya yeterince özen göstermiyor: diğer, bazı, cümle, beraber, eser, tekrar(lama), karakter, devir, gramer, edat, kıyas(lamak) gibi. Ayrıca, bir yazıda, bir kavramın Türkçesini de Arapçasını da kullanmaktan çekinmiyor: tümce-cümle, yinelemek-tekrarlamak gibi.
“Örnekleri çoğaltmak olası.”, “… bu değerli yazarı dil eğitimsizi varsayabilir miyiz?” tümceleri çok mu özenli kurulmuş? “Örnekler çoğaltılabilir.” demek, Türkçeye daha uygun değil mi? “Dil eğitimsizi” öbeği kulak tırmalamıyor mu? Orada “varsayabilir miyiz” yerine “sayabilir miyiz” daha uygun düşmez mi? “Sayın Tanilli’nin yapıtlarını okur ve yararlanırım.” tümcesinde, “yararlanırım”dan önce “onlardan (ya da ‘ondan’)” sözcüğünün eksikliği, (anlatım bozukluğu türlerinden) dolaylı tümleç eksikliği değil midir? Ya “Filmlerdeki konuşmaları dinleriz, unutulur.” tümcesine ne demeli?...
(Bu yazı, Çağdaş Türk Dili dergisine bırakılmış; ama yayımlanmamıştır.)
* Değinilen konular, şu yazılara ilişkindir:
Orhan Velidedeoğlu, “Dil Özensizliği” ÇTD 83, Ocak 1995, ss.26-28.
-------- “Yazarlar Suçsuzdur” ÇTD 86, Nisan 1995, ss.2-5.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder