18 Kasım 2021 Perşembe


 

ÖZNENİN "SÖZDE"Sİ

Ali TÜRKSEVEN

Yıllar önce izlemiştim: TRT-l’de "Uluslararası İzmir Fuarı"nın tarihçesi anlatılırken, bu fuarın ilk yıllarındaki bir açılış fotoğrafı da gösteriliyordu: Fuarın o yılki açılışını yapan İsmet İnönü konuşuyor. Arkasındaki fuar giriş kapı­sının üzerinde de yeniay biçiminde "Arsıulusal İzmir Fuarı" yazıyordu. Fransızcanın "enternasyonal"ini, Arapçanın "beynelmilel"ini kullanmamak için "arsıulusal" karşı­lığını bulmuşlardı; ama büyük bir yanlış yaparak. "Arsıulusal" sözcüğünde "arası (yapay bir ses düşmesi yaratılarak arsı yapılmış)" , belirtilendir, yazı dilinde -şiirler dışında- önce gelemez. Ayrıca "milel" sözcüğü "millet"in çoğuludur, Türkçedeki karşılığı “uluslar”dır. Çok değil, elli yıl kadar önce, bugün çalışkan bir ilkokul öğrencisinin bile bildiği tamlama kuralları konusunda Arapçanın etkisi görülüyor (bugün İngilizce tamlama kurallarının Türkçeyi etkilemesi gibi).

Yapay bir dil olan Esperanto'yu bir yana bırakırsak, kurallar, dilden çıka­rılır. Türkçenin kurallarını belirleme sorunu üzerine -az sayıdaki örnekler dışında- yoğun çalışmalar, Cumhuriyet dönemindedir. Türkçenin kurallarını belirle­me konusunda bugün gelinen nokta sevindiricidir. Çünkü yüzlerce (belki de binlerce) yıllık geçmişi olan bir dilin yaşamında elli, yetmiş gibi yılların pek de büyük önemi yoktur.

Ayrıca, gerek Türk, gerekse yabancılara Türkçenin kurallarını öğretmedeki en büyük sorun, bu kuralların belirlenmesinde, uzmanların değişik yaklaşımlarıdır. Acaba Türkçedekine benzer bir sorunu yaşayan başka bir dil daha var mıdır diye dü­şünürken -yapılan çalışmalara bakıp- 21. yy'da dilimizin geleceği noktayı tasarla­yıp umutlanıyorum, seviniyorum.

Konumuz, Türkçenin kurallarının belirlenip adlandırılmasında -gereksiz yere- çelişkiye düşülen durumlardan biri: "Sözde özne" terimi. Hiç kimse, "iş yap­mayan'a "özne" demiyor; ama ortada "sözde özne" diye garip bir adlandırma var. Bu görüşü benimseyenlerden biri olan Ediskun'un örnekleri şöyle: "Edilgen çatılı fiil ya da fiilimsilerle kurulan cümlelerde özne gibi görünen, ama gerçekte özne olmayan kelime ya da kelime öbeklerine sözde özne adı verilir. ‘Meşin havuzlara boza ve kı­mız dolduruldu.’ (F.Köprülü). (Dolduruldu fiili, edilgen çatılıdır. Cümlede boza ve kımız kelimeleri gerçek özne gibi görünüyorlarsa da bunlar, doldurma işini ya­panlar değil, doldurulma işine konu olanlardır. Bu sebeple boza ve kımız kelimele­ri, bu cümlede, sözde özne'dirler)."[1]

Doğal olarak, "sözde özne" benimsenince "gerçek özne" de aranır. Bu yüzden Ediskun gerçek özneyi de tanımlar: "İsim cümlelerinin ya da etken dönüşlü ve işteş çatılı fiil ya da fiilimsilerle kurulmuş fiil cümle ya da cümleciklerinin özneleri­ne gerçek özne denir: ‘Postacı geldi.’ - ‘Çocuk giyindi.’ -  Horozlar dövüşüyor’... vb."

Banguoğlu, (o değişik adlandırmasıyla) "sözde özne"ye "gramerce kimse" der: "...görülen kimseye gramerce kimse (sujet grammatical) deriz. Başkası kılıcı kimse ise mantıkça kimse (sujet logique) adını alır. Edilen fiillerin mantıkça kimsesi çoğu zaman bilinmediği, açıklanmak istenmediği için, yada üslûp değişikliği için söylenmez." deyip şu örnekleri veriyor: "Sen başka bir işe veriliyorsun, Tutuklu, Sıvas'a gönderilecek. Arabanın camı kırılmış." Sözde öznenin nesne olabileceğine de değinir: "Bilinen hallerde mantıkça kimseyi kimse, gramerce kimseyi nesne yapıp aynı maksadı fiilin yalın görünüşü ile ifade ederiz: Yetkililer seni başka bir işe veriyorlar. Savcılık tutukluyu Sıvas'a gönderecek. Bilinmeyen kişiler arabanın camını kırmışlar."[2]

