18 Kasım 2021 Perşembe


 

HUKUK DİLİ DE TÜRKÇELEŞECEK

ALİ TÜRKSEVEN

1982 Anayasası, halkoylaması sonucunda "ezici" bir biçimde yürürlüğe girince devlet, bu anayasanın dilinin örnek alınmasını istemişti. Söz konusu anayasa hukuksal açıdan olduğu gibi Türkçe açısından da eleştirilmişti.[1] Anlatım bozukluklarının yanı sıra "hürriyet, seyahat, kanaat, ispat, tabiat, teklif, hal, kuvvet, tabii, sebep, idare, mahalli, teşebbüs, inkılap..." gibi Türkçe karşılıkları olan yabancı (çoğunluğu Arapça) sözcükleri barındırmasıyla da dilde gerici bir tutumu olduğu öne sürülmüştü.

"Anayasa" bir dilbilgisi yapıtı, bir sözlük ya da yazım kılavuzu değildir; bu nedenle herhangi bir dilin öğrenilmesinde / öğretilmesinde "ana kaynak" sayılamaz. Ama neden olmasın? Hem de yalnızca "dil" için değil, pek çok alanda örnek alınacak, insan türünün yarattığı / yaratacağı en üstün uygarlık doruğuna yaraşır anayasalar yapılabilir. 12 Eylül Anayasasına gelince... "ancak”ları biliyorsunuz.

Konfüçyüs'ün "ülke yönetmek" ile "dil" arasındaki bağlantıyı açıklaması ünlüdür. Yönetim erki elinde olsa ne yapacağını şöyle belirtir: "Hiç şüphesiz, dili gözden geçirmekle işe başlardım. Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz, ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir."[2]

Atatürk'ün de "dil işleri"ne ne denli önem verdiği 1928'de yaptığı Harf Devrimi, 1932'de kurdurduğu Türk Dil Kurumu ve 1936-1937'de kendi yazdığı "Geometri"[3] yapıtından bellidir. Kendini "Atatürkçü" diye tanımlayan Attilâ İlhan'ın "Gazi, dilde tasfiyeci değildi."[4] diyerek Atatürk karşıtlarıyla görüş birliğinde olması ise ilginç ve şaşırtıcıdır.

Atatürk'ün başlattığı Dil Devrimimiz -yalnızca Geometri yapıtından bile anlaşılabileceği gibi- bilim dilinin de Türkçeleştirilmesini kapsamaktadır. Bilindiği gibi Osmanlılar Döneminde bilim dili Arapçadır ve ne yazık ki bugün bile TDK'nin Türkçe Sözlük'ünde % 30'un üzerinde Arapça sözcük yer almaktadır. "Anayasa" sözcüğü Türkçeye 1945'te kazandırılmıştır. 1876'da Kanun-ı Esasi, 1921-1945 arası Teşkilât-ı Esasiye Kanunu vardır. 1952'de "Anayasa" adı da içindeki sözcükler de eskileriyle değiştirilir, yine Teşkilât-ı Esasiye Kanunu diline dönülür. 1961'de yine "Anayasa" vardır.[5]

Günümüzde sorun yalnızca 1982 Anayasası ve diliyle sınırlı değildir. Hukuk öğretiminde, yasalarda ve yargı dilinde çok sayıda (Osmanlılardan kalma) Arapça sözcük vardır: ikrar, akit, inikat, muvazaa, ikrah, temlik, rücu, müterafık, karz, muacceliyet, ademi ifa... gibi. Kimi hukuk öğretimi yapıtlarında ayraç içinde Arapça terimlerin Türkçe karşılıkları da veriliyor: ariyet (eğreti), vedia (saklatım), tecdit (yenileme), temerrüt (gecikme)... Kimi yerlerde de önce Türkçesi, sonra ayraç içinde Arapçası veriliyor: yüklenici (müteahhit), artırma (müzayede), örnek (numune), taşınır (menkul), sözveri (vaat), dayanışmalı borçlar (müteselsil borçlar)... Karmaşa, terimlerle de sınırlı değil. "Karakter, unsur, sebep, zikir, hal, mücerret, nakil, şekil, hürriyet, vasıta, ihtiyaç, şahsiyet, tecavüz, tanzim, fiil..." gibi Türkçe karşılıkları olan yabancı sözcüklerin kullanımda olması sözcük seçimindeki özensizliği, savrukluğu gösteriyor.

Öğrenme süreci ile bireyin anadili arasında kopmaz bir bağ olduğu, bugün tartışılmaz biçimde benimsenen bir görüştür. Bilginin kısa sürede, sağlıklı öğretimi bireyin anadilinde verilmesiyle olanaklıdır. Yabancı dille yapılan bilim öğretiminde yaşanan sorunlar üzerine birçok şey yazıldı.

"Bilgisayar, bilişim, bilgi işlem, yazılım, donanım..." gibi binlerce terimi Türkçeye kazandıran, 1977'de Türkiye'de ilk Bilgisayar Mühendisliği Bölümünü Hacettepe Üniversitesinde kuran Prof. Dr. Aydın Köksal[6] şöyle diyor: "Gelecekte yaşayan dil, gerçekten, hep öğretimin yapıldığı dil olmuştur. Okullarda öğretim dili olarak kullanılmayan dillerin hepsi ölmüş, gündelik yaşamda bir süre konuşulsa da, değişik çağlarda Galce, Frankça, Latince sonuç olarak yeryüzünden silinmiştir. (...) öğretim dili olarak kullanılmayan Türkçenin de çağdaş tekniğin ve bilimin gerektirdiği yeni kavramlara Türkçe karşılıklar üretilemeyeceğinden, zamanla, tıpkı Osmanlıca döneminde olduğu gibi, bugünkü yetkin durumundan geriye sürüklenmesi, terimlerden yoksun kalacak dilimizin gitgide ulusal dil olarak yönetimde de, gündelik yaşamda da kullanımdan düşmesi, kaçınılmaz bir sonuçtur."[7]

Hukuk dilinde de bilimsel tutumun nasıl olması gerektiği bellidir: Yabancı sözcüklerin uygun bir Türkçe karşılığı varsa o kullanılmalı, yoksa uygun bir Türkçe karşılık bulunmalıdır. İş bununla bitmemektedir; bir de bunların yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bunun sıkıntılı ve uzun bir süreç olduğu, ilgili birimlerin (üniversite, yargı organları, savunma, yasama) danışma / dayanışma içinde bulunmaları gerektiği unutulmamalıdır.

Dil, ulusun ortak malıdır; bilim dili de ilgili bilim çevrelerinin ortak malıdır. Kuşkusuz, bir bilimin eğitimini almamış bir kişi, terimler Türkçe olsa da konuyu tümüyle anlayamaz; ama öğretimde ya da hukuku ilgilendiren çeşitli alanlarda Türkçe terimlerin kullanılması, anlamayı kolaylaştıracaktır. Örneğin Arapça "menkul" sözcüğünün öğrenilebilmesi "nakl"in öğrenilmesine bağlıdır. “Menkul”ün Türkçe karşılığı olan "taşınır" sözcüğünün öğrenilebilmesi, "taşınmak" eylemi önceden bilindiği için daha kolay olacaktır. Öbür bilim dallarında da böyle değil midir? "Kafiye"nin bizim için bir çağrışımı yokken "uyak" sözcüğünün "uymak"la ilişkisi olduğunu sezebiliyoruz. Nitekim, Atatürk' ün türettiği geometri terimlerinde de bu bilinç görülüyor: uzay, düzey, yüzey, yatay, düşey, dikey, yöndeş, konum, toplam, üçgen, dörtgen, beşgen, yanal, yamuk, artı, eksi, çarpı, bölü, açı, eşit, boyut, kesit, türev, alan, varsayı, gerekçe...

Hukuk dilinin Türkçeleştirilmesi gerektiği düşüncesi de giderek yaygınlaşıyor. Özal, 1980'lerde "Halkı depolitize edeceğiz." dediğinde halk "ne edileceğini" anlamamıştı. Yargı organlarına işi düşen bir kişi de "kendisine ne yapıldığını / ne yapılacağını" biraz da olsa anlayabilmeli.

Bilim er geç kazanır. Unutmayalım, Galilei 16. yy' da "Dünya dönüyor." dediğinde yalnızdı. Bugün ise Türkiye'de, yargının çeşitli basamaklarında görev yaptıktan sonra cumhurbaşkanı seçilen Ahmet Necdet Sezer'in özenli Türkçesi herkese örnek olacak bir bilincin göstergesidir.

(Günışığı, aylık hukuk dergisi, Sayı 14, Nisan 2004)

 



[1] Ömer Asım Aksoy, "1982 Anayasasının Dili" Çağdaş Türk Dili, S. 1, Mart 1988.

               

[2] Tahir Kahraman, Çağdaş Türkiye Türkçesi Dilbilgisi (Ankara: 1996), s. 5.

 

[3] Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Geometri, (Dördüncü Baskı. Ankara: TDK Yayınları, 2000).

 

[4] TRT-2, Attila İlhan' la Zaman İçinde Yolculuk, 28.02.2004.

 

[5] Ömer Asım Aksoy, Gelişen ve özleşen Dilimiz (Genişletmeler ve eklemelerle dördüncü baskı, Ankara: TDK Yayınlan, 1975). ss. 14-15.

 

[6] Aydın Köksal, "Yaşamöyküm" Çağdaş Türk Dili, S. 89 / 90, Temmuz / Ağustos 1995, ss. 82-85.

 

[7] Aydın Köksal, "Yabancı Dili İyi Öğretebilmek, Orta ve Yükseköğretimi Nitelikli Kılmak için Yabancı Dille öğretimden Vazgeçmek Zorundayız!" Çağdaş Türk Dili S. 192, Şubat 2004, ss. 535-541.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  “de” Sözcüğü Sorunu Ali TÜRKSEVEN               Sorun Şifreleri çok tartışılan şu 2011 YGS’nin 29. Türkçe sorusu, “bağlaç”ın ne ol...