Şimşek ve Burdurlu’nun yaklaşımları, Banguoğlu etkisindedir. Şimşek şöyle diyor: "Edilgenlik, bir bakıma, öznesizlik demektir. Çünkü edilgen yüklem, gerçek yapıcı gerektirmeyen yüklemdir. Bununla birlikte, bu tür yüklemle kurulan tümce­lerde de özne bulunur. Ancak bu özne, varsayıma dayanır; etki yapan değil, etki alan bir varlığı gösterir. Bundan dolayı da sözde özne adını alır: Örnekler(den biri):  Amaçsız bir okuma eylemi düşünülemez. (özne: Amaçsız bir okuma eylemi)"[3]

Burdurlu, sözde öznenin gerçek durumunu da belirler (belirtisiz nesne der); ama sözde özneden vazgeçmez: "Edilgen çatılı tümcelerde özne sanısını uyandıran, özne gibi görünen fakat gerçekte özne olmayarak belirtisiz nesne görevinde bulunan sözcük ya da sözcük öbeklerine sözde özne denir. (Örnekler:) Çiçekler, biz gelme­den önce koparılmış. Karneler, üç gün sonra dağıtılacak."[4]

Ergin ve Gencan (çok seyrek de olsa) görüş birliği içindedir. Ergin, özneyi "fâil" diye adlandırıp "Fiil yalnız meçhul fiilli cümlelerde bulunmaz. Yalnız tek­lik üçüncü şahısları kullanılan meçhul fiiller fâil istemezler."[5] der, örnek vermez.

Gencan "Geçişsiz-edilgen eylemlerin tümcelerinde özne bulunmaz ve bu eylemle­rin ancak üçüncü tekil kişileri kullanılır. Bunları tek kişili eylemler saymak gerekir." deyip şu örnekleri ekler: "Bataklıklar geçildikten sonra, tekrar sürül­müş tarlalara gelinir. Doğru söze kızılmaz."[6]

"Önsöz"ünü Berke Vardar'ın yazdığı Dilbilim ve Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü'nde[7] "özne" şöyle tanımlanır: "Geleneksel dilbilgisinde, eylemin belirttiği oluşu gerçekleştiren ya da bu oluşa konu olan öğe" (s.118). "Edilgen çatı" ise "Dilbilgisinde öznenin, yapılan işin etkisi altında kaldığını belirten çatı." (s.71) diye tanımlanıyor. Bu sözlükte "sözde özne" terimi yer almıyor; ama "edilgen çatı"nın tanımına dikkat edilirse, edilgen çatılı eylemlerin yüklem olduğu tümcelerde "işin etkisi altında kalan bir özne"nin varlığı benimseniyor.

"Sözde özne" bulanıklığını gideren yapıt ise Türkiye Türkçesinin Sözdizimi.[8] Bu durum ayrıntılı biçimde incelenip şu bilgiler veriliyor: “Yüklemi ister geçişli, ister geçişsiz edilgen eylemle kurulmuş olsun, bu tür tümcelerde özne yoktur, "(Geçişli edilgen eylemin yüklem olduğu) tümcelerdeki belirtisiz nesneler, şimdiye değin kimi dilbilgisi yapıtlarında "sözde özne" adıyla incelenmiştir. Bu tür tüm­celerde, yapılan iş kadar, işe konu olan "nesnenin de önemli olmasına karşın eyle­mi yapan açıkça belirtilmediğinden nesne, özne olarak belirlenemez.”

Sonuç

Yukarıdaki görüşlerden de anlaşılacağı gibi "sözde özne" denilen öğe, "belirtisiz nesne"dir. Görülen o ki, yükleme, özneyi bulmak için sorulan "kim, ne" sorularıyla belirtisiz nesneyi bulmak için sorulan "kim, ne" soruları (zamanında) karıştırılmıştır. Bu yanlıştan dönülmelidir. Çünkü özne "gerçekleştiren ya da konu olan"dır. İlkokuldan yüksekokulun son sınıfına dek sürdürülen bu "sözde özne" öğre­timi, dilbilgisini boş yere karıştırıyor.

(Öğretmen Dünyası 186, Haziran 1995)


[1] Haydar EDİSKUN, Türk Dilbilgisi (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1985), s.333.

[2] Tahsin BANGUOĞLU, Türkçenin Grameri (İstanbul: 1974), s.413.

[3] Rasim ŞİMŞEK, Türkçe Sözdizimi (Trabzon: 1987), s.50.

[4] Zeki BURDURLU, Tümce Çözümlemeleri ve İncelemeler (İkinci Baskı. İzmir: İ.E.Enstitüsü Yayınları, 1974), ss. 21-22.

[5] Muharrem ERGİN, Türk Dil Bilgisi (Beşinci Baskı. İstanbul: Boğaziçi Yayın­ları, 1980), s.399.

[6] Tahir Nejat GENCAN, Dilbilgisi (Gözden geçirilmiş dördüncü baskı, Ankara: TDK Yayınları, 1979), s.337.

[7] TDK, Dilbilim ve Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü (Ankara: 1980).

[8] Neşe ATABAY, Sevgi ÖZEL, Ayfer ÇAM, Türkiye Türkçesinin Sözdizimi (Ankara: TDK Yayınları, 1981), s .44.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  “de” Sözcüğü Sorunu Ali TÜRKSEVEN               Sorun Şifreleri çok tartışılan şu 2011 YGS’nin 29. Türkçe sorusu, “bağlaç”ın ne ol